İnsanlar, dini yada dünyevi olsun, herhangi bir hareket veya aksiyon içinde oldukları durumlarda hatalar yaparlar. Bu gayet normaldir. Bunun iki sebebi vardır. Ya iş yapma anında bildikleri şeyleri uygulama alanına sokmakta zorlanırlar, ya da bildiklerini hareket anında unuturlar. Bunun sonucu olarak da zarara uğrarlar. Zarara uğramak istemeyenler ise, iş yaptıkları esnada hataya düşmelerini engelleyecek yardımcılar tutarlar ve onların nasihatlerini dikkate alırlar.
Bu noktada Kur’an’da bahsedilen şu ayet hep dikkatimi çekmiştir. Tevbe 122. ayette, Allahü Teala savaşa gidildiği zaman, topluca gidilmemesini emreder. Gerekçe olarak da: “Öyleyse her topluluktan büyük kısmı savaşa çıkarken, bir takım da din hususunda sağlam bilgi sahibi olmak, dinî hükümleri öğrenmek için çalışmalı ve savaşa çıkanlar geri döndüklerinde kötülüklerden sakınmaları ümidiyle, onları uyarmalıdır.” buyurulmaktadır. Ayeti biraz irdelediğimizde insan şuna şaşıyor. Hedefi, Allah uğrunda ölümüne savaşa gitmek olan insanların daima iyiliği düşünmesi gerekmez mi? Ya da Allah’a kavuşma ümidiyle hareket edenlerin, ilahi hükümlerden şaşmaması gerekmez mi? Şimdi, canlarını feda edecek kadar Rablerini seven bu kişilere, savaşa katılmayarak ilim yapanlar mı, kötülüğe düşmemeleri için uyarıda bulunacaklar? Evet aynen böyle. İşin burasında yukarıda bahsettiğimiz hakikatle karşılaşıyoruz. Aksiyon halinde olanlar hareketlerini yüzde yüz oranında kontrol edemezler. Zaten şeytan böylelerini hiç boş bırakmaz. Onlara, dışarıdan bakanlar durumlarını daha iyi anlar ve nasihate muhtaç oldukları konularda onlara nasihat ederler.
Nasihat edilen konu, her zaman bilinmeyen konulardan da olmayabilir. Hatta bilinen şeylerin ısrarla hayata geçirilmesi için söylenmiş de olabilir.
Rivayet edildiğine göre, bir grup müslüman, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde, onun ilim ve fikrinden istifade etmek için Medine’ye ziyarete gelmişler. Onunla buluştuktan sonra:
– “Ey Ömer, bize biraz nasihatta bulun. Gönlümüz rahatlasın ve Allah için faydalı şeyler yapalım.” demişler.
Ömer, onlara bir süre nasihatta bulununca:
– “Ey Ömer, biz bunları biliyoruz. Bize başka nasihatta bulun.” demişler. Bunun üzerine Hz. Ömer:
– “Nasihat, bilinenleri tekrar etmektir.” demiş.
Evet nasihat bazen bilinenin tekrarıdır. Günümüz iş dünyasına baktığımızda da benzer durumları görürüz. Bütün firmalar, çalışanlarının zarara uğramaması ve sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için, iş güvenliği hizmeti alırlar. Iş güvenliği uzmanları, onlara iş ortamlarında güvenli bir şekilde çalışmaları için düzenli olarak bilgiler verirler. Bu bilgilerin bir çoğunu belki işçilerde biliyordur, ama onlar yine de ısrarla ‘önce Hayat, önce Hayat’ diye diye, onlara güvenliğin önemini vurgularlar. Bildikleri şeyleri onlara tekrar ederler.
Evet, dünyevi işlerde bile bu denli önemli olan nasihat ve hatırlatmalar, uhrevi işlerde haydi haydi önemlidir. Hem sadece normal insanlara değil, aliminden avamına kadar, herkesin nasihate ihtiyacı vardır.
Nasihati elde etme yolları da farklı farklıdır. Kimisi kendisine hayırlı bir dost edinirken, kimi de kitaplardan istifade eder.
Üstad hazretleri ve Hocaefendi gibi büyüklerin eserleri bu açıdan dikkatle ele alınmalıdır. Eserlerinde, yer ve zamana göre öne çıkardığı uyarı ve nasihatlerin altı çizilmeli ve hayata geçirilmelidir.
Son bir örnekle yazıyı noktalayalım. Bediüzzaman hazretlerine baktığımızda ısrarla İhlas’tan bahseder ve bunun için müstakil bir bölüm olarak 21. Lem’ayı yazmıştır. Hatta buna o kadar önem verir ki, on beş günde bir aksatılmaksızın okunmasını ister. Peki ihlas, yani yapılan işler Allah için olmazsa ne olur? Bu konu da şöyle bir hadis rivayet edilmiştir. Ebu Hureyre anlatıyor:
“Allah Resulü kıyamette üç şahsın hesabından bahsediyordu:
“Allahü Teâlâ, kıyamet koptuğunda bütün insanlar dizleri üstüne çökmüş vaziyette beklerken aralarında hüküm vermek için nüzul buyurur. Sonra hesaba ilk olarak Kur’ân hafızı, sonra Allah yolunda şehit olmuş birisi ve çok malı olan bir kişi çağrılır. Allahü Teâlâ hafız olana sorar:
– “Ben Resulüme indirdiğim şeyi sana öğretmedim mi?” Adam:
– “Evet. Öğrettin Ya Rabbi.”
– “Öğrendiklerinle ne amelde bulundun?”
– “Ben onu gece ve gündüz boyunca okurdum.” diyecek. Allahü Teâlâ hazretleri:
– “Yalan söylüyorsun.” diyecek. Meleklerde adama:
– “Yalan söylüyorsun” diye çıkışacaklar. Allahü Teâlâ hazretleri:
– “Bilakis sen, “Falanca Kur’ân okuyor” densin diye okudun ve bu da söylendi.” der.
Sonra mal sahibi getirilir. Allahü Teâlâ sorar:
– “Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?” der. Zengin adam:
– “Evet, Ya Rabbi.” der. Allah Teâlâ:
– “Sana verdiklerimle ne amelde bulundun?” diye sorar. Adam:
– “Sıla-i Rahimde (yakınlarıma ziyarette) bulunur ve sadaka verirdim.” der. Allahü Teâlâ Hazretleri:
– “Yalan söylüyorsun.” diyecek. Melekler de adama:
– “Yalan söylüyorsun” diye çıkışacaklar. Allahü Teâlâ Hazretleri:
– “Bilakis sen, “Falanca cömerttir.” desinler diye bunu yaptın ve bu da söylendi.” der.
Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allahü Teâlâ sorar:
– “Niçin öldürüldün?” Adam:
– “Senin yolunda cihatla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım.” der. Allahü Teâlâ Hazretleri:
– “Yalan söylüyorsun.” diyecek. Meleklerde adama:
– “Yalan söylüyorsun.” diye çıkışacaklar. Allahü Teâlâ hazretleri:
– “Bilakis sen, “Falanca cesurdur.” desinler diye bunu yaptın ve bu da söylendi.” Sonra Allah Resulü, Ebu Hureyre’nin dizine vurarak:
“Ey Ebu Hureyre! Allah’ın yarattığı bu üç kimse kıyamet günü cehennemin aleyhlerine kabaracağı ilk kişilerdir.” buyurdu.1
Evet yukarıda bahsedilen insanların her birisi hareket ve aksiyon halinde olan insanlardır. Kur’an okuyorlar, zekat veriyorlar ve savaşıyorlar. Ama ayakları bir anda kayıveriyor.
Dipnot:
1. Müslim, İmare 43 (1905); Tirmizi, Kitabü’z-Zühd48 (2382)
Yorum : Mithat Tayyar