Hocaefendi’nin ruh haleti | RECEP ATICI

Yazar Recep Atıcı

Bazen geride kalan ve yurt dışına çıkma fırsatı bulamayan arkadaşlarla görüştüğümüzde ilk sordukları soru istisnasız Hocaefendi’nin ruh haleti oluyor. Aslında bizlerde okyanusun öbür tarafında değiliz. Fakat bununla beraber, zulmün hüküm sürdüğü ülkemizle kıyaslandığında Hocaefendi’nin durumundan daha fazla malumat sahibi olabiliyoruz. Ancak Hocaefendi’nin moral durumu genel anlamda hayatını adadığı davası, ülkemiz ve tüm dünya insanlığı adına kendisine ulaşan sevinçli haberlerle sevinen üzüntülü haberlerle de üzülen bir pozisyonda olduğunu tahmin etmek zor değil.

Nitekim bu tespitin ispatı sayılabilecek bir örneği 2009 yılında yedi kişiyle beraber Hocaefendi’ye yaptığım ziyaretten hatırlıyorum. O gün şahidi olduğum üzere, hüzün onun yüzünde adeta bir hazan estiriyordu. Zira bir gün öncesi Faslı âlim Prof. Dr. Ferid el-Ensârî vefat etmişti. Onun ölümünden dolayı 24 saattir ağladığını söylemişti orda bulunan arkadaşlar. Hatta salona çıkar mı bilmiyoruz diyerek, bizlerin beklenti içinde olmamasını da tembihlemişlerdi. Ancak Hocaefendi, her şeye rağmen akşam namazı için salona çıkmıştı.

Benim, 2009 yılında yaşadığım bu hadiseye benzer bir örneği Ahmet Kurucan hocamızın 7 Ekim 2022 tarihinde yazdığı ‘Kendinize haksızlık etmeyin!’ yazısında da görmek mümkün. Şöyle yazmış Ahmet Hocam:  “Hocaefendi ile beraber Kemal Gülen’in sunduğu MC TV akşam haberlerini izledik. Türkiye’nin hali pürmelâli denebilecek haberleri izlerken yüzünün almış olduğu şekli görmenizi isterdim… Neredeyse her biri insanı hüzne gark edecek o haberleri dinlerken adeta dokunsanız ağlayacaktı. Zaten daha fazla dayanamadı, istek parçayı bilmediği için öldürüldüğü ifade edilen Onur Şener ve karısını öldürüp ardından intihar eden Hakim Serkan Tüzün haberini de izler izlemez yeter deyip kapattırdı televizyonu.”

Yazının geri kalanını merak edenler,“tr724.com” internet sitesinden okuyabilir. Yazının başında dediğimiz gibi Hocaefendi’nin moral değerleri insanlık adına dinlediği müspet veya menfi haberlere göre değişiyor.

Aslında her ay Çağlayan Dergisi’nde yayınlanan Hocaefendi’ye ait başyazılarda da onun içinde bulunduğu atmosferi görebilirsiniz. Mesela; Çağlayan’ın bu ayki (Ekim-2022) başyazısını bu gözle okursanız onun ruh haleti hakkında hemen bir fikir sahibi olabilirsiniz.

Buyurun yazının ilk paragrafını beraber okuyalım. “İçinde bulunduğumuz çağ, vadettiği müspet ve güzel şeylerin yanında, bizim için hep bir ızdırap ve inkisar çağı oldu. Sadece bizim için de değil; onunla tanışırken, henüz kalbî, ruhî, fikrî ve ilmî hazırlığını tamamlayamamış milletler, âdeta, muratlarına ermeden ve umduklarını bulamadan bağırlarından hançerlenen aşıklar gibi, ümitleri ye’se, iştiyakları da hicrana dönmüş ve iki büklüm olmuşlardır. Bilhassa bizim insanımızın hâli bütün bütün yürekler acısıdır.”

İşte, Hocaefendi’nin ruh haletini özetleyen iki kelime: “Izdırap ve inkisar.”  Ancak, Hocaefendi bunca ‘ızdırap ve inkisara’ rağmen dünyadaki umumî durumdan hiçbir zaman ümitsiz ve karamsar değildir. Nitekim bu başyazıda onu da görebiliyoruz. Yazının son paragrafından önceki bölüm bunu ortaya koyuyor.

Hocaefendi, o paragrafta da şöyle yazmış: “İç içe bunca karanlığın yanında bir de inancı, ümidi, azmi, aşk u iştiyâkı ve kararlılığıyla bir altın nesil var ki, her şeye rağmen, hayatı değerler üstü değerlere taşıma, varlığa rûhanîlerin soluklarından ses katma, herkese meleklerin kanatlarından bir tüy takma gayesi peşindeler… peşindeler ve bugüne kadar kâbusa teslim olmuş, oturup-kalkıp serap kovalamış yığınlardan ayrılarak kendi ruhlarının âbidesini inşâ etmekteler. Çehrelerinde evliyâ, asfiyâ ve enbiyânın boyası, ruhlarında alev alev ebediyet humması, uğradıkları her yere mesîhî bir ruhla peygamberlerin sevgi, aşk ve muştularını götürüyor ve dört bir yanda tarihin bin senelik ruh ve mânâsını seslendiriyorlar. Ellerinde yeni bir hikmet mâyesi, gönüllerinde Hakikat-ı Ahmediye humması, birkaç asırdan beri bizimle beraber bütün insanlığın da üstünü örten ve her yerde insanî duyarlılığı felç eden cehâlet, gaflet, bağnazlık ve aymazlık perdelerini parçalayıp, rahmetle hakikatin buluşacağı noktaya doğru uzanan yollara su serpip ikbâlimize akan hâdiselerin cereyânını kolaylaştırmaya çalışıyorlar.”

Keşke Hocaefendi’nin bu paragrafta ifade ettiği hususları yeterince anlayabilsek. Onun hakkımızdaki hüsnü zannını tam hakkıyla layık olabilsek. Ben bu mevzuda kendi nefsim adına ‘keşke’ diyorum. Bu ifadelerim inşallah kimseyi rencide etmez.

Evet, Hocaefendi’nin ilerisi adına söylediği her şeyin bir şekilde ‘vakt-i merhûnu’ gelince zuhur ettiğini yaşadığımız tecrübelerle biliyoruz. Ancak Cenab-ı Hak bundan sonra neler nasip eder onları bilemeyiz. Fakat bildiğimiz bir şey var; bugüne kadar verdikleri, bundan sonra vereceklerinin en büyük teminatıdır. Allah’a olan güven ve itimadımızın gereği olarak, O’nun küçük kıpırdanışları bile karşılıksız bırakmayacağına inanıyor ve geleceğe hep ümitle bakıyoruz. Yeter ki biz sözümüzden caymayalım, vefa ve sadakatten ayrılmayalım, ihlâs ve samimiyetimizi kaybetmeyelim. Dahası, bunca lütuf ve nimeti kendimizden bilerek kesintiye uğratmayalım. Sadece hizmetimizi düşünelim. Vesselam…

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy