“Çok uzaktasın, garibim
Kalabalık içinde yalnızsın bilirim.
Geçit verse dağlar, deryalar
Derman olabilsem, dertlerine gelirim.”
Rıfat Sayar Abimizin Hocaefendi için yazdığı şiirin ilk dörtlüğüdür yukarıdaki mısralar. Her fani gibi o da geçtiğimiz Cumartesi (10 Ağustos) günü vefat etti. Kendisi Manisa Turgutlu eşrafından olup hayata tornacılıkla başlamış bir iş insanıydı. Derler ki, sanatkarını bulunca demir bile bal mumuna dönermiş. Rıfat abi de o sanatkarını bulanlardan biriydi.
1952 yılında Turgutlu’da dünyaya gelen Rıfat Abi, Hocaefendi’nin Allah ve Resulullah’a olan derin bağlılığını hayrandır. Aslında o ve onun gibi birçok insan, Hocaefendi’nin rehberliği sayesinde Allah’a olan bağlılıklarını derinleştirdi ve bu bağlılığı hayatlarının merkezine yerleştirdi. İşte, bu güzel insanlar yeri geldiğinde her biri birer rehber oldu ve etrafındaki insanlara yol gösterdiler.
“Erkek çocuklar ağlar mı?” diyerek büyütüldüğü bir toplumda, “meğer erkekler çok güzel ağlarmış, ağlarsa erkek Allah için Lillah için ağlarmış” diyen gözü yaşlı bir gönül insanıydı o. Evet, ağlamak bazı zaman olur, ruhumuzu saran ölü toprağına rahmet gibi yağar, bazen de zamanın çıldırtan yalnızlığına rahmet gibi iner göz yaşları. Maalesef, göz yaşlarıyla ateşe doğru uçan kelebekleri önlemeye çalışan bu insanlar, 15 Temmuz sonrası rejimin en ağır zulümlerine uğradılar. İlerlemiş yaşına rağmen insaftan yoksun bir güruh onu, 15 Temmuz’dan 1 ay sonra tutuklattırdı. Suçu ise Hocaefendi’ye arkadaş olması, yoksul öğrencilere burs vermesi olarak gösterildi. Yazının sonunda verdiğim şiirden dolayı da yandaş medya tarafından ‘Hocaefendi’nin şairi’ ilan edildi.
Hizmet kervanında yol alanlardan Turgutlu’ya uğrayıp da onun çayını, çorbasını içmeyen yok gibidir. Adeta, Hz. Mevlana’nın deyimiyle o, ‘cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi’ydi. Onlar, yoklukta varlık cilvesi göstererek bir neslin yetişmesinde toprak olup gül bitirdiler. Ne var ki, Alvarlı Efe Hazretlerinin dediği gibi, “Bâd-i hazan esti bağlar bozuldu.”
Hem Rıfat Abimiz hem de Yusuf Bekmezci Abimiz, Hizmet Hareketine ve Hocaefendi’ye hücum edildiği günlerde Samanyolu Haber’de göz yaşlarıyla Hocaefendi’yi anlatmışlardı. Ancak göz yaşı nedir bilmeyen bir kısım zavallılar, bu göz yaşlarından çok rahatsız oldular. Dolayısıyla ağlayan gözlerin pınarlarını kurutmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Adeta göz yaşı damlalarının köküne inerek bütün bütün bitirmeye çalıştılar. Fakat, bilmiyorlardı ki Allah için ağlayan gözlerin yaşını Allah bitirmeyince kimse bitiremez.
Her ikisi de merhum olan bu hizmet hamileri, çıktıkları o programda Hocaefendi’nin günlük yaşantısındaki hassasiyetlerinden, o güne kadar yaşananları neredeyse tek tek dile getirdiler. Özellikle Hocaefendi’nin kul hakkı başta olmak üzere pek çok konudaki hassasiyetlerini bizzat şahit oldukları örneklerle ifade ettiler. Hocaefendi’ye yapılan hakaretler karşısında ise insanlıklarından utandıkları için aynı üslupla karşılık vermediler.
Evet, “Bu Davanın Bedeli” isimli eserinin ‘Önsöz’ünde Harun Tokak hocamız şöyle bir anekdot aktarıyor: “Yaşar Kemal ileri yaşlarında Güneydoğu şehirlerini dolaşırken sırtını ağaca yaslamış yaşlı bir adama soruyor: ‘Amca, yıllar önce buralarda yağız atlar vardı, bakmaya doyamazdım, öyle güzeldiler. Bir de onları yetiştiren müthiş adamlar vardı, nerde onlar?’ ‘O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler.’ diyor adam. Adamın bu cümlesi Yaşar Kemal’in çok hoşuna gider ve “Yusufçuk Yusuf” romanına, ‘O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler gittiler.’ cümlesiyle başlar.
Aynen bu anekdotta olduğu gibi Yusuf Bekmezci gibi Rıfat Sayar ve emsali gibi iyi insanlar, o güzel atlara bindiler gittiler. Rabbim bizleri de onların arkasından gideceğimiz güne kadar istikametten ayırmasın.
Son olarak, Irmak TV’de yayınlanan “Geçmişten İzler” programında kendisine ait, “Hicranınla Yandım” şiirini de buraya koyuyorum. Göz yaşlarıyla okuduğu bu şiiri belki bir ezberleyen olur. Rabbim onları Firdevs’iyle şereflendirsin ve geride kalan sevdiklerini de Rabbim sabrı cemil lütfeylesin.
Hicranınla Yandım
Çok uzaktasın, garibim
Kalabalık içinde yalnızsın bilirim.
Geçit verse dağlar, deryalar
Derman olabilsem, dertlerine gelirim.
Gurbetsin, hasretsin, vuslatsın, yokluksun mağdurum
Belki ben sende yokum ama sen hep bendesin.
Rüyalarımı hep seninle süslerim.
Ben bilmem Rabbim söyletir,
Bu benim garip hislerim.
Utanırım söz söylemeye, çoğunu gizlerim
Allah (cc) biliyor, seni her dem özlerim.
Razıyım kaderimse sana hasret,
Sana hicran, her gün ağlasın gözlerim.
Sen aklıma gelince ben, ağlarken de sevinir, gülerim.
Karışır hüznüm, sevincim
İnan ki gittiğin günden beri derbederim.
Bilirim yağmur gözlüm, bilirim
Rahmet gibi gözyaşını bilirim.
Yokluğunda öğrendim, bilirim.
Rızası buysa Rabbimin
Hicranınla yanmayı da bilirim.
Bilirim yağmur gözlüm, nur yüzlüm
Nergis bakışlım, bilirim.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN