“Zulüm, ekranların karartıldığı, kalemlerin susturulduğu noktada başlar”
Zaman, hakikatin üzerine sis çökerttiğinde bir avuç insan kalır geriye. Ellerinde ne silah, ne ordu… Sadece bir kalem, bir ekran ve bir de inat vardır: Gerçeği haykırma inadı. O kalemler bazen kırılır, ekranlar karartılır, sesler kısılır. Ama hakikat gizlenemez. Çünkü o, bazen bir cümlenin içine saklanır; bazen bir gözyaşının kenarına ilişir bazen bir tweet ile şehirlerin karanlık gecelerine ışık olup dökülür.
İşte bu yüzden International Journalists Association (IJA) sadece bir meslek örgütü değil, kalemleri sürgünde yeşeren bir vicdan ormanıdır. 2019’dan bu yana, dünyanın dört yanına savrulmuş gazetecilerin sesi, nefesi, umudu oldu. Ve şimdi, 5 Nisan’da Frankfurt’ta, o vicdan ormanı bir kez daha dile geliyor. Medyanın susturulduğu coğrafyalarda, sükûtun sesini delen çığlığı dünyaya duyurmak için bir program düzenliyor.
Kalem: Bir Sükûtun Bağrındaki Feryat
Gazetecilik, çoğu zaman sadece haber vermek sanılır. Oysa bir haber bazen bir çocuğun kurtuluşudur, bazen bir annenin feryadının vicdan vadilerindeki yankısıdır! Kalem, hakikatin gönüllü neferidir. Kalem, bir savaş değildir; ama savaşları durdurur. Bir bayrak değildir; ama adaletin sancağıdır. Bir ilaç değildir; ama suskunluğu iyileştirir.
Bugün gazeteciler sadece yazarak değil, susmayarak direniyorlar. Çünkü biliyoruz ki sustuğumuz anda, karanlık daha çok cesaret bulur.
Asr-ı Saadet’te Sözün Zırh Oluşu
Bu mücadele yeni değil. Asr-ı Saadet’te hakikat, kelamın gücüyle taşındı. O dönemin “medyası” olan şiir, hatiplik ve kıssa geleneği, İslam’ın sesi oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şair Hassan bin Sabit’e şöyle buyurmuştu:
“Hassan, müşrikleri hicvet; Cibril seninledir.” (Buhârî, Meğâzî, 18)
Bu söz, kalemin yalnızca dünyevi değil, ilahi bir silah olduğunu gösterir. Hakikat, o günden bugüne, kalemle korunur. Ve her devirde zulme karşı duranların yanında bir melek misal insanlar mutlaka vardır.
Ekran: Yeni Çağın Dili
Taş tabletlerden matbaaya, daktilolardan gazetelere… Ve şimdi: parmak uçlarımızda dönen dijital bir meydandayız. Ekran bu çağın zihni oldu.
Bir tweet, bazen bir çığlıktır. Bir video, bazen Hz Abbas’ın Huneyn’de dağılan orduyu toplayan sesidir. Bir paylaşım, susturulmuş bir kalemin yeniden doğuşudur. Ekran sadece bir araç değil; vicdanın aynasına yansıyan gün ışığıdır.
Sürgün Kalemler, Ekranla Direniş
Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde gazetecilik yaptığı için hapsedilen, sürgün edilen, sevdiklerinden koparılan insanlar var. Onların yazdığı her kelime, aslında bir çığlık değil, bir duadır. Gazetecilik burada bitmez; tam burada başlar. Çünkü bir haber sadece “ne oldu?” sorusunu değil, “neden sustunuz?” sorusunu da sorar.
Bu noktada IJA gibi yapılar yalnızca bir dayanışma çemberi değil, bir direniş manifestosudur. Her destek bir kalemi doğrultmak, her etkinlik bir ekrana ışık yakmaktır.
Medya, Adaletin Hizmetkârı Olmalı
Hakiki medya, iktidarların değil, hakikatin gölgesinde büyür. Gerçek gazeteci ise hakikati eğip bükmeden taşıyan bir nebi misalidir. Onun en büyük gücü reyting değil; yürek sızısıdır. O kalem, haksızlığın karşısında eğilmediği sürece kutsaldır.
Bugün ekranlar, algı operasyonlarının savaş alanına döndü. Ama hâlâ o ekrana vicdanın sureti yansıyabiliyorsa, bu direnen kalemlerin yüzü suyu hürmetinedir.
Albert Camus der ki:
“Basın özgürlüğü, yalnızca yazdıklarımızla değil, yazamadıklarımızla da ölçülür.”
Vaclav Havel ise hakikati bir halkın silahı olarak tanımlar:
“Gerçek güç, hakikati söyleme cesaretidir.”
Ekrana bakan göz değil; hakikati göze alan yürek önemlidir.
Son Söz: Kalem Bir Gün Susabilir, Ama…
Ve işte şimdi, 5 Nisan Frankfurt’ta, IJA’nın ev sahipliğinde; ekranlar yeniden hakikate dönecek. Sürgün kalemlerin hikâyeleri anlatılacak. Zindanlardan yükselen kelimeler yankılanacak.
Sosyal medyanın gürültüsü içinde, temiz bir çığlık gibi yükselecek o sözler… Çünkü bu çağda gerçek bir gazeteci, ateşin üstüne yürüyen bir kelime işçisidir. Ve unutulmamalı: Kalem bir gün susabilir… ama kalemin yazdığı ekranın haykırdığı hakikat asla.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN