Kadir Gecesi

Yazar Egeli

Ramazan ayının hususiyetlerinden birisi de içinde yer alan Kadir gecesidir. Bu geceye isim olan “kadir”, Türkçemizde kullandığımız “kadir” kelimesinden farklı değildir, kökeni de sigası da aynıdır. Yani bu gecede bir kadirşinaslık ruh ve mânâsı yer alır. Sanki bize, “O gecenin kadrini bilin ki kadriniz bilinsin!” denmektedir. Kadir gecesinin en önemli özelliği, insanlara ve cinlere iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in ilk olarak bu gecede dünya semasına nazil olmasıdır. Allah (celle celâluhu), Kadir sûresinde şöyle buyurur:

اِنَّٓا اَنْـزَلْنَاهُ ف۪ى لَيْلَةِ الْقَدْرِۚ ۝ وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِۜ ۝ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ ۝ تَـنَـزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۚ مِنْ كُلِّ اَمْرٍۙۛ ۝ سَلَامٌ۠ۛ هِىَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ

“Biz Kur’ân’ı Kadir gecesi indirdik. Bilir misin nedir Kadir gecesi? Bin aydan daha hayırlıdır Kadir gecesi! O gece Rab’lerinin izniyle Ruh ve melekler her türlü iş için iner de iner. Artık o gece bir esenliktir gider, tan yeri ağarıncaya kadar.”[1]

Kur’ân, Kadir gecesinde bütün hâlinde dünya semasına indirilmiş, daha sonra ceste ceste ihtiyaca ve hâdiselere göre Efendimiz’e ve dolayısıyla tüm insanlığa nâzil olmuştur.

Âyette bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu ifade edilmektedir. Bu konuda İmam Malik’in Muvatta isimli eserinde şöyle bir bilgiyle karşılaşıyoruz: “Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendinden önceki kavimlerin ömürleri gösterildi. Onların ömürlerinin uzunluğunu ve kazanacakları sevapları düşününce Efendimiz kendi ümmetinin ömrünü az gördü ve onların bu kadar bir ömürle geçmiş kavimlerin elde ettiği sevaba ulaşamayacaklarını düşündü. Bunun üzerine Allah, O’na, bin aydan daha değerli olan Kadir gecesini verdi.”[2]

Başka bir rivayete göre Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gün sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlatmıştı. Sahabiler bunu hayretle karşıladılar. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) geldi, “Ya Muhammed! Ümmetin o kimselerin seksen sene ibadet ettiklerini duyunca hayrete düştüler. Allah Sana ondan daha hayırlısını indirmiştir.” diyerek Kadir sûresini okudu ve akabinde şöyle söyledi “İşte bu, Senin ve ümmetinin hayran olduğu şeyden daha hayırlıdır.”[3]

“Bin ay” seksen üç sene dört aylık bir süreye denk gelir. Kadir gecesi, bir mü’minin ömür boyu ancak elde edebileceği manevî semereyi bir gece içinde elde edebilmesi için büyük bir fırsattır. Bu fırsatı kaçırmamak için gayret göstermeli, gerekirse birtakım fedakârlıklarda bulunmalıdır. Ramazan’ın son on günü girilen itikâfta da aslında bu mânâ vardır. İtikâf günlerini iyi değerlendiren bir mü’min aynı zamanda Kadir gecesini de değerlendirmiş olacaktır.

Bazı zaman ve hâllerde Allah (celle celâluhu), içinde bulunulan şartlar sebebiyle bazı az amellere kat be kat fazla değer verir. Mesela bir askerin hudut boyunda bir saat nöbet beklemesi bir sene ibadet hükmüne geçer. Allah yolunda şehit düşen bir kişi, rampaya binmiş gibi dikey olarak a’lâ-i illiyyîn-i kemalâta yükselir. Aynı şekilde iyi değerlendirilen bir Kadir gecesi, seksen küsur senelik bir ibadete denk gelir. Bütün bu örneklerde görüldüğü gibi Allah (celle celâluhu) bazı şartlarda ortaya konan güzel amelleri, umulmadık ölçüde nemalandırır, çoğaltır ve âdeta bire bin veren başaklar hâline getirir.

Bu gecenin bin aydan hayırlı olması, bir görüşe göre kesretten kinayedir. Yani âyette, zikredilen sayıdan öte, gecenin nasıl büyük bir vâridât kaynağı olduğu vurgulanmıştır.

Bir başka görüşe göre bu mazhariyet herkes için söz konusu değil, belki her geceyi “kadir” bilenler içindir. Evet, sanki onlar, her geceyi ihya etmiş de bardağı taşıran rahmet bu gece damlayıvermiş ve derken damla ile deryaya ermişlerdir.

Burada akla şöyle bir soru gelebilir: “Böyle bir lütuf niçin ümmet-i Muhammed’e has olarak bahşedilmiştir?” Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir: Ümmet-i Muhammed, hakikatleri kavrama bakımından müstesna bir mevkidedir. Nitekim bu ümmetin Peygamberi de en mualla bir zirvededir. İşte, Kadir gecesi bu ümmete, bu ümmetin peygamberiyle beraber tahsis edilmiştir ve bu, Allah’ın büyük bir fazl u ihsanıdır.

Bir diğer sebep de şu olabilir: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, Kadir gecesinde nazil olmuştur. Kur’ân, İsm-i Âzam’dan, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin âzami mertebesinden, en kâmil bir topluluğa İsm-i Âzam’ın mazharı olan Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) vasıtasıyla tebliğ edilmiştir. Ayrıca Kur’ân, Cibrîl-i Emîn gibi ilâhî beyanın takdir ettiği ve bir anlamda meleklerin peygamberi olan büyük bir melek vasıtasıyla gelmiştir. Bu itibarla Kur’ân’ın dünya semasına nazil olduğu veya Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) nazil olmaya başladığı gece, ümmet-i Muhammed’in hayatında çok mühim bir gecedir ki, Cenâb-ı Hak bu geceyi diğer gecelerin üstünde tutmuş ve bin aya denk saymıştır.

1. Kadir Gecesinin Zamanı

Cuma gününde “vakt-i icâbe” yani duaların umumiyetle kabul olacağı saat, insanlar arasında veli kullar, Esmâ-i Hüsnâ arasında İsm-i Âzam gizlendiği gibi Ramazan’ın son on gününde de Kadir gecesi gizli tutulmuştur. Böylece mü’minlerin sürekli uyanık ve dikkatli olmaları, devamlı ibadet ü taat içerisinde bulunmaları ve hiçbir iyilik fırsatını kaçırmamaları murad edilmiştir.

Hazreti Aişe Validemiz’den rivayet edildiği üzere Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ramazan’ın son on günü mescide kapanıp kendisini tamamen ibadete verdiğini daha önce de nakletmiştik. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içinde arayınız!”[4] Bir başka zaman ise, “Kadir gecesini Ramazan’ın son on günündeki tek gecelerde arayın!”[5] buyurmuştur.

Abdullah İbn Ömer’den (radıyallâhu anhümâ) rivayet edildiğine göre bir grup sahabi, rüyalarında Kadir gecesinin Ramazan’ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşlerdi. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, Ramazan’ın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O hâlde Kadir gecesini arayan onu Ramazan’ın son yedi gecesinde arasın!”[6] Başka bir rivayette ise onu bilhassa Ramazan’ın 27. gecesinde aramamız tavsiye edilmiştir.[7]

Fahr-i Kâinat Efendimiz, Kadir gecesinin vaktini biliyordu. Fakat bir gün, “Kadir gecesinin hangi gün olduğu bana bildirilmişti. Söylemek üzere dışarıya çıktım, baktım ki iki insan birbiri ile münakaşa ediyor. Onlarla meşgul olurken Kadir gecesi bana unutturuldu.”[8] buyurmuştu; buyurmuş ve bu sözüyle mü’minler arasındaki en ufak bir ihtilaf ve kavganın kendisini nasıl derinden yaraladığına ve bunun nelere sebebiyet verdiğine işaret etmişti.

“Her geceyi kadir, her kişiyi Hızır bil.” vecizesi de pek manidar bir sözdür. Evet, Kadir gecesi, geceler içerisinde gizli olduğu gibi, Hızır (aleyhisselâm) da insanlar arasında gizlidir. Siz, herkese saygılı olur, her muhtaca yardım eder, herkesin elinden tutar, bütün insanlara sinenizi açarsanız, bir gün ehl-i imandan bir Hızır’a rastlarsınız ve sizin de gönül bahçeniz yeşerir. İşte Cenâb-ı Hak, sürekli dikkatli davranmamız ve metafizik gerilimde bulunmamız için bu ikisini gizleyerek bizleri uyanık ve dikkatli olmaya tevcih etmiştir.

Ne var ki Allah’a (celle celâluhu) böyle yürekten bir bağlılığınız yoksa Kadir’i de Hızır’ı da bulmanız zordur. Bunlar ancak kendi gönlünüzde sıdk ve sadakati yakaladığınız; ardına düştüğünüz şeyi önce kendi gönlünüzde arayıp bulduğunuz zaman sır perdelerini açar size. İçinizde hazırcılık mülâhazası varsa, “Hemen bulayım, hemen göreyim, hemen elde edeyim.” duygusuna bağlı iseniz, daha çok beklemeniz gerekecektir.

Bu açıdan, hep ucuza talip olanların Kadir gecesinden tam olarak istifade edebileceğine inanmıyorum. Onlar, bütün bir sene beklesinler; sadece Ramazan-ı Şerif’in yirmi yedinci gecesini ihya etsinler ve böylece Cenâb-ı Hakk’ın, Kadir gecesini hakkıyla değerlendiren insanlara lütfettiği ilâhî lütuflara mazhar olsunlar. Fevkalâdeden ilâhî bir ihsan olmazsa çok olacak şey değildir bu. Onun için İmam Ebû Hanife diyor ki, “Kadir gecesi sadece belli gecelerde değil, senenin üç yüz altmış küsur günü içindeki her bir gecede aranmalıdır. Siz, üç yüz altmış küsur geceyi kemâl-i hassasiyetle ihya ederseniz, Allah Teâlâ da o samimi yüreğinize iltifatlarda bulunur.”[9]

2. Kadir Gecesinin Değerlendirilmesi

Kadir gecesi, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara bol bol bahşişlerin verildiği bir gecedir. Başka bir ifadeyle bu gece, Sultan-ı Ezel ve Ebed’in, kendisine inananlara ulûfeler dağıttığı mübarek bir zaman dilimidir. Bu gecede, o atmosfer içine giren hemen herkese Cenâb-ı Hak, idraki ve kâmet-i kıymeti nispetinde bir şeyler lütfeder. Keza o gece Cenâb-ı Hak, kullarına Sultan-ı Kâinat olarak muamelede bulunur; günahkârların, kölelerin, dilencilerin, muhtaçların ruh perişaniyetine ve mahiyet bozukluğuna bakmaz; bakmaz da Kendi yüceliğine göre ihsanlarda bulunur. Nitekim Resûlullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu gece hakkında şöyle buyurur:

مَنْ يَقُمْ لَيْلَةَ القَدْرِ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ

“Faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır.”[10]

Kâbe’de, Arafat’ta, Müzdelife’de, Muvacehe’de bulunma ya da Kadir gecesi ve cuma gününde birlerin bin olduğu eşref saatini idrak etme, Cenâb-ı Hak’tan gelecek vâridâtı yakalama adına çok büyük bir ehemmiyet arz eder. Bundan dolayı insan bu mekân ve zamanları idrak ettiğinde, bütün bütün kendini unutmalı ve mesela şöyle dua etmelidir:

“Allahım! Senin yüce adını, hak ve hakikati dünyanın her yerinde bir kez daha yücelt. Bizim ve dünyanın her köşesindeki bütün kullarının kalblerini imana, İslâm’a, Kur’ân’a ve iman hizmetine aç ve bizi bu vazifede istihdam buyur. Gökte ve yerdeki kulların arasında bizim için sevgi ve hüsnükabul vaz’ et. Bizi muhlis, muhlas, müttaki, vera’ sahibi, zâhid, yakınlığına mazhar, Rabbinden hoşnut ve Rabbi kendisinden hoşnut, Seni seven ve nezdinde sevilen, huşû sahibi, mütevazi, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış kullarından eyle. Efendimiz Hazreti Muhammed’e, ehline ve bütün ashabına da salât ü selâm eyle! Âmîn! Sonsuz defa âmîn!”

Bu bir mânâda, “Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım.”[11] ufku, bir mânâda da her mü’minin vazifesi sayılmalıdır. O ufuktur ki orada insan kendi ızdırabını unutmuş, sadece başkalarının ızdırabını duyar hâle gelmiştir.

Evet, bugün insanlık Allah’a, Resûlullah’a ve Rabbimizin Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) eliyle insanlığa ulaştırdığı nurlu ve mübarek mesaja çok muhtaçtır. Dolayısıyla kalblerin, zikretmeye çalıştığım istikamette feth u inşirahı adına yapılacak gayretler, küçük bile görünseler, zannediyorum Allah nezdinde çok büyük önemi haizdirler. Böyle düşünmek, bu hususta gayret etmek ve dua dua yalvarmak da peygamberâne bir tavırdır.

Ayrıca bu geceye has olmak üzere Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Âişe (radıyallâhu anhâ) vasıtasıyla bizlere talim buyurduğu şu duayı bol bol yapmak gerekir:

اللّهُمَّ إِنَّكَ عُفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي

“Allahım! Sen çok affedicisin, kerem sahibisin, affetmeyi seversin. Beni de bağışla!”[12]

Tan ağarana kadar devam eden böyle feyizli bir gecedeki ilâhî ziyafeti başta Kur’ân-ı Mübin’i getiren Cebrail (aleyhisselâm) olmak üzere melekler ve ruhaniler de yeryüzüne inerek şenlendirirler. Bu gecede Kur’ân’ın okunacak olan her bir harfine otuz bin sevap verilir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nispette artış gösterir. Bu açıdan geceyi değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi artırmak için namaz kılınır, Kur’ân okunur, muhtelif vird ve zikirler çekilir, salâvat-ı şerifeler getirilir, Allah’a niyaz ve tazarruda bulunulur, fakir ve kimsesizlere bol bol sadaka verilir. Hâsılı, her vesileyle gece değerlendirilmeye çalışılır.


[1] Kadir sûresi, 97/1-5.

[2] Muvatta, itikâf 15.

[3] es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyân 10/255; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm 4/531.

[4] Buhârî, fazlu leyleti’l-kadr 3; Müslim, sıyâm 205.

[5] Buhârî, fazlu leyleti’l-kadr 3; Müslim, sıyâm 205.

[6] Buhârî, leyletü’l-kadr 2, ta’bîr 8; Müslim, sıyâm 205, 209.

[7] Bkz.: Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 2/27 157.

[8] Buhârî, îmân 36, fazlu leyleti’l-kadr 4, edeb 44; Dârimî, savm 56; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/313, 319.

[9] Bkz.: İbn Abdilberr, et-Temhîd 2/208; en-Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim 8/57.

[10] Buhârî, îmân 25; Müslim, salâtü’l-müsâfirîn 176.

[11] Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s.616 (Tahliller).

[12] Tirmizî, daavât 84.

Kaynak: Gufranla Tüllenen İbadet: Oruç / M.Fethullah Gülen

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy