Halil Şimşek hocamın ardından l Ahmet Kurucan

Yazar Editör

Halil Şimşek Hocamın vefat haberini aldığımda New York saati ile öğleden sonra 1:42’ydi. Sebepler planında beklenen bir sondu. Ama benim dünyam o haberi alır almaz başıma yıkıldı sanki. Gök kubbe üzerime çökmüş gibiydi. Alp dağlarının bütün ağırlığını omuzumda hissediyordum. Bir dostumu kaybetmiştim. Candan bir arkadaşımı yitirmiştim. İç-dışı bir, sözü özüne, özü sözüne denk ve gönlü zenginlerden zengin bir kardeşimi ebediyete uğurlamıştım. Yıkıldım.

Beklenen bir sondu dedim yukarıda. Evet öyleydi. Günde üç-dört defa haberleştiğimiz dostlar söylemişti bunu. Ama sebepler üstü müsebbibü’l esbaba müracaatın adı olan dua ile her şey belki de değişirdi. Ümidimiz, beklentimiz, niyazımız, duamız oydu. Yaklaşık son 30 yılını geçirdiği ve Stuttgart’dan Köln’e, oradan Frankfurt’a kadar belki de her bir karışında hizmet adına alın terinin olduğu Almanya’daki vefalı dostları başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında kendisine ismen sağlık, sıhhat ve afiyet bulması için dualar ediliyordu. Allah mutlak kudreti ve külli iradesi ile bu duaları ayniyle kabul edebilirdi. Haşa ve kella, vefat ettiğine göre bu duaları kabul etmedi demem. Üstad’ın yaklaşımı ile belki de duaları ayniyle kabul etmemek suretiyle kabul etti derim. Belki o dualara çok daha güzel bir biçimde icabette bulunacak derim. Kim bilir? Evet, nihai hüküm O’na ait. Son söz O’nun. O’ndan geldik O’na gideceğiz. Ne zaman geleceğimizi de ne zaman Kendisine döneceğimizi de sadece O bilir. Kur’an’ın ifadesiyle ecel geldiğinde ne bir saat ileri ne de bir saat geri.

Yapmakta olduğu şeyi bırakmış ölüm haberinin üzüntüsü ile adeta yarı felç bir vaziyette iken Hocaefendi’nin oradan bir arkadaş aradı. Vefat haberini kendisine vermişler. O da “Ahmet Hoca’nın sınıf arkadaşı. Buraya gelse gıyabi cenaze namazını beraber kılsak” demiş. Ne düşüneceğimi bilemedim. Zaten yıkık gönlüm, paramparça hissiyatım, zihnimde bölük pörçük, kare kare medcezir yaparcasına gelip giden hatıralarım beni benden aldığı bir zamanda gelen bu teklif karşısında şaşırmıştım. Sevindim ve üzüldüm. Her iki duyguyu bir anda yaşadım. Bir vefa örneği olarak değerlendirdiğim Hocaefendi’nin Halil Hoca’ya gıyabi cenaze namazı kılacak olması ve o namaza kendisi tarafından çağırılıyor olmam beni sevindirmişti. Ama gel gör ki o sevincin izi ve emaresini bende bulmanız mümkün değildi. Değildi zira vefat haberinin şokunu henüz atlamamıştım ve üzüntüm sevincime galip geliyordu.

Bir saat sonra tebessümünden gül rayihaları ortaya saçılan hafız bir arkadaşımla yola çıktık. Salona girdiğimizde Hocaefendi benden daha atik davranarak “Başın sağ olsun, başımız sağ olsun” dedi. Ben de mukabelede bulunarak “Sizin başınız sağ olsun” dedim. “Hepimizi bekleyen mukadder akıbet. Allah iman-ı kâmil ile gitmeyi nasip etsin” diye devam etti. Sonra hastalığı ve vefatı ile alakalı kendisine verilen bilgileri paylaştı. Şu an Almanya’da yaşayan arkadaşım Cuma Hocamın adını zikrederek “Sizler sınıf arkadaşıydınız değil mi?” sorusunu sordu. Ve muhabbet Halil Hoca ekseninde uzadı. Yatsı namazını müteakip de “Efendimiz Habeş Kralı Necaşi’nin gıyabi olarak cenaze namazını kılmış. Nezdi uluhiyette ne anlam ifade ettiğini bilemeyiz. Hafife almamalıyız,” dedi ve gıyabi cenaze namazını eda ettik.

Dünden beri Twitter platformunda eş, dost, akraba, arkadaş, kardeş Halil Hocayı tanıyan birçok kişi onun hakkında hüsnü şehadette bulunuyorlar. Hatıralarını paylaşıyorlar. Düşüncelerini dile getiriyorlar. Başta ailesi olmak üzere sık dokulu temasının bulunduğu herkes ve her kesim için büyük bir kayıp olduğunu söylüyorlar. Doğru söylüyorlar. Hatta ben bir ilavede bulunabilirim, Halil Hoca yakın dairede fiziki olarak birlikte olduğu aynı şehirde, aynı ülkede beraber yaşadığı insanlarla değil YouTube yayınlarını dinleyen dünyanın dört bir köşesindeki insanlar için de kayıptır ve yeri kolay kolay doldurulamayacak bir kamettir.

