Yıllar önce yaşanmış bir olayı anlatarak başlamak isterim. 90’lı yılların başlarıydı yanılmıyorsam. “Azizlerden aziz olan bu millet” diskurunu ölümüne şiar edinmiş, kesin inançlılardan biriydim sanırım. Özel TV kanalları yeni açıldıkları için, özgürce ve çok renkli programlara imza atıyorlardı. Bir özel TV kanalında çekilen şaka programının yapımcısı da samimi bir arkadaşımdı.
Bir akşam beraber çay içerken söz Türk milletinin yüceliğinden açılınca, biraz da gençliğin verdiği cevvaliyetle kendi halkımızı övmeye başladım. Arkadaşım tebessüm ederek, “Ben artık o kadar emin değilim,” dedi.
Merakla, fikrini değiştiren şeyi söylemesini bekledik.
Bir şaka programı için Taksim’de çekim yapmışlardı önceki hafta. Bugünlerde Youtube’da sıklıkla yapılan sosyal deneyler türünden bir şaka.
Şöyle:
Şaka ekibinden 4-5 kişi, yine şaka ekibinden olan birini Taksim meydanının göbeğinde tekme tokat dövmeye başlıyor. Sebebi filan belli değil. Oradan geçenlerin tepkileri merak ediliyor. Hani kimler “Yapmayın etmeyin!” diyecek, kimler mağdur olana sahip çıkacak filan. Enteresan bir şey oluyor ve hiç tanımadıkları birkaç kişi de gelip şaka ekibiyle beraber dayak yiyen adama girişiyorlar sağlı sollu. Niye dövdüklerini bilmeden…
Arkadaşım dedi ki, “Bu tepki bütün milletlerde böyle midir bilemem ama bizim milletimiz hakkındaki kanaatimi kökten değiştirdi…”
Sosyal medyada bir süreden beri devam eden Sümeyya Avcı linçi aklıma bu olayı getirdi.
“Aman etmeyin, eylemeyin, bilmeden etmeden, emin olmadan kimseyi linç etmeyin” filan diyecek oldum, direktman bana da girişenler oldu.
Daha önce de yazmıştım; sosyal medya enteresan.
Mesela bir sabah “günaydın umut” yazdım (ki bilenler bilir epeydir yaparım bunu) biri aynen şöyle yazdı bana: “Tabii senin tuzun kuru, dersin günaydın!”
“Etkin pişmanlık” diye bir şey icat etmişti muktedir. Suç bulup kriminalize edemediği insanlar için, itirafçı denilen bir sistem geliştirmişler ve bunun sayesinde on binlerce insanı mağdur ettiler. Hala da ediyorlar. İspiyon ve itirafçıların ilerde kimsenin yüzüne bakamayacak olmaları bence yeterli cezadır ancak asla bu tür davranışları mazur gördüğüm filan yok elbette.
Ancak Sümeyya Avcı meselesinde bir kere iddiayı ileri sürenler haklı olsalar bile, olay Sümeyya Hoca ile ilgili değil, eşiyle ilgili.
Herkesin hakikatten, mazlumlardan cüzzamdan kaçar gibi kaçtığı, herkesin korkudan sessizliğe gömüldüğü bir dönemde, kendi ailesini karşılarına almalarına rağmen takdir edilecek bir mücadele örneği sergiliyordu karı koca öğretmen Avcı’lar. Geçtik takdir edilmelerini, muktedir taciz ediyor, cezalandırmak için fırsat arıyordu. Daha birkaç gün önce gözaltına aldılar Sümeyya Hocahanımı.
Kaldı ki, iddialar da doğru değil.
Olayı duyduktan sonra araştırdım ve doğru olmadığını öğrenince benim için mesele kalmadı. Ancak anlaşılan o ki birkaç takma isimli hesap Avcı ailesine fena takmıştı ve linç edene kadar peşlerini bırakmadı. Sümeyya Hoca’nın ağlamasını bile “Timsah gözyaşları” diye niteleyen insafsızları gördüm ne yazık ki!
İddia sahiplerinin bazılarıyla bizzat konuştum. Aksini savunan insanlarla da.
İddiasını ispatlaması gerekenler üç cümle edince, birden bire “Ben öyle duydum” filan deyip işin içinden çıkıyorlardı nedense.
Kolay mı tertemiz bir insanın gururuyla, onuruyla oynamak Allah aşkına!
Efendim Ergin Avcı’nın mağdur ettiği insanlarla bizzat hapishanede yatmış olan biri var, dediler. Biraz araştırınca kişisel husumeti olduğunu öğrendim. Dahası “Mağdur etti” dediği kişilerin hiçbiriyle Ergin Hoca’nın alakası yoktu. Hepsi, darbeden çok önce, Nisan ayında Dernek Yöneticiliği davasında içeri alınan insanlardı ve hiçbiri doğrulamadı müstear isimle infaz edenlerin iddialarını.
Başka bir ismin, “Onun itirafları yüzünden cenazeye gidemedi” denilen şahsın eşine ulaştım mesela. Avcı ailesini tanımıyorlardı bile ve elbette, “alakası yok” dediler.
Bir diğer isim Sivas’tan ayrıldıktan tam bir yıl sonra Avcı ailesi bu şehre gelmişti.
Ancak bu ayrıntılar kimsenin umurunda olmadığı gibi canı yanan herkes acımasızca Sümeyya Hoca ve eşini linç etmeye koşuyordu.
Hazreti Vahşi’den, Hz. Hind b. Utbe’den filan bahsetmeyeceğim. Ancak şunu söylemem lazım: Ben esas imtihanın iktidardaki alçakların gitmesinden sonra yaşanacağına inanmaya başladım. Misal, bırakınız Avcı ailesi olayındaki gibi iftira olmasını, çok uyuz olduğum, ihanetinden emin olduğum birileri nedamet getirdiğinde nasıl davranacağız acaba.
Mağdur olmak bizi vicdansız yapmaya sebep olmalı mı?
Şu ayeti hayatım boyunca hep aklımın bir köşesinde tuttum:
“Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide 8)
Bakınız kısa bir süre önce şöyle bir yazı yazmıştım:
Allah aşkına insaflı olalım.
Allah bizi insan eyleye…
Kaynak: M. Nedim Hazar | Tr724