Hizmet kirlendi mi? | Mahmut Akpınar

Yazar Hizmetten

Hizmet insanları ağır travmaya maruz ve duygusallar. Yaşanan zorluklar nedeniyle her şeyi sinesinde eriten, hatta ümide dönüştürenler var. Ama bazıları bunu başaramıyor. Yaşadığı acıyı bir yerlerden çıkarma, vebali birilerine yükleme eğiliminde olabiliyor. Son iddialar Hizmet tabanında yaşanan acılara tuz-biber oldu, bir kısım insanımızda inkisar, umutsuzluk oluşturdu.

Pek çok kardeşimiz Hizmet’i “melekler topluluğu” gördüğü için küçük hatalar büyük yıkım oluşturabiliyor. Kanaatimce bakışımızı revize etmeliyiz. Hepimiz insanız, hata yapabiliriz. Önde gördüğümüz insanlar da hata yapabilir. Toplumsal kesimlerin hepsinde bu tür problemler olur. İnsanlar teker teker yanlış yapma potansiyelinde olduğu gibi, kolektif olarak da yanılabilir. Efendimizin: “Ashabım yıldızlar gibidir, hangisinin arkasından giderseniz kurtulursunuz” dediği sahabe topluluğunun arasında bile önemli bir münafık kitle mevcuttu. Bu güzide topluluğun içinden içki haram kılındıktan sonra içki müptelası (Ebû Mihcen es-Sekafî) kimseler çıkmış. Az sayıda da olsa zina edenler, hırsızlık yapanlar, yanlış yapanlar olmuş. Hatta Mekke Fethi için yola çıkan Peygamber ordusunu müşriklere ihbar etmek isteyen sahabe vardır. Keza Hz İsa’nın 12 havarisinden bir tanesi ihanet etmiş, dönemin müminlerini, dönemin zulüm düzeni Roma’ya satmıştır. Üstadın dediği gibi çakıl taşı hükmündeki problemleri, hataları gözünüze yaklaştırırsanız dağ cesametindeki güzellikleri görmenize engel olur. Bu nedenle en kutsi toplulukların içinde dahi hatanın, arızanın olabileceği gerçeğini kabul edersek daha az yıkım yaşarız.

Bu tür durumlarda peşin hükümlü ve tepkisel davranmayı doğru bulmuyorum. Hizmetin temel esaslarından birisi reaksiyoner değil, aksiyoner olmak, müspet hareket etmek ve makulü aramaktır. Yılların hizmetlerini, kazanımlarını, hayırlarını kolayca yok saymak, onca güzelliği “değersiz” görmek ifrat bir yorum olur. Bu Hareket son yüzyılda sadece Türkiye’de değil, sadece Orta Doğu‘da değil dünyada en önemli iz bırakan sosyal hareketlerden birisidir. Kanaatimce, 1970’lerden bu güne Dünyanın her yerine ulaşmış hayır ve iyilik projeleri uygulamış, gayet başarılı şekilde insanları motive etmiş, eğitimden sağlığa, çevreye kadar etkin olabilmiş ikinci bir sosyal hareket göstermek mümkün değildir. Sadece Türkiye’de kapatılan 1200 okulu göz ardı ederek, dünyanın her yerinde açılan kurumları, savaş bölgelerinde canı pahasına yapılan eğitim faaliyetlerini yok sayarak üç-beş insanın hatasını bütün güzelliklerin önüne koymak milyonların hukukuna girmektir. Kötü örneklerden hareketle “Hizmetin kuruduğunu, yok olduğunu” ifade etmek insafsızlıktır.

Problemi doğru tespit etmek lazım. Hizmet organizasyonu ve Hizmet insanları olarak elbette hatalarımız olabilir. Yasalara uygunluk açısından bakarsanız Türkiye’de suçsuz, temiz kimse/kesim bulmanız zordur. Zira yıllar boyu ülkede yasalar hukuka, eşitliğe, temel haklara aykırı kullanıldı. Bugün AKP’nin yasaları keyfi kullanmasını yıllarca Kemalistler, sekülerle yaptılar. Devlet her dönemde insanları hukuk dışı alanlara itti. Cari yasalar/kurallar pek çok sosyal gruba hareket alanı bırakmadı. Bizde fizibilitesi iyi yapılmayan yatırımlar, hesap bilmezlikler vardır. Ama Hizmet’in içinde taammüden, bilerek yapılan usulsüzlük, yolsuzluk, yanlış işler toplumun diğer kesimleri ile karşılaştırılmayacak kadar önemsizdir. Emin olarak ve iddialı şekilde söyleyebilirim ki global ölçekte 50 yılda Hizmette vuku bulan yolsuzluk, istismar gibi olumsuzluklar AKP’nin bir ilçe teşkilatında bir yılda olandan azdır. Bunu yıllar boyu binlerce kişiyle muhatap olmuş, önde olanları tanıyan, işleyişi bilen birisi olarak söylüyorum.

