626
Acı tatlı neler geçmedi ki!. Geçmez, bitmez denilen nice zulümler işkenceler geldi geçti.. Nehirler gibi akar devran.. Dairevi bir hat çiziyor adeta zaman..
Zamana takılı tüm hadiseler zaman gibi geçer.. Yaz boz tahtası gibi yazılır çizilir sonra silinir.. Sinema perdesi gibi her şey ve olay hep yenilenir.. Sabit kalmaz..
Mazi, hal ve istikbal, yaratılışın mukadderatı ve boyutları, mekan ve hadiseler bunlarla muhat.
Müşeyyed saraylar, yıkılmaz kaşâneler, kaleler vardı.. Yoklar şimdi, yıkılıp gittiler.. Şimdiki zalimler ve zulümleri de gidici. Onların zulümleri de bir gün bitecek.. Zaman bunları da silip süpürecek.. Haklarından gelecek kudret sonsuzdur merak etme.!
Ne şiddetli kışlar geldi geçti..
Hem de yerlerini yemyeşil baharlara terk etti.. Yıkılmaz denilen ne saltanatlar vardı, yerlerinde şimdi yeller esiyor. Hani Ad, hani Semud? Hani Nemrut, hani Şeddad? Nerede Firavunlar? Onların da geçmez, bitmez denilen, saltanatları ve zulümleri vardı… Hani nerdeler?
Zulüm zulüm üstünde darlıklar, zorluklar ve sıkıntılar işte hepsi geldi geçti… En çetin kışlar gibi.
Mezarlıklara gitsen sorsan ne kaytan bıyıklı babayiğitler, ne ölmez krallar vardı.. Ama şimdi toprak altında sessiz sedasız yatıyorlar.
Geçmeseydi “vur kazmayı Ferhat, çoğu gitti azı kaldı” denir miydi?..
Mecnun Leylâ’ ya, Kerem Aslı’ya. sevenler sevdasına kavuşur muydu?
Zulümler zalimlerle geçip giderken, mazlumiyetler de mahkeme-i kübraya bırakılıyor!..
Çareler tükenirken, çaresizlikler de bitiyor…
Karanlık geceleri hep gündüzler.. kışları da hep baharlar takip etmiş ve ediyor..
Adetullah hep böyle cereyan ediyor..
Beşer tarihinde hiç geçmem, gitmem diyen kış oldu mu?. Ya da yerimi sabaha teslim etmem diyen geceyi bilen duyan oldu mu?
Hayır..!!!
Dünler geçmeseydi, bugünler ve yarınlar olmazdı.. Unutulmasın ki bugünler, dünlerin yarınıdır.. Bakın işte bugünler de geçiyor.. Yerini yarınlara bırakıyor..
Fuzuli’nin dediği gibi; Gün doğmadan meşime-i şebden neler doğar?
Belki her şey muzdarrın iniltisinin arşa değmesini, arzını bekliyor..
Çocukluk, gençlik, olgunluk derken; ihtiyarlık kapıda sıra bekliyor.. Ömür durmuyor geçiyor.. Her gün bir adım daha kabre yaklaşıyoruz..
İnsanoğlu hep gidip de gelen oldu mu sorar.
Halbuki gelip de gitmeyen mi oldu… Hiç düşünmez..
Her insan göçüp giderken karakterine uygun çizgi, renk ve desenleriyle izler bırakır gider.. Bazen lanet okutur, bazen de yad-ı cemiller..
Geride harabeler, viraneler bırakanlar olduğu gibi, medeniyetler bırakanlar da vardır.. Tarihte zulüm, işkence, hak hukuk katliamlarıyla şöhret bulmuş tiranlar da olmuş..
Hak hukuk ve adalet timsal insanlar da olmuş.
Efendiler Efendisi (sav) ”Zulüm devam etmez” buyurur.. Her şeyin bir vakti merhunu vardır. Hiçbir şey ilelebet devam etmez.. mazlumun ahı arşı titretir. Gayretullah’a dokunma eşiğine varınca zalim ve zulmü bakarsın tepetaklak yıkılmış gitmiş..
Musibet zamanı uzundur bitmez derler.. Acı, ızdırap ve sıkıntısından dolayı uzun anlaşılır. Ama hakikatte öyle değildir.
Belki netice itibariyle uzun bir ömür kazandırdığı için uzundur.. Ebedi ahiret hayatını netice verdiğinden dolayı uzundur..
Mümin dünya ve ahiret diye iki dünyaya inanır. Burası geçici fani, esas olan ahirettir.. O bakidir.
Üstelik Allah belâ ve musibetleri en sevdiği dostlarına vermiştir ve verir. Peygamberler, derecesine göre, sonra dostları belalara maruz kalmıştır.. İnsanın bile dostuna sevdiğine nazı geçer, ‘gel şu yüküme bir el at’ der. Yabancıya demez..
Müspet ibadet gibi menfi ibadet de vardır. Menfi ibadetin namaz gibi rekatları yoktur.. Dakikaları vardır onlar sayılır.
Sabredilip şükredilirse bazen her bir dakikası senelerce ibadet hükmüne geçer.
Onun için başımıza gelen acı ve çileden dolayı ”geçmiyor bitmiyor” deyip şikayet etmemeli. Neticesine bakmak lazım..Bazen bize neler kazandırdığına bakmak lazım..
Musibetin, belanın, acı ve çilenin ahiretimize kazandırdıklarına göre değerlendirmeli.. Fani ömrümüz boşuna geçerken, ebedi bir ömür kazandırıyorsa; öyleyse kayıpta değil, kârdayız demektir.. Şikayet değil, şükretmeliyiz..
Dünya geçici.. Biz de geçiciyiz, geldik ve gidiyoruz. Öyle ise fani ömrümüzü Baki-yi Hakiki yolunda sarf edip ebedileştirmeye bakmalıyız.. Bazen musibetler anında yakarışlarımız, inlemelerimiz rahmet ve merhamet-i İlahi’nin celbine, kapıların açılmasına vesile oluyor…
Tevekkülle belâ yüzüne gül, ta o da gülsün..
O güldükçe küçülür, eder tebeddül..
Asıl musîbet ve tehlikeli musibet, dine gelen musîbettir..
Diğerleri çobanın sürüsünü tehlikeden sakındırmak için attığı taşlara benzer.. Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer.. Acı ve ızdıraptan gelen inlemelerle günahlar öylece dökülür. Ecir ve mükafatı da ahiret sermayen olur.
Kaynak : Samanyoluhaber | Bahattin Karataş