İki göz odalı gecekonduda dört kardeş, işçi bir babanın maaşı ile yaşam mücadelesi vermiş ve tam savaşı kazandığını sanmışken ihraç edilmiş, hapsedilmiş, tüm hakları gasbedilmiş bir öğretmen…
Çatısı akan, kapısı rüzgardan uçan, içi buram buram rutubet kokan evde ders çalışabilmek için herkesin yatmasını beklemek zorunda olan, kardeşlerinin yatması için açılmış iki çekyat arasında sadece uzanarak ders çalışmaktan dolayı gerçekten dirsekleri çürümüş, tırnaklarıyla kazıya kazıya bulunduğu yere gelmiş bir öğretmen…
Ben Anadoluydum… Ben ay sonunu borçsuz getirmeye çalışan babanın; sofrada farkettirmeden çocuklarının önüne ittiği tek kapı yemektim… Ben; yavrularım okusun da ben bu çileye razıyım diyen cefaker annenin özbe öz emeğiydim…
Ben devletimin onuru, ailemin gururuydum… Her girdiğim sınavın derecesiydim… Ve sırf bunun için; hatta en çok da şunun için tepeden inmedigim, içinizden geldiğim ve bu vatanın özbe öz evladı olduğum için cezalandırıldım. Ve siz… Siz hepiniz… Sadece seyirciydiniz… Sadece… Öz evlatlar kıyıma maruz kalırken sadece seyirci…
Ben… Ben sizin kuyuya attığınız kardeşinizim. Akıbet mi? Kuyuda boğulmak da var, köle pazarında yitip gitmek de, zindanda silinmek de, Mısır’a sultan olmak da var… Yolun kaderini ben çizmedim, ben yoluma bakarım. Size de iyi seyirler dilerim…Kana buladiklari kanli gömlekle kandırdılar sizi… Arkadan yırtılmış gömleğe rağmen zindana tıktılar hepimizi. Üçüncü gömleğe sıra gelmeden umarım Rabbim açar gözlerinizi… Amin…
Hayata aynı acıdan baktıklarım! Günümüz kutlu olsun…
Yazar : Muhrec Muallime