Twitter paylaşımlarından birisi çok dikkatimi çekti. “Ölüme imrenilir mi? Ben imrendim” diyor ve gerekçe olarak da vefat haberi duyulur duyulmaz sosyal medyada yapılan hüsnü şehadetleri gösteriyor bir dost. İmrenilecek bir hayat yaşayanların ölümüne elbette imrenilir. Evet ben de katılıyorum imrenilen ölüme gerekçe olarak dile getirilen hüsnü şehadetlere. Çünkü 41 yıllık arkadaşlığımız içinde ben de öyle gördüm, öyle bildim, öyle tanıdım Halil Hocamı.

Benim tanıdığım Halil Hoca, her şeyden önce insandı. Kâmil bir insanda olması gereken vasıfları yukarıdan aşağıya sıralasanız, onların tamamını veya tamamına yakınını kendisinde müşahede edebilirdiniz.

Benim tanıdığım Halil Hoca, samimi, candan, içten bir mü’min ve Müslümandı. İnandığı hükümleri hayatına eksiksiz ve tavizsiz bir biçimde tatbik etmeyi Allah’a karşı bir vazife olarak addederdi. Riya, gösteriş değil, O’nun için, O’nun rızasına kavuşabilmek için yapardı.

Benim tanıdığım Halil Hoca, karısına karşı sadık bir eş, çocuklarına karşı iyi bir babaydı. Eşinin geçtiğimiz yıllarda geçirdiği ciddi hastalığı esnasında kendisini evinde ziyaret etmiştim. İsmi bile ölümü hatıra getiren o hastalığı ve tedavi sürecini anlatırken sesinin nasıl titrediğini hala hatırlarım. O titrek ses şu an kulaklarımda çınlıyor. Onun gibi Allah’a, ahirete, kadere iman ve teslimiyeti tam bir insanın sesini titreten şey eşini kaybetme korkusu ve endişesinden başka bir şey değildi.

Benim tanıdığım Halil Hoca, Hizmet’e, Hizmetin teorik değerlerine, o değerlerin pratik hayata yansıtılmak için bekleyen projelerine adeta ölürcesine sahip çıkardı. Onların ete kemiğe büründürülmesi için gece-gündüz bilmez, evinin yolunu unuturcasına yurt içi, yurt dışı nereye denildiyse ve nerede ihtiyaç varsa oraya koşardı.

Benim tanıdığım Halil Hoca, inandığı ve doğru bildiği şeyleri seslendirmede müthiş bir özgüvene sahipti. Düşüncesini açık ve net bir dille kimseden çekinmeden söyler, sonuna kadar da müdafaa ederdi. Ama bunu yaparken esasa dokunmadan, usulü çiğnemeden ve üslubunu ayarlayarak kimseyi kırmamaya özen gösterirdi. Yerine göre edebiyatın şiir, hikâye, fıkra her türlü enstrümanını kullanırdı ve adeta kelimelerle dans ederdi.

Benim tanıdığım Halil Hoca, arkadaş canlısı çok cömert bir insandı. 1985’te Ankara İlahiyat yıllarından mezuniyetimizle başlayan ayrılığımız dün itibariyle tam 36 yıl olmuş. Ama bu 36 yıl içinde birbirimizle irtibatımız hiç kopmadı. Ankara İlahiyat yıllarında Köşe camisinin hemen yanındaki evi fakülteye çok yakın olduğu için neredeyse her gün öğle yemeklerine bizi evine davet ederdi. “Yapma, etme” dememize aldırış etmez ve bizi rahatlatmak için kendine has edasıyla “Ne olacak yediğimiz bir çorba, iki tas fazla su koyuyorum” diyerek mahcubiyetimizi gidermeye çalışırdı.

Benim tanıdığım Halil Hoca, para ilişkilerinde çok hassastı. Kimsenin hakkına ve hukukuna tecavüz etmeme temel şiarıydı. Yakın temas halinde bulunduğu esnaflardan yaptığı alışverişlerinde aldığının bedelini verme, hediye kabul etmeme, borç ilişkilerinde hassasiyeti takdire şayan hususiyetleri arasındaydı.

Benim tanıdığım Halil Hoca, iddiasız bir insandı. En çok sevdiğim özelliklerinden birisidir bu onun. Bunu derken himmeti âli değildi demek istemiyorum. Yüksek bir ideale hayatını vakfetmiş bir insandan söz ediyoruz. Elbette ulaşılması imkânsız denecek hedefleri vardı. Köln’deki ilk alınan binayı bana gezdirirken yaptıkları bile bunun yeterli delilidir. Söylemek istediğim ideal ile realite arasında dengeyi her zaman kurardı. İddiasız derken kastım bu.

Ve benim tanıdığım Halil Hoca, nüktedan bir insandı. En önemli, en bilinir özelliklerinden biridir nüktedanlığı. Nüktedandı ama halk arasındaki deyimle ‘sulu şakalar’ yapmazdı, arkadaş ortamında bile olsa ‘cıvık esprilerde’ bulunmazdı. Yaptığı nüktelerde kimliğinin ve kişiliğinin hakkını verir, ağırlığını korurdu ama mesajını da verirdi. İnanın bana o kendisini salsaydı bugün piyasada şöhret olmuş nice stand-up show yapan komedyenlere taş çıkartırdı. Ama yapmadı. Zekanın göstergesi olan o espri kabiliyetini, o nüktedanlığını hep hakta, hep hayırda kullandı.

Allah gani gani rahmet eylesin. Firdevs cennetleri mekanın, Peygamber Efendimiz  de ebediyet yolculuğunda yoldaşın ve arkadaşın olsun. Halil Hocamın eşi ve kızları başta olmak üzere bütün dostlarına bir kez daha taziyelerimi arz ederim.

Kaynak: Ahmet Kurucan | Tr724

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy