İçimiz daralır bazen, bazen de genişler I MEHMET YAVUZ ŞEKER

Yazar Mehmet Yavuz Şeker

Başlık biraz uzun, ama meramımızı güzel ifade ediyor. İnsanız. Bazen çok mutlu oluruz, içimiz içimize sığmaz. Vicdan genişliği, inşirah, huzur, mutluluk, ferahlık, rahatlık gibi kelimelerle ifade ettiğimiz ruh hâlini yaşarız. Şen şakrak oluruz öyle durumlarda. Çok mutluyuzdur. Küçük şeylerden büyük lezzetler alırız. Elbette her şey süt liman değildir ama genel olarak işler yolundadır, hayat yaşamaya değerdir, güzeldir, iyi ki varızdır.

Bazen de tam tersi olur. Mutsuz, huzursuzuzdur. Dünyaya sığmayız. İçimiz daralır, canımız sıkılır, moralimiz bozulur. Bir şey yapmak istemez, hiçbir şeyden tat almayız. İçimiz sızlar. Boğuluyor gibi oluruz. Dünya manasızlaşır, hayat anlamını yitirir, çırpınır dururuz.

Bu iki ruh hâlini az-çok, hafif-şiddetli, kısa-uzun yaşamayanımız yoktur. Tabiatımız icabı bunları yaşamak da aslında normaldir ve elbette bunların aşırıları, psikolojik problem hâlinde ortaya çıkan ve tedavi gerektiren hastalıklardır.

Dar-ı meşakkat, dar-ı elem, dar-ı hizmet, dar-ı imtihan olan bu dünya, meşakkat, elem, hizmet ve imtihanın olmayacağı ötelere hazırlık yeri olduğu için burada bunlar vardır ve varlıklarını değişik şekillerde hissettirirler.

İşte bütün bunlar, Yüce Allah’ın bizimle alakalı takdirleridir, takdirlerinin tezahürleridir. Önceki yazımızda da değinildiği üzere, Yüce Allah, Bâsıd’dır, Kâbıd’dır.

Bâsıd’dır; gönüllerimizi basteder, genişlik verir, mutlulukla doldurur, yaşama sevinci akıtır. Bu cemalî tecelliler esnasında bizler bast hâlindeyizdir.

Kâbıd’dır; kalblerimizi sıkıştırır, darlık verir. Mutsuz eder, yaşama sevincini azaltır. Bu celalî tecelliler vaktinde ise insan kabz hâlini yaşıyordur.

“Bast” ve “kabz” denilen bu iki hâl, bizim iradelerimiz dışında gerçekleşir. Yani biz kendi arzumuza göre bir genişlik ve/veya darlık yaşamayız. Bunlar tamamen Yüce Allah’ın bizim hakkımızdaki dileme ve takdirlerine göre gelirler ve giderler.

Böyle olmakla birlikte bizim bu ahvali yaşamamıza sebep olan dünyevî uhrevî bazı işler, düşünceler de olabilir. Örneğin maddî sıkıntılar, manevî bunalımlar, hastalıklar, farklı farklı problemler, istikbal endişesi gibi hususlar kabz hâli yaşanmasına sebep olabilir. Veya tam tersi olarak, maddî refah seviyesinin artması, sıhhat afiyet, gelecekle alakalı ümitlendirici planlar da bast hâline vesile olabilir.

Bast hâli yaşayan, hemen sonrasında kabz hâlini, kabzı yaşayan da hemen ardından bast hâlini yaşayabilir. Çünkü her şey olduğu gibi kalacak diye bir şey yoktur. Ama genel olarak, şartlar iyi olsa da olmasa da hangi konumda kim nerede nasıl olursa olsun, Cenab-ı Hak, Bâsıd ve Kâbıd isimleriyle kullarını yoklar, onları değişik psikolojilere sokarak test eder. Bu testlerden başarıyla çıkmak ise kula kalmıştır. O yüzden, bu iki hâlden hangisinin daha iyi olduğu, hangisinden daha kazançlı çıkılabileceği, kulun bunları nasıl karşıladığına bağlıdır.

Bast hâli olur, kul şükreder, kazanır. Kabz hâli olur, sabreder, yine kazanır.

Bast hâli olur, günaha, gaflete düşer, nankörlük eder, kaybeder. Kabz hâli olur, isyan eder, kaderi tenkit eder, yine kaybeder.

Kazanmak ve kaybetmek, kulun başına gelen işleri nasıl karşıladığına, onları nasıl göğüslediğine göre keyfiyet alır. Bu yüzden mutlak manada nimet veya musibet manasına nikmet yoktur. Bunlar ifade edildiği üzere, kulun tutumuna göre değişir.  Görüntü ve gelişleri farklı olsa da son hâllerini kulun tutumuna göre alırlar. Mesela zenginlik görüntü ve gelişi itibarıyla nimet olarak telakki edilse de kul bu nimete şükretmez, Allah’tan bilmez, zekatını vermez, gurura kapılırsa bu nimet, nikmete dönüşür, talih kuşu iken, başına bela olur. Olumlusuyla olumsuzuyla örnekleri çoğaltmak mümkündür.

İmam Kuşeyrî’ye göre insanın kabz ve bast hâllerini yaşamasında “havf” ve “reca” duyguları da etkili olur. Korkmak demek olan ve insanın akıbetinden endişe etmesi manasına gelen havf, kabz hâlini netice verebilir. Aynı şekilde ümit manasındaki reca duygusu da insanda bir genişlik, rahatlama hasıl edebilir, bast hâli yaşanmasına vesile olabilir.

Biz konuyu ruhsal açıdan ele alarak başlamış olsak da bu iki ismin tecellileri sadece bunlarla sınırlı ve bu darlıkta değildir. Örneğin Yüce Allah ölüm esnasında ruhları kabzeder, canlılık hâlinde onları bedenlere bast eder, yayar. Rızkı bazılarına çok verip genişletirken, bazılarına vermeyerek daraltır. Akıl, güzellik, sıhhat, ilim, şöhret, zenginlik gibi konularda da kullarına farklı tecellilerde bulunur. Bazılarına bunları bast edip yayar, çokça verir. Diğer bazı kullarına da bunları kısar, o ölçüde cömert muamelede bulunmaz. Bunlar gibi daha başka hususlarla alakalı olarak da bu iki ismin tecellilerinden bahsetmek mümkündür.

Yazımızı Efendimizin (SAV) konumuzla irtibatlı duasıyla bitirelim:

“Allahım! Senin bol bol verdiğini kısacak, kıstığını bollaştıracak, saptırdığını hidayete erdirecek, doğru yola yönelttiğini saptıracak, engel olduğunu verecek, verdiğine engel olacak, rahmetinden uzaklaştırdığını yaklaştıracak, yaklaştırdığını uzaklaştıracak hiçbir kimse yoktur. Bereketlerinden, rahmetinden, lütfundan ve rızkından bast et, bize bol bol yayıp ihsan et, Allahım!” (Ahmed, Müsned, III, 424).

 

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy