Fethullah Gülen, Türkiye’de ve dünyada dini, manevi ve ahlaki değerleri önceleyen geniş bir topluluğa liderlik yapmış, toplumsal etkisi ve eğitime dayalı faaliyetleri ile tanınmış bir isimdir. Gülen, liderliğinin köşe taşlarını, İslam’ın ilk dönemlerinden gelen örnekler ve Bediüzzaman Said Nursi’nin çizgisinden alarak oluşturmuştur. Gülen’in vefatından sonra, geniş bir takipçi kitlesine sahip bu yapının geleceği hakkında doğal olarak bir “vasiyet” beklentisi doğmuştur. Ancak Gülen’in herhangi bir lider atamadan ruhunun ufkuna yürümesi, liderliğin aileye miras bırakılması veya bir isme işaret edilmesi yerine cemaatin iradesine bırakılması gerektiğine dair güçlü bir mesaj içermektedir.
Cemaatin Aileye Miras Olarak Bırakılmaması
Fethullah Gülen, İslam toplumlarında alışık olunan ve bazı tarikat yapılarında gözlemlenen liderliğin aile içinde miras bırakılması anlayışından farklı bir yol izlemiştir. Genellikle cemaatlerde liderlik, liderin ailesine veya yakın akrabalarına miras gibi devredilmekte; bu şekliyle cemaatler, bir aile mülkü olarak görülmekte ve bu konuda aile içi kavgalar yaşanmaktadır.
Oysa Gülen, cemaatin bir aile mirası gibi algılanmasının önüne geçmek için daha hayattayken ailesini cemaatin idari işlerinden uzak tutmuştur. Bu tercih, cemaati kendi bağımsız kimliği olan, bireylerin katkılarıyla inşa olan bir yapı olarak görmesinin açık bir göstergesidir. Gülen, cemaatin sadece kendisine ya da ailesine ait olmadığını, tüm müntesiplerinin emeği ve ortak sorumluluğu altında oluştuğunu vurgulamıştır. Bu bakış açısı, cemaatin bir aileye bağımlı kalmadan devam edebilmesi ve kendi içinde özgürce gelişebilmesi açısından önemlidir.
Cemaatin İradesine Saygı ve Lider Seçme Hakkının Bırakılması
Fethullah Gülen’in liderlik anlayışının bir diğer önemli yönü, cemaatin iradesine olan derin saygısıdır. Gülen, kendisinden sonra cemaatin liderini belirleme hakkını müntesiplerine bırakmıştır. Gülen’in bu tutumu, İslam tarihindeki bazı örneklerle de uyumlu görünmektedir. Nitekim içinden geldiği geleneğin kurucu ismi Bediüzzaman Said Nursi de ardında belirlenmiş bir lider bırakmamış ve hareketini ailesine değil, takipçilerine emanet etmiştir. Bu yaklaşım, cemaatin kendi içinde bağımsız karar alma ve kendi liderini seçme özgürlüğüne sahip olduğunu vurgulamaktadır. Gülen, bu hakkı kendine saklamadan cemaatin tüm üyelerine emanet etmiştir. Müntesiplerinin iradesine saygı göstermesi, onun cemaatini bir mal varlığı gibi değerlendirmediğini ve onlara kendi kaderlerini belirleme hakkını tanıdığını ortaya koymaktadır.
Aday Seçmenin Manevi Sorumluluğundan Kaçınma ve Hesap Verme Bilinci
Gülen’in kendisinden sonra bir lider atamaktan kaçınmasının önemli sebeplerinden biri de, dini açıdan taşıdığı manevi sorumluluk olabilir. Bir aday vasiyet etmek, seçilen kişinin yapacağı her türlü hatanın da manevi sorumluluğunu yüklenmek anlamına gelmektedir. Bu, ahiret inancına sahip bir lider için büyük bir sorumluluktur. Gülen, bu sorumluluktan kaçınarak, hem kendini hem de cemaati muhtemel bir manevi yükten korumayı tercih etmiştir. Eğer belirlediği lider yanlış bir yola saparsa, onun manevi sorumluluğu da Gülen’in üzerinde olacaktır. Bu bilinçle hareket eden Gülen, kendisinden sonraki dönemin liderini atamamakla müntesiplerinin iradesine olan saygısını göstermiş, aynı zamanda ahirette bu konuda bir sorumluluk üstlenmeme bilinci ile hareket etmiştir. Cemaatin kendi liderini seçmesi, onları da kendi iradelerinin sonucunda doğacak icraatların sorumluluğunu üstlenme noktasına getirmiştir. Gülen için günah ölüm demekti. Günahtan içtinap etme hususunda söylediği: “ …mânevî hayatını felç eden günahları tekrar işlemektense, ölümü tercih edecek kadar çelikten bir irade ve engin bir ruh hâletine sahip olmalıdır,” bu sözlerin gereğini yaparak arkada kalan cemaatin iradesini ve sorumluluğunu yüklenerek bu dünyadan ayrılmamıştır.
Geleneksel İslam Tarihi Örnekleriyle Uyumlu Bir Yaklaşım
Fethullah Gülen’in liderlik anlayışı, İslam tarihindeki bazı örneklerle de uyumludur. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir devletin başı olmasına rağmen ardında doğrudan bir halife atamadan ahirete irtihal etmiştir. Bu durumda Müslümanlar, Hz. Ebu Bekir’i kendi aralarında istişare yoluyla halife olarak seçmişlerdir. Hz. Ömer de halifelik görevini sonlandırırken liderliği belirli bir kişiye devretmek yerine, Müslümanların kendi aralarında bir lider seçmesini uygun görmüştür. Gülen de bu tarihi örneklere uygun şekilde, cemaatin liderinin yine cemaatin kendisi tarafından belirlenmesine inanmış ve bunu da fiilen yerine getirmiştir. Bu anlayış, cemaatin bağımsız bir yapı olarak kendi kaderini belirleme yetkisine sahip olduğunu göstermektedir.
Sonuç: Gülen’in Vasiyet Tercihi ve Bağımsız Bir Cemaat Anlayışına Verdiği Önem
Fethullah Gülen’in, ardında bir lider vasiyet etmeden vefat etmesi, hem takipçileri hem de diğer dini topluluklar için önemli bir ders niteliğindedir. Gülen, liderlik mirasını ailesine devretmemekle ve cemaatin iradesine saygı göstererek, bu yapının bağımsız bir topluluk olarak varlığını sürdürebilmesine olan inancını ortaya koymuştur. Bu tutum, cemaatin liderliğini bağımsız olarak belirleme hakkını koruma ve cemaati bir aile mirası olarak görmeme anlayışının bir sonucudur. Gülen’in bu tercihi, cemaatin iradesine duyduğu saygının, onların kendi seçimleriyle hareket etmelerinin önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, cemaatin geleceği için bir lider atamayarak, herhangi bir hatadan dolayı sorumluluk yüklenmekten kaçınması da, onun dini hassasiyetini ve uhrevi hesap verme bilincini yansıtmaktadır.
Gülen, sosyolojinin tüm kurallarını aşkın bir şekilde, çile dolu hayatına çok az faniye nasip olacak başarılar sığdırmıştır. Bu yönü ile onun karizmatik liderliği kutup yıldızı gibi hem göz kamaştırıcı hem de sevenleri için yol gösterici olmuştur. Fakat bu noktada önemli bir detayı atlamamak gerekir. Yakın öğrencilerinden, hizmet gönüllülerinden dinlediklerimize göre Gülen, geleneksel karizmatik liderler gibi, yol arkadaşlarının iradesini kendi karizması altında ezip yok eden bir anlayışa hiç bir zaman sahip olmamıştır. Maveraünnehir dervişlerinin, Horasan erenlerine kendi hallerini arz etmek için söyledikleri,
“Eller yahşi men yaman
Eller buğday men saman” beyiti onun diline pelesenk olmuştur. Gerek rahatsızlıkları döneminde gerekse öncesinde her işi istişareye arz eden ve ortak akılla hareket etmeyi ahlak edinen bir kişiliğe sahipti.
Gülen’in vasiyetle bir lider bırakmama tercihi, cemaatin kendi kaderini belirleyebilmesi yönünde güçlü bir mesaj ihtiva etmektedir. Bu yaklaşım, cemaatin kendi iradesiyle hareket etmesi ve kendi geleceğini bağımsız bir şekilde inşa etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Gülen, bu hareketiyle cemaatini bir miras gibi ailesine devretmek yerine, müntesiplerinin kendi liderlerini seçmelerine imkân tanıyarak onlara özgürlük ve sorumluluk alanı tanımıştır. Bu tutum, dini cemaatlerin bağımsız, demokratik ve kendi içinde bir iradeye sahip olması gerektiği anlayışını destekleyen bir örnek olarak değerlendirilebilir.
Son tahlilde Fethullah Gülen, kendisine yakışır tarzda geride kalan hizmet erlerine son bir nezaket dersi vererek ruhunun ufkuna yürümüştür.