Ey masum melek. Saflığın, güzelliğin, temiz yürekliliğin sembolü. Hep bir fırsat arıyordum seninle dertleşmek için. An bu anmış demek ki. Acımasız, adaletsiz bir döneme denk geldin be güzel bebek. Senin gibi binden fazla arkadaşın çok zor zamanlar geçiriyor. Daha binlercesi var ki mağduriyetleri katmerli. Anneleri ve babaları soruşturma geçiren, tutuklanan, serbest bırakılan, sonra tekrar tutuklanan ve terör yaftasıyla yaşayan birçok insan. Örneğin, anne ve baba farklı şehirde tutuklu, abisi yurtdışında olup babaannesiyle kalan kız çocuğu bile var. Yani, dört kişi dört farklı yerde. Bir aile darmadağın be güzel bebek.
Sen annenin yanındasın ama senin sıcak nefesini baban ne kadar özlüyor bilemezsin. Sen uyurken o küçük yastığının bir kenarına yatar, nefes alıp vermeni dinlerdi. Çok özlüyor o günleri memleketin diğer ucundaki cezaevinde. En acı olanı da, geçen günlerin telafisinin olmaması. Çünkü ne sen tekrar bebek olacaksın, ne de baban seni bu yaşlarda tekrar görecek. Çok daraldığında, yorganına sarılıp gözyaşı döküyor biliyor musun? Rabbine sığınıyor Hz. Yunus gibi. Biliyor ki ondan daha güzel bir sahil ve sığınak yok! Hastayken başında bekler, uyurken seni izlemekten çok mutlu olurdu. Onun hasretini anlatmaya kelimeler kafi değil.
O soğuk betonların üzerinde toprak görmeden büyümen bana çok dokunuyor be güzelim. Yeşil rengi de çok uzak sana. Parklar, bahçeler ne yabancı gelecek sana bir bilsen. Koğuşlarda halı olsa belki daha rahat hareket edebileceksin ama izin vermiyorlar. Yere battaniye sermeye bile karşı çıkıyorlar. Ayaklanıp yürümen, alan darlığı, oyuncak verilmemesi, sana uygun gıda temini hep ayrı dert. Ne yazık ki, cezaevi personeli de size zulm edip hayatınızı daraltmak için varlar sanki.
Senin koğuşundaki teyzeler, içindeki çocuk özlemini seninle gideriyorlar biliyor musun? Seni öpüp kokladıklarında kendi çocuklarını, bazıları torunlarını düşünüyor. Tarifi mümkün olmayan duygular yaşıyorlar. Sen onlar içinde çok özelsin. Onların küçük, tabiri caizse “Canlı oyuncağısın”. Bazen saatlerce annen seni kucağına alamıyor. Çünkü seninle oynayan ve sevenlerden sıra ona gelmiyor.
Zindan en parlak döneminde
Cezaevleri belki de en tuhaf dönemini yaşıyor. Bu sayıda eğitimli, kültürlü insan bir araya gelmedi ülke tarihinde. Öğretmen, hakim, doktor, akademisyen, gazeteci gibi meslekler cezaevinin sakinlerinden. Yüksek lisans ve doktoralı birçok insan… Gazeteci demişken, karşı koğuşta Nazlı Ilıcak kalıyor. 75 yaşında bir insanı 2,5 yıldır hapiste tutuyorlar. Tek başına vesayet sistemleriyle çatışacak kadar cesur bir kadındır Ilıcak. Onun dışarı çıkması, özgürce konuşması bazılarının kâbusu güzelim. Eğer bir tartı olsa ve tüm havuz medyasını bir kefeye, Nazlı hanımı bir kefeye koysan Nazlı hanım ağır gelir. Neden mi? Çünkü, tüm sermayesi yalan olanlar, karanlıkta bir ışık yanmasıyla oluşacak aydınlıktan korkar biliyor musun?. Artık karanlık kalmaz. Dağılır. İşte, Nazlı Hanım öyle bir insan. Tek başına bunu yapabilecek güçte.
Yandaki binada ise Büşra Erdal ablan kalıyor. O da bir gazeteci ve avukat. Derin devletin canını sıkan bir gazeteci olarak, gencecik yaşında dört duvarın soğuk yüzüyle tanışmak zorunda kaldı. Sorduğu sorular, kimsenin cesaret edemediği konuları incelemesi onu hedef yaptı. Maalesef o da çile dolduruyor rejimin zindanlarında.
Ayşegül Parıldak ablan da köşedeki koğuşta kalıyor. Daha iki yıllık bir muhabirdi. Tahliye edildikten sonra tekrar tutuklandı. Dayanamadılar onun dışarıda olmasına. Daha 28 yaşında hayatının baharında bir gazeteci. Hukuk okuyordu o da. Hukukun hiç olamadığı bir ülkede hukukun haysiyetini kurtarmaya çalışacaktı belki de.
15 Temmuz karanlığını sadece bu üç gazeteci bile dağıtabilir biliyor musun? İmkan verseler o kumdan kaleleri bu üç isim rahatlıkla devirir. Gazetecilerden çok korktular güzel bebek. Hem de çok. Onun için ilk tutuklama listesinde onların ismi vardı. Soru soran, irdeleyen insan istemiyorlardı dışarda. Daha yüzlerce masum kadın kalıyor sizinle beraber. Kermes yapmış, talebe okutmuş, hayır işlerinde bulunmuş diye tutuklanan kadınlar, öğrenciler. Hepsinden teker teker burada bahsetmek imkansız ama karınca incitmemiş, hayırsever, ahlaklı insanlarla beraber kaldığını bil güzelim.
Hukuk insanları için ifritten bir dönem
Her şeyin bir değeri olduğu ve alınıp satılabildiği çok kirli bir dönemdeyiz biliyor musun? Şeref, namus, vicdan gibi kavramlar karaborsaya düştü. O tutsak şefkat kahramanları, duruşmalarda hâkimlere “Karar verirken insanlık namına, vicdanlı hareket edin” dedi ama çoğu hakim kulaklarını tıkadı. Ellerine gelen listelerin dışına çıkmadılar.
Para, koltuk, mal-mülk sevdası ile zehirlenmiş bir grup insan sana bu zulümleri yapıyor biliyor musun? Bu kavramlar sana belki çok uzak ama annenin tutukluluğunu isteyen savcı, koltuğunu korumak için renkten renge girdi. Annen lohusaydı, sen 10 günlüktün. Sana ve annene yaptığı zulmü hiç düşünmek bile istemiyor. Karar sosyal medyaya düşünce utancını görmeliydin. Sanki bir ömür o koltukda oturacakmış gibi düşünüyorlar. Ne zavallı bir hissiyat. Yaptıkları zulümler ise kayıtlara büyük harflerle işlenmiş olarak duruyor.
Hele ki seni tutuklayan hakim hanım var ya! O da bana da şucu bucu derler mi diyerek o tutuklama kararını verdi, biliyor musun? Dört yıl önce aldığı evin taksitlerini ödüyor. Beni işten atarlarsa ne yaparım diyerek girmediği kılık kalmadı onun. Ah güzel bebek! Nasıl güvensiz, yoz bir hayat yaşıyorlar bilemezsin! Öyle kirli bir zihinleri var ki, bir bilsen sen bile utanırsın. Bir tarafta helal sütle karnı doyan sen varken, diğer tarafta haram tek sermayesi olan onlar.
Senin ve annenin tutuklu olmasını kabul etmek mümkün değil güzelim. Sizin durumunuzda olan binlerce dosyada tutuksuz yargılama yapılması gerekiyor. Sizi serbest bırakmadıkları için dilimiz döndüğünce bunun bir rezillik olduğunu bıkmadan usanmadan söylemeye devam edeceğiz. Bu vahim hal, Türk hukuk tarihine işlenmiş en büyük cinayet biliyor musun? Kafa tutacağız bunu yapanlara. Yanlış yaptıklarını söyleyeceğiz. Dünyanın değişik yerlerinde, çok meşhur meydanlarında bunun için protesto gösterileri yaptık. Sosyal medyada bu haksızlığın duyurulması için çaba sağlıyoruz. Birkaç milletvekili ve tanınmış sima sınırlı imkanlarıyla bu hukuksuzlukları duyurmaya çalışıyor. Baştakiler dilsiz olup susmamızı, kör olup bu zulümleri görmeyelim istiyorlar. Ama biz direnmeye devam ediyoruz. Siz çıkana kadar da devam edecek bu. Gücümüz yetmiyor bazen ama haklı olduğumuzu bilmek bize dayanma iradesi veriyor.
Ey tutsak bebek! Ey masumiyet sembolü. Ey masum ve mağdur sabi. Önünde koca bir hayat var. İnişleri çıkışları olacak koca bir ömür. Maalesef inişle başladın bu hayata hiç istemeden. Unutma ki, zindanlar hep yeniden doğuşun başlangıç noktasıdır. “Karanlığında nur, yeniden doğuş” dediği gibi şairin, bir diriliş uzak değil. Sen ki bu dirilişin sembolü ve bayraktarı olacaksın.