Enes Cansever: “Gelin Canlar” Bir Olalım Demiş | Recep ATICI

Yazar Recep Atıcı

Avustralya Zaman Gazetesi editörü Enes Cansever, geçtiğimiz hafta yoğun bir çalışmanın ürünü olan -benim de bir yazıyla katkıda bulunduğum- ‘Yiten CAN’lar ismiyle bir almanak hazırladı. Hazırladığı bu çalışmanın tüm dünyaya mal olması için www.yitencanlar.com sitesinde önümüzdeki günlerde yayınlanacak sanırım.

Devletin eliyle katledilen bu ‘Yiten CAN’lar’ hazırlanan bir almanakla elbette geri gelmeyecek. Ancak her dönem farklı bir mahallenin kapısını çalarak o mahallenin Can’ları dahil her şeylerini talan eden zulmü gözler önüne sermek adına bence muhteşem bir çalışma olmuş. Yayına girdiğinde sizde bunu fark edeceksiniz.

En başta Cumhuriyet’i kuran kurt zihniyeti her seferinde bir hikâye uydurdu kuzuyu yemek için. Her seferinde benzer ve klişe etiketler: Vatan haini! Terörist! Memleket düşmanı! Bölücü, hain! vs…

Bu etiketlerle damgalanan insanlar, her ne kadar düşünceleri farklı farklı olsa da acı hatıraları, sürgünleri, ayrılık türküleri ve ezgileri hep aynı olan masumlar kitleler olup asıl acıyı hep onlar çekti. Bu yüzden dünyanın çeşitli yörelerine sığınmak zorunda kaldı bir sürü kaliteli ve kalifiye insan. Onlar bir fırsatını bulup dışarı çıkabilenlerdi sadece. Henüz hiç dışarı çıkma düşüncesi bile olmayan Gökhan Açıkkollu, Mustafa Kabakçıoğlu, Harbiyeli Ragıp Enes, Halime Gülsu ve daha niceleri bu aç kurdun dişleri arasında can verdi.

Nasıl bir gözü dönmüşlük ki öğrencilere burs veren Yusuf Pekmezci ve Nusret Muğla, Kürtçe Mevlit okuttuğu için Ali Boçnak gibi yaşı seksene dayanmışlara acımadı ve ağır ağır ölüme gönderdi hepsini.

Bu nasırlaşmış vicdanlar, bunlarla yetinmeyip kan kokusu almış köpek balıkları gibi insafsızca iz takibi yaptılar. Bu yüzden sırtında ağlayan çocuğuyla ülkesini terk etmek zorunda kaldı Esma Uludağ. Giderken de geride kalan milyonlar için şunu demişti: “Allah yardımcıları olsun

Hangi birini buraya yazalım ki? Saymaya kalksak sayamayacağımız kadar çok. Bununla beraber her gün acılara yeni bir acı daha ekleniyor, dramların ardı arkası hiç kesilmiyor…

Önceki akşam vefat eden Manisa’nın sakinlerinden 75 yaşındaki Mustafa Özdemir’de bunlardan biri. İki gün önce köyünde toprağa verildi. İleri derecede Alzheimer hastası bu insan, tıpkı Yusuf Bekmezci gibi 15 Temmuz’un sorumlusuymuş, darbeyle bir ilgisi varmış gibi yaşına başına, hastalıklarına bakılmadan önce gözaltına alındı ve sonra tutuklandı.

Jandarma hakkında şikâyet var diye 12 Ağustos 2016’da evine geldi. O gün cumaydı. Hayatı cami ile evi arasında geçen Mustafa amca, sala okununca jandarmalardan birine yaklaşıp “Cumaya gidebilir miyim?” diye sordu. Evin altını üstüne getiren görevliler, biraz sonra “terörist” diye gözaltına alacakları 70 yaşındaki Özdemir’i cumaya gitmesine izin verdiler. Çünkü onun döneceğinden emindiler.

Evde delil diye, yasal yayınevlerine ait birkaç kitap, kilerde kavanozlara sarılmış eski gazete parçalarını buldular. Kendi aralarındaki konuşmalarından eşi Fatma teyze, onu götüreceklerini anladı. Göz yaşlarıyla, yalvarırcasına; “Onu götürmeyin, görüyorsunuz hasta, evden başka yerde duramaz, ilaç kullanıyor” dediyse de dinletemedi.’ Zalime hizmet eden insafsız sayyad’lar,’ “Biraz daha konuşursan seni de alırız” diye onu da tehdit ettiler.

Nerede olduğunun farkında bile olmayan, hasta ve yaşlı bir insanı burs verdin mi, kurban topladın mı, dini sohbetlere katıldın mı, gazeteye abone oldun mu, Bank Asya’ya para yatırdın mı diye 10 gün boyunca jandarma karakolunda tuttular. Mustafa amca, bazen gecenin bir yarısı eşyalarını toplayıp “Kapıyı açın, ben artık eve gideceğim” diye demir parmaklıklara asıldı. Halini gören bazı jandarmalar bile yapılanlardan utanıp ağladı.

Baronun atadığı avukat, 11. gün hâkime Mustafa Özdemir’in doktor raporunu sundu ve Özdemir, emekli maaşı hariç bütün mal varlığına tedbir konularak, yurt dışı yasağı ve adli kontrol şartıyla bırakıldı. Evine döndüğünde zayıflamış, yorulmuş ve eşinin ifadesiyle hastalığı daha da ilerlemişti. Kıbleyi, namaz vakitlerini, evin odalarını, bakkalın ne tarafta kaldığını artık hiç hatırlamıyordu.

Fatma Özdemir, aylarca onu karakola imzaya götürdü. Niye imza attığını