Sosyal Psikolog Yasemin Aydın’ın Tr724’te yayınlanan yazısını istifadelerinize sunuyoruz.
’Bir toplum, en çok baskı altında olduğu zaman kimliğini ve direncini sergiler.”
Pierre Bourdieu
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vefatının ardından Hizmet Hareketi’nin gösterdiği kolektif tepki, bu hareketin kriz anında nasıl davrandığını, hangi değerlere yöneldiğini ve dayanışma ruhunu nasıl koruduğunu anlamak için önemli…
Bu süreç, değerlerin ne kadar içselleştirildiğinin ve mirasın sahiplenildiği gözlemleme imkanı sundu. Hannah Arendt’in ifadesiyle, “Bir toplumun ahlaki karakteri, kriz anlarında sınanır.” ve tüm dünya şâhittir ki, Hizmet bu sınavı vakur bir duruşla geçmektedir. Vefat haberi alındığından bu yana, Hizmet ahlaki değerlerine ve kolektif hafızasına daha sıkı sarıldı ve etik duruşunu daha da pekiştirdi.
Yeni Keşif: Kollektif Bellekte Hocaefendi Sevgisi İstisnai Değil, Çünkü Dünya Türkiye’den İbaret Değil
Hocaefendi’nin vefatında yaşanan toplumsal tepkilerin en dikkat çekici boyutu, toplumdaki sevgi ve bağlılığın yoğun bir şekilde ve tartışmaya kapalı bir şekilde görünür hale gelmesidir. Bu durum, Fethullah Gülen’in öğretilerine duyulan sevginin ve bağlılığın, yalnızca bireysel bir tercih değil, kolektif bir miras olarak nesilden nesile aktarılmaya değer bir his olduğunu ve bunun da zaten gerçekleştirilmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Merasimde bir kız çocuğunun, “Bu kadar çok insanın Hocaefendi’yi sevdiğini bilmiyordum, herkesin ondan nefret ettiğini zannediyordum.” ifadesi, Hareket’in Fethullah Gülen Hocaefendi’yi sonsuzluğa uğurlarken, kendisini sevmenin istisnai bir durum olmadığını, tüm dünyadan yüzbinlerce insanın bu sevgide birleştiğini hatırlamalarına sebep oldu.
Ömrünü Yaradan’ın rızasını kazanmak için insanlığa hizmete adamış bir insana olan bu sevgi o kadar köklü ki, zaten yıllardır hiçbir baskı ve propagandanın onun önünde duramaması bunun açık kanıtı. İnsanlığa hizmeti hayatının ve vesile olduğu Hizmet Hareketi’nin merkezine koyan Hocaefendi’ye sevginin oluşturduğu bu ciddi dayanışma gücünün farkında olan, ona nefret besleyen düşmanları onun vefatıyla Hareket’te bir dağılma olacağını umut etmişlerdi. Bir türlü anlayamadıkları şey şu: Hocaefendi’nin sevenleri, bu sevginin gereği onun ortaya koyduğu öğretileri benimsemenin gereği olarak, yeryüzünde yapayalnız kalsalar bile bu öğretiler doğrultusunda hayatlarını devam ettireceklerdir.
15 Temmuz olaylarından sonra ellerinden tüm imkanlar alınan Hareket, 2013 yılından bu yana Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir şekilde yalnızlaştırıldı, düşmanlaştırma çabaları Hareket’in kamuya açık alanlarda tamamen dehümanize olmasını beraberinde getirdi. “Herkesin ondan nefret ettiğini zannediyordum” diyen kız çocuğu işte tam da bunu ortaya koymakta. Ama Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vefatı ile adeta bir teselli ve dayanışma seli olup tüm dünyadan akan sevgi ve kucaklaşma mesajları, Hizmet Hareketi mensuplarına Dünya’nın Türkiye’den ibaret olmadığını hakka’l yakin yaşattı, tecrübe ettirdi.
Buna ek olarak, zaten güçlü bir ahiret inancına sahip olan Hareket gönüllülerinin, öğretilerini hayatlarının merkezine koydukları bu Zat’ın vefatı ile ölümü derinden hatırlamaları, onlarda bulunan direnci ve dayanışmayı arttırdı. Bunun etkisini, vefat sonrası Hizmet insanlarının Harekete nefret kusan insanlara karşı artan duyarsızlığında gözlemlemek mümkün.
Vefat sonrası Hizmet’in duruşu: Kült iddialarının tartışmaya kapalı tekzibi
Şimdiye kadar defaatle Hizmet Hareketi’nin bir kült olduğu, mensuplarının Hocaefendi’yi “Mehdi” veya “Mesih” olarak gördükleri, kutsadıkları, Allah’la konuştuğuna inandıkları gibi birçok asılsız iddia dile getirildi. Ancak, Hizmet insanları, muhterem Hocaefendi’nin ruhunun ufkuna yürümesini müteakip ortaya koydukları tutum ve tavırlarıyla bütün bu iddiaları da tekzip etmiş oldular.
Topluluğun gösterdiği vakur duruş ve değerlerine bağlılık, bu tür iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıkça ortaya koymuştur. Max Weber’in, “Bir topluluğun ahlaki otoritesi, etik kurallarına olan sadakatiyle ölçülür.” sözü, Hizmet Hareketi’nin etik değerlerine olan bağlılığını ve bu asılsız iddiaları çürütmedeki kararlılığını yansıtmaktadır.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin cenazesindeki dini değerlere saygı, sükûnet ve vakar; dünya barışı için yetiştirilen bir neslin tavır ve davranışlarıyla bütün dünyaya bir mesaj vermiştir. Bu mesajı, yalnızca bir sonsuzluğa uğurlama değil, aynı zamanda etik değerlere ve barışa bağlı bir topluluğun evrensel bir daveti olarak okumak gerekir.
Gencinden yaşlısına, gerek hizmetlerin devamı, gerekse Hareket’in yönetimi ile ilgili Hizmet insanlarında herhangi bir soru işareti yok: Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatta iken ortaya konan ve tüm dünyaya şeffaf bir şekilde deklare edilen temel değerler ve prensiplere uygun bir şekilde devam edecek.
16 yaşında Almanya’dan gelen genç kızın gözyaşları içinde ‚”Bu bayrağı biz teslim aldık, Allah hakkıyla devralıp, bunu devam ettirebilmeyi nasip etsin. Üzülmeyelim, yılmayalım, çünkü bu Hak davası, Hak her zaman yanımızda olacak!” demesi de, vefat haftası planlanmış programların kesintisiz devam etmesi de bunun zaten kanıtı.
Topluluklar ve kriz anında dayanışma: Hizmet Kültürü’nün yenilenmesi
Özellikle sembolik bir liderin kaybı gibi büyük olaylarda bireylerin ve toplulukların gösterdiği reaksiyon, “öz değerlerine sarılma” mekanizması ile açıklanabilir. Fethullah Gülen’in vefatının ardından, Hizmet insanlarının Hocaefendi’nin “iyilik” öğretisine sıkıca sarılması, bu mekanizmanın güçlü bir örneğidir.
Leon Festinger’in de ifade ettiği üzere, “İnsanlar, kimlikleriyle tutarlı eylemler gerçekleştirdiklerinde içsel denge ve uyumlarını korurlar.’’
Hocaefendi’nin vefatının ardından topluca sergilenen sükunet, vakar ve umut dolu duruş, Hareket’in Hocaefendi’nin öğretilerini ne kadar içselleştirdiğini ve bu öğretilerin kriz anlarında psikolojik denge ve uyumu koruma gücü sağladığını ortaya koydu. Hizmet Hareketi, böylece kendi içinde bir “konsolidasyon” sürecine girerek, temel değerlerine olan bağlılığını pekiştirdi ve ahlaki pusulasını koruyacağını gösterdi.
“Kültür, kriz anında en görünür halini alır.” diyen Edward Sapir’in de işaret ettiği üzere, hareketin kriz karşısında sergilediği vakur duruşun Hizmet kültürünün ve değerlerinin ne kadar içselleştirildiğini göstermektedir. Hocaefendi’nin vefatının ardından Hareketin öz değerlerine sarılarak kendini yenileme sürecini en iyi açıklayan ifadelerden biridir.
Hizmet Kültürü: Hizmet Hareketi’nin Ahlaki Üstünlüğü
Hizmet Hareketi’nin kriz anında dahi sağduyulu kalması ve bu süreçte topluma karşı sergilediği şeffaf iletişim, ahlaki duruşunu korumasını sağlamıştır.
Hareketin sadece kendi sevenlerine değil, tüm insanlığa karşı sorumluluk hissetmesi, sağduyudan asla vazgeçmemesi, Hareketin evrensel bir ahlaki duruşa sahip olması, Hareketin ondan nefret edenler karşısında ahlaki üstünlüğünü sağlamıştır. Hocaefendi’nin ruhunun ufkuna yürümesi ile birlikte, Hizmet kültürünün yenilenmesi ve pekişmesi, bu ahlaki üstünlüğü de daha net ortaya koymuştur, yukarıda bahsi geçen Hizmet insanlarının Harekete nefret kusan insanlara karşı artan duyarsızlığının bir sebebi de budur.
Bir Mümin ve Müslüman’ın Mirası ve Hareketin Geleceğe Bakışı
Hizmet Hareketi’nin, Hocaefendi’nin vefatına gösterdiği reaksiyon, bir grubun kriz anlarında nasıl güçlendiğini ve hangi değerlere daha sıkı sarıldığını gözler önüne sermektedir. Yine Arendt’in “Gelecek, geçmişin mirası üzerine inşa edilir.” sözünden ilhamla, bu süreçte Hareket’in yalnızca öğretilerinin kalıcılığını değil, aynı zamanda ahlaki duruşunun sağlamlığını da koruduğunu söyleyebiliriz.
Hocaefendi’nin öğretileri, Hizmet insanlarına gelecek için umut veren bir pusuladır. O’nun vefatı, Hareketin kolektif hafızasının ve içsel bağlarının, gelecek nesiller için güçlü bir miras bırakacak şekilde pekiştirilmesine yol açtı.
Özetle; Hizmet Hareketi, Hocaefendi’nin öğretilerini bir yol haritası olarak benimsemiş ve topluluğun geleceğe güvenle bakmasını sağlamıştır. Hizmet, bu değerleri diri tutarak ve ahlaki pusulasından sapmayarak geleceğini şekillendirecektir.