İlk tanıştığımızda o İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bakan ve gününü belediyede geçiren bir muhabirdi. Belediye başkanı da yeni seçilmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’dı. O günlere dair hatıraları vardı, anlatırdı.
Gençti, enerjikti, hayat doluydu. Onu tanıdığım 26 yıl boyunca da hep öyle oldu.
Mehmet Kamil Oğuz’dan bahsediyorum. Bitlis Adilcevaz’lıydı. Okumak için Van’a gitmiş, gazeteciliğe merak sarmış, bölgenin belki de Türkiye’nin ilk yerel TV’sinde kuruluşunda çalışmıştı. Bir dönem Orta Asya’da üniversite okuma çabası ve sonrasında da 22 yıl sürecek İstanbul hayatı.
95 yılının başları, Zaman Gazetesi bir türlü ayağa kalkamamış, çalışanlarına hayatı zindan eden bir yönetimle, bir o yana bir bu yana sürükleniyordu. Tayinler, maaşların 3-4 ay geriden verildiği, hatta maaşların bartırla alınan mallarla ödenmeye çalışıldığı bir dönem. Yazık ettiler o zaman onca insana.
Erzurum’a tayin edilince ‘gitmeyeceğim’ dedi. İşten çıkarıldı. Yeni Şafak’ta işe başladı. Bugün, Yeni Şafak’takiler ‘ne Zaman’ı bizde daha çok emeği var’ dese haklılar belki. Ama o Zaman’ın eski muhabiri olarak kaldı…
Yeni Şafak’tan ayrıldığında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda (TMSF) işe başladı. Artık devlet kurumunda çalışan bir gazeteci, bir basın danışmanıydı. 15 yıl sürdü. Kamil Oğuz Zaman’da çalıştığı sürenin üç katı bir dönem geçirdi TMSF’de. Şimdi duyuyoruz ya 3-5 yerden maaş alanlar, el altından iş halleden, lüks arabalara binip, lüks otellerde tatil yapan gazeteciler. İşte istese Kamil Oğuz da küpünü doldururdu. Elinde imkânın âlâsı vardı. Ama geride zorla alabildiği bir evden başka bir şey bırakmadı. TMSF’de çok mobinge maruz kaldı. Yılmadı işini daha iyi yaptı. Ama istenen belki de işini doğru yapması değildi. 15 Temmuz’u fırsat bilip işten attılar. 15 yıl sonra bir kez daha işinden atılmıştı Kamil…
İşsiz kalmanın, evine ekmek götürememenin ne olduğunu bilir misiniz? 25 yıllık gazeteci Mehmet Kamil Oğuz hiçbir birikimi olmadığı halde ortada bırakıldı. Yıllarca emek verdiği, hakkını alamadığı TMSF’de buruşturup atılan bir kağıt parçası muamelesi gördü. Hayat enerjisi yine tükenmedi. Evini barkını toparladı kayınpederinin gölgesine sığındı. İş buldu, marketlerde yöneticilik yaptı. Öz geçmişinde yazdığı TMSF’yi kimsenin bilmediğini söylerdi. ‘Sen bizim iş için epey büyüksün’ deyip işe alınmadığını anlatırdı gülerek. Yine hayat doluydu, enerjikti.
EŞİYLE AYNI CEZAEVİNDE GEÇEN GÜNLER
15 Temmuz sonrasında gazeteciler sudan bahanelerle susturulmaya başlayınca çok üzüldü. Arkadaşları cezaevine düştüğünde ağladı, ağladı. ‘Yapma Kamil. Bu kadar üzüntü sana zarar’ dense de yürekli insanın merhametini, hakkaniyetini, dostluk hissiyatını kim engelleyebilir?
Derken yeni bir süreç başladı. Önce eşini aldılar. İzmir’den Antalya’ya götürdüler. Eşini ziyarete gittiğinde ‘sende de vardır bir şeyler’ diyerek onu da attılar içeriye. İstedikten sonra herkesi bahane bulup alabileceğin bir anlayışın kurbanı oldu o da. Eşiyle aynı çatı altında cezaevinde yattı. Çocukları İzmir’den Antalya’ya gidemedi. Küçük kızları travma yaşadı. Abileri sanki kırk yaşındaymış gibi iki günde büyüdü. İçlerine attılar onlara boca edilen kötülükleri. Zulmün adı olmazmış…
NEM DUVARI GAM DA İNSANI YIKARMIŞ
Aylar sonra cezaevinden çıktığında İzmir’in güzel ilçesinde bir daha iş bulamadı. Zulüm budur işte. İşten atmakla kalmayıp, işe girmesine de engel olmaktı.
Ayakta kaldı, dik durdu, çabaladı. Ama son bir senedir o eski halinden eser yoktu Kamil’in. Gardı düşmüş, sorunların üstesinden gelmekte zorlanan, üzüntüyle yatıp kalkan bir insan oluvermişti. Nem duvarı, gam da insanı yıkarmış. Öyle de oldu. Bir kaç ay süren ağrılar ve sonrasında kanser teşhisi.
İki ayı bulmayan süreçte, ağrılarından yürüyemeyen bir insana dönüştü o hayat dolu insan. Herkesin yardımına koşan Kamil Abileri, zulmün eserini göreceği şekilde hastaydı, yataktan kalkamıyordu.
Sonra… Belinden ameliyat oldu, kemoterapi başladı. Ama… Kovid 19’a yakandı. Ve gün gün kötüye gitti.
BİR GECE ANİDEN SÖNDÜ CİĞERLERİ
Yoğun bakıma alınmadan bir gün önce görüşmüştük. ‘İyiyim, ama ciğerlerim, zorlanıyorum nefes alırken’ demişti. Ve bir gece aniden sönüverdi ciğerleri. Yoğun bakıma oğlu ve kardeşi götürürken ‘hakkınızı helal edin’ demişti. Sesini bir daha duyamadık Kamil’in o günden sonra. Entübe ettiler, uyuttular. On beş gün uzaktan kan değerlerine, filmlerine bakan, doktorlara gösteren 25 yıllık gazeteci arkadaşı, kaderdaşı bir değerin biraz düzelmesiyle umutlandı. Umutlanmak istedi. Bizlerde de umutlanmak istedik. Çünkü biz umutlanmak ve Kamil’in sağlığına kavuşması için dualara, gözyaşlarına sarılmış bir ümit bekliyorduk.
Ama olmadı… Mehmet Kamil Oğuz, 9 Temmuz 2021 cuma günü cuma namazına iki saat kala hayata veda etti.
Bir Kamil geçti şu Dünyadan. Adı gibi mi olur insan, kemale ermiş çok güzel bir insandı dostumuz.
Geride gözü yaşlı bir eş ve üç çocuk bıraktı. Ellerinde doğruluktan başka bir şeyleri olmayan acılı ailesi kaldı.
Suskunlar, acılarını içlerine gömdükleri belli. Dilerim bu acı onları da yıkmasın. Sessizlik tehlikelidir. Baba ve annenin maruz kaldığı zulmün acısını kat be kat hisseden o üç evlat desteğe muhtaç. Manen olduğu kadar madden de…
KAMİL’İ BİR AVUÇ İNSAN UĞURLADI
Çalıştığı yerlerde (Zaman’da, görev yaptığı İstanbul Büyüksehir Belediyesinde, Yeni Şafak’ta, TMSF’de) dostları, arkadaşları vardı. Ama işte… öyle cami avlusundan taşan yığınlar yoktu. Üç beş dost, akrabaları ve ailesi.
Kamil Oğuz bizim için erken bir kayıp. Yaşadığı üzüntü ve acının bedelini hayatıyla ödedi.
‘MAHKEMEYE BİR ŞEY VERMEMİZ GEREKİR Mİ?’
Oğlu, ‘6 yıl 3ay ceza alan babamın ölümüyle ilgili mahkemeye bir şey vermemiz gerekir mi?’ diye sordu. İçim acıdı. Babasını ve annesini bahanelerle içeri alanlara yine de…
Kamil’i kaybettik. Biz de onunla kaybolduk. Yüreğimize kor düştü.
Dostları şu iki aylık süreçte onla birlikte hasta oldu, tansiyonu, şekeri çıktı. Covit oldu en yakın dostu Kamil’le birlikte.
Sevgili dostum. Seni iyi ki tanımışım. 25 yıllık bir arkadaşımı, dostumu, kardeşimi, komşum, kaderdaşımı kaybettim. Ne yediğimi ne içtiğimi anladım bu süreçte.
Eşi, çocukları ve en çok da küçük kardeşi… Kamil’in dostu olan biraderinin hissettiklerini anlatamam. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor.
Oturup hüngür hüngür ağlamak istedim. Gözlerim kimsenin olmadığı yer aradı. Evinde Kamil’in sesini tekrar duyar gibi oldum. ‘Burada oturmuştur, şurada yemek yemiştir’ diyerek.
KAMİL YOLCULUĞA ÇIKTI DOSTLAR
İçlerine gömdükleri acılarıyla, gözyaşlarıyla anne ve üç çocuğu kaldı. Yapanlar, edenler belki Kamil’in o acılarla göçtüğünü bilmeyecek. Umurlarında da olmayacak. Allah’ım senin gücün namütenahi. Biz sınırlarını bilemeyiz. Kamil’e kim bu acıları yaşatmışsa, imzası olandan, sözlü emir verenleri, koluna girip götürenleri, işsiz bırakıp ölüme mahkum edenleri (ki sen onları biliyorsun. Biz bilemeyiz hepsini) sana havale ediyoruz. Sen adilsin. Biz bir şey diyemeyiz. Ama insanız ve gönlümüzden geçeni yine de sana iletmek isteriz. Onlar kimlerse, sen onları bu dünya hayatları bitmeden yaptıklarını yüzlerine vur ve adaletin, hakkaniyetin nasıl sağlandığını göster ve onlarda bunun başlarına neden geldiğini anlasın.
Kamil’i kaybettik. Güzel bir insan geçti bu Dünyadan. Her kayıp bir acı ve biz acılarla yaşamaya çalışacağız.
Biz Kamil’i iyi bilirdik Allah’ım. Sen affedicisin, Kamil kulunu da affet… İstiratgâhını Cennet bahçelerine çevir. Bizleri de günü geldiğinde Kamil’e komşu eyle… AMİN.
Kaynak: tr724.com