Ama bu iddiada olmam küçük de olsa hatalarımızı görmemize ve tashihe engel değil. Zira bizdeki küçük hatalar göze düşen kıl gibidir. Bediüzzaman’ın dediği gibi “baş bir batman yükü taşır, ama göz bazen bir kılı taşıyamaz!” Hataların, yanlışların azlığı, Hizmet’i daha sağlam esaslara bina etmeye, göze takılan kıldan kurtulmaya mani değil. İnsan potansiyelimiz bizim en önemli sermayemiz. Bu potansiyeli korumak, onların ümidini canlı tutmaya, güvenlerini yitirmemeye bağlı. Bizler kusursuz melekler topluluğu değiliz. Hizmet hata yapabilir insanlardan oluşuyor. Dün sağlam, güvenilir olan, paraya, harama tamah etmeyen kimseler zaman içinde bozulabilir, yanlışa tevessül edebilir. Bunu kabullenerek iş yapmalıyız. Mutlak güven ve denetimsizlik üzerine sistem kurulamaz. Kurulduysa ve bir dönem işlediyse de her zaman çalışmaz, uzun süre gitmez.

Her sosyal grupta var olabilecek türden yanlışlarımızı düzeltmeye çalışırken ümide, heyecana, güvene darbe vurmamak gerektiğini düşünüyorum. Problemlere eylemsiz kalmak, yok saymak güvenleri yıktığı gibi, kastı aşan eleştiriler de ümitlere darbe vurmaktadır. Konularımızı güven inşaasına katkı verecek, ümitleri besleyecek şekilde düşünmeli ve konuşmalıyız. Pekala bu süreçten kolektif ve bireysel açıdan yenilenerek, öğrenerek çıkabiliriz. Medenice, itidali elden bırakmadan, etiketlemelere girmeden, aklı selimle, sükunetle ve çözüme yönelik konuşabilmeliyiz. Yüksek tansiyonla tepkiler vermek, reaksiyoner davranmak yarılmalara, kutuplaşmalara sebep olabilir.

Bizler giydiği kazağın, yediği somunun hesabını veren bir zatın talebeleriyiz. İnsanları suizanna sürüklemeye, yanlış düşündürmeye hakkımız yok. Hizmet Türkiye’nin yaralı demokratik şartlarında kuruldu, gelişti. Ama artık eski yöntemlerle devam edemez. Töhmet ortamlarından uzak durmak, yanlışa müsaade etmeyen yapılara geçmek zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece eleştiren, yazan, konuşan olacaktır.

Hizmet çöküyor dağılıyor vb. diye endişeye mahal yok. Erdoğan gider, AKP diye bir parti kalmaz ama Hizmet bir şekilde devam eder. Yeter ki kendimizi düzeltmeye çalışalım, ilkelerimize sadık kalalım, ümitleri diri tutalım.

* * *

Bakın Hoca Efendi töhmet alanlarından uzak durmakla ve güveni korumakla ilgili neler demiş:

Soru: Adanmışlık ruhunun gönüllerde canlılığını sürekli koruyabilmesi için göz önünde bulundurulması gereken temel disiplinler nelerdir?

Cevap: Her şeyden evvel adanmış gönüllerin güven kredilerini zedeleyebilecek her türlü tavır ve davranıştan uzak durmaları gerekir. Samimi hislerle, herhangi bir beklenti içine girmeksizin bir mefkûreye gönül vermiş, bir davaya kendini vakfetmiş insanların, içinde bulundukları daireye bilerek zarar vereceklerini, beraber oldukları insanların lekedâr olmasına yol açacak davranışlar sergileyeceklerini zannetmiyorum. Fakat bazen düşünülmeden atılan adımlar, iyi hesap edilmeden girişilen işler, bir kısım falsoların yaşanmasına, dolayısıyla itibar yıpranmasına yol açabilir. Böyle bir durumda yapılması gereken aynı duygu ve düşünceye sahip insanların ortak akıl ve müşterek hareketle hemen o yanlışlık ve falsoyu telafi edecek bir ceht ve gayret ortaya koymalarıdır. Böyle yapıldığı takdirde hata yapan insan mahcubiyetten kurtarılmış olacağı gibi, içinde bulunulan daire adına da bazı olumsuz düşüncelerin zihinlerde yer etmesine fırsat verilmemiş olur.

Hayatını hizmet önceliğine bağlamış insanlar bence haklarında suizan oluşmasına sebebiyet verebilecek her türlü muameleden uzak durmalı ve töhmet mahallerine hiç mi hiç yaklaşmamalıdır. Mesela “Acaba oradan mı çıktı?” dedirtmemek için bir meyhanenin önünden bile geçmemeye dikkat etmelidir. Hususiyle birisinin ayıbının başkalarına mâl edilmesi söz konusuysa, fevkalade hassas hareket edilmelidir.

