İsveç PEN’in ev sahipliğinde düzenlenen ve Moderatörlüğünü gazeteci- yazar ve İsveç PEN yönetim kurulu üyesi Marit Kapla’nın yaptığı panelde Türkiye’deki baskı ortamı konuşuldu.
Göteborg Devlet Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen Panele Türkiye’nin İsveç’ten iadesini istediği eski hâkim ve yazar Ramazan Faruk Güzel, Belçika’da düzenlenen Turkey Tribunal’da gözlemci olarak yer alan yazar ve Türkiye üzerine araştırmalar yapan Klas Grinell, Olof-Palme Center’in Türkiye direktörü yazar Helin Şahin ve Zaman Gazetesi eski muhabirlerinden Suat Özçelik konuşmacı olarak katıldı.
Marit Kapla Türkiye’nin ifade özgürlüğü sıralamasında anti-demokratik ülkeler ile birlikte yer aldığını dile getirerek, “Sınır tanımayan gazetecilerin basın özgürlüğü raporunda Türkiye 180 ülke arasında 149 sırada bulunarak Hong Kong’un bile arkasında yer alıyor” ifadelerini kullandı.
Kapla, 2016 darbe girişiminden sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve rejiminin muhalifler üzerindeki baskısına değinerek: “Panelde Türkiye’deki sınırlı ifade özgürlüğünün neden İsveç’i de ilgilendirdiğine değinmeye çalışacağız. Konuşmak istediğimiz şey, konuşma ve yazma hakkını savunmak ve ayrıca herhangi bir suçlamayı yasal bir şekilde ele almanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.” diye ekledi.
Eski hâkim ve yazar Ramazan Faruk Güzel ise Erdoğan’ın Türkiye’sinde artık resim yapmanın bile bir iade sebebi sayıldığını söyleyerek: “Erdoğan rejimi beni İsveç’ten, sadece Amnesty ile gerçekleştirmiş olduğum resim sergisinde sergilediğim resimlerimden dolayı iademi istedi. Artık Türkiye’de bir resim sergisi bile “çok ivedi” notuyla bir iade sebebi olabiliyor” dedi.
Gönlünün ferah olduğunu ve herhangi yanlış bir iş yapmadığını belirten Güzel; “Erdoğan rejimi dünyadaki uzun kollarıyla muhalifleri susturmaya çabalıyor. Çünkü her konuşan onun için bir tehdit demek. Bilsem ki ben gidince adil şekilde yargılanacağım ve konu kapanacak; bugün gider ifademi veririm ama Türkiye’de ne adalet ne de hukuk kalmış durumda.” diyerek sözlerine devam etti.
Marit Kapla Güzel’e iadesi istenen kişiler arasında yer almasıyla ilgili ne düşündüğünü sordu. Güzel’in cevabı: “Listeye baktığımda neredeyse hepsi gazeteci ve yazar. Böyle düşününce aslında doğru işler yaptığımı anladım. Çünkü Erdoğan rejimi yazandan ve sorgulayandan korkuyor.” Şeklinde oldu.
Panelde konuşan akademisyen Klas Grinell, Turkey Tribunal izlenimleriyle sözlerine başladı. Grinell, Turkey Tribunal’in tüm kesimlerinden insanların maruz kaldığı insan haklarına aykırılıkları yansıtması ve dile getirmesi yönüyle çok önem arz ettiğini söyleyerek:
“Turkey Tribunal’de LGBTİ üyesi Barbaros Şansal, Kürt gazeteciler, Gülen hareketi mensubu kişiler ve sol görüşten mağdurlar söz aldı. Bu yönüyle belki de ilk defa tüm mağdur gruplar bir araya gelerek insan haklarını savundu” dedi.
Turkey Tribunal’in insan hakları mahkemesine yaz ayında bir başvuru yaptığını dile getiren Grinell: “Bu gibi dosyaların sonuçlanması zaman alabiliyor ama bir davanın açılmış olması çok önemli.” diye vurguladı.
Gülen Hareketi’nin darbeden sonra en fazla etkilenen grup olduğunu söyleyen Grinell “2016’da gerçekleştirilen darbe girişimin Gülen hareketi tarafından yapıldığına dair herhangi somut bir belge yok ve yakın vakitte de darbe girişimin aydınlatılması pek mümkün görünmüyor” ifadelerini kullandı.
Olof-Palme Center Türkiye direktörü Helin Şahin ise sözlerine 1999- 2010 yılları arasında Türkiye’nin demokratikleşme sürecini anlatarak başladı. “Türkiye bu dönemde ciddi demokratikleşme adımları attı, çözüm süreci bunların başında geliyordu. Ama 2010 yılına doğru ülkedeki Kürt seçmenin seçimlerdeki yöneliminin HDP tarafına doğru yönelmesi ve anketlerde AKP’deki oylarının düşmesi çözüm masasının da dağılmasına sebep oldu. Gülen hareketinin de bu dönemde bu masanın yıkılmasında etkisinin olduğunu söyleyebilirim.” diyen Şahin, 2010’dan sonra Türkiye’de muhalif tüm kesimlerin bir baskının altında kaldığını söyledi.
Panelin son konuşmacısı Suat Özçelik ise 2013 dershane tartışmaları ve Gezi olayları ile başlayan Gülen Hareketi ve AKP çatışmasına ve AKP’nin giderek artan baskısına değinerek: “2013 yılında Zaman gazetesine muhabir olarak başladığımda açık olarak devletin (AKP) gazeteye olan tüm ekonomik gelirleri üzerinde hakimiyet kurduğunu ve bu hakimiyetle birlikte ekonomik olarak tüm gelirleri engellemeye çalıştığına şahit oldum. Erdoğan, muhalif bütün sesleri kesmeye çalışırken, bir yandan da para havuzları oluşturarak kendi medyasını inşa etti” diye sözlerine devam etti.
Özçelik, Erdoğan Türkiye’sinde bağımsız seçimlerden bahsetmenin artık mümkün olmadığına değinerek “Türkiye’de artık bağımsız bir medya, adalet sistemi, Meclis yok. Bu durumda bağımsız bir seçimden de bahsetmek doğru olmaz dedi”.
Özçelik, Zaman gazetesi görsel editörü Fevzi Yazıcı ve reklam ve pazarlama müdürü Yakup Şimşek’in sadece bir reklam filmi yüzünden ömür boyu hapse mahkûm edildiğini dile getirerek, “Şu an önemli olan muhalif bütün kesimlerin bir araya gelerek Erdoğan rejimine karşı mücadele etmesi. Her grubun kendi içinde özeleştiri yapacağı hataları var ama şu an bu bagajlarınızı düşünerek birlikte hareket etmezsek Türkiye için bir ışık görünmüyor” diye sözlerini tamamladı.