Önemli olan hak erlerinin gerek şahsî, gerek ailevî, gerekse içtimaî hayatlarında içinde bulundukları hareketi mahcup edecek hâl ve hareketten uzak durmalarıdır. ..“Allah’ım ben arkadaşlarımın yüzünü yere baktıracaksam, bin can ile yerin dibine batmayı arzu ederim.” diyebilmelidir. İşte bu, davaya vefanın ve sadakatin ifadesidir. Aleyhte bir söz söyletmemek ve en küçük bir yanlışlığa meydan vermemek için adanmış her ruh daima birer güven, sadakat ve ismet memuru gibi gayret göstermelidir. Evet, her zaman müstağni olmalı, kimseye el açmamalı, yüzsuyu dökmemeli, açgözlü olmamalı, Allah’ın verdiğine kanaat etmeli ve itibara dokunacak her türlü işten uzak durulmalıdır.

Ayrıca Hak ve hakikatin sesi olmaya çalışan insan, söylenilen sözlerden ziyade samimi tavır ve davranışlarıyla inandırıcı olabileceğini unutmamalıdır. https://www.herkul.org/kirik-testi/bir-omur-boyu-adanmislik-ruhu/

Soru: “Muhataplara güven telkin etmek” ne demektir ve bu vazife yerine getirilirken gelecek nesiller nezdinde tenkit ve ithamlara maruz kalmamak için hangi hususlara dikkat edilmelidir?

Cevap: Mü’min, Allah’a, Peygamber Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O’nun haber verdiklerine gönülden inanıp kabul ve tasdik eden insan demektir. Fakat aynı zamanda o açık-kapalı her hâliyle çevresindekilere güven vaad eden, yeryüzünde emn ü emanın temsilcisi olarak yalan ve aldatmadan fersah fersah uzak bulunan, özü sözü bir, tam bir emniyet ve güven insanı demektir. Bu sebeple biz “güven telkin etme” derken, “idare-i maslahatçılık yapma, oportünist davranma, ‘güvenilir insan intibaı’ bırakmak suretiyle çevresindekileri idare etmeye çalışma” gibi bir anlayışı kesinlikle kastetmiyor, kabul etmiyoruz; kabul etmiyoruz çünkü böyle bir anlayışın, Müslümanlıkla, dinimizin temel prensipleriyle telif edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla imanımızın gereği olarak bizim, her türlü hâl ve hareketimizde, tavır ve davranışımızda dosdoğru olmamız, doğrulukla oturup doğrulukla kalkmamız ve her zaman, herkesin başvuracağı bir güven kaynağı hâline gelmemiz gerekir ki, işte bizim ‘güven telkin etmek’ten kastımız da budur. Hiçbir mü’mine olumsuz bir söz söylettirmeme ve onları yanlış yorumlara sevk etmeme bizim mü’min kardeşlerimize olan re’fet, şefkat ve düşkünlüğümüzün bir gereğidir. https://www.ozgurherkul.org/kirik-testi/guven-telkin-etme-ve-seffafiyet/

Soru: Yasin sûresinde geçen, اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ “Sizden bir ücret istemeyen ve dosdoğru yolda yürüyen bu kimselere uyun!” (36/21) ilahî beyanının günümüzün tebliğ erlerine verdiği mesajlar nelerdir?

Hz. Pir, hediye kabul etmemesinin yanı sıra, oldukça sade ve mütevazi bir hayat yaşayarak, sürekli nasıl geçindiğinin hesabını vererek aleyhinde söz söylenmesinin önüne geçiyor. Kimse onun hakkında, “Şunu aldı, şunu yedi, şunu apardı, şurada bir dikili taşı vardı” gibi sözler söylememiştir. İşte bu, dava-i nübüvvete nasıl varis olunabileceğini kemal-i ciddiyetle göstermenin bir ifadesidir.

Doğru yolda yürüme ve yapılan hizmetler karşılığında hiçbir karşılık beklememe, günümüzün tebliğ kahramanları açısından da çok hayatî birer esastır. Neticesi itibarıyla neye mâl olursa olsun, onlara düşen vazife, beklentisiz ve hasbî olmaktır. Allah yolunda yapılan hizmetler maddî-manevî, dünyevî-uhrevî hiçbir şeye alet edilmemelidir.  Hizmet-i imaniye ve Kur’âniye yolunda hareket eden insanların hedeflerinde sadece rıza-i ilahî olmalıdır. Hizmetlerini, dünyevî kazançlara, makama, mansıba, şöhrete, itibar elde etmeye, kendini anlatmaya vesile yapmamalıdırlar.

(Not: Bu yazı 23 Ocak 2010 tarihinde yapılan sohbetten hazırlanmıştır.  https://www.herkul.org/tag/habib-i-neccar/

Kaynak: Mahmut Akpınar | patreon.com/mahmutakpinar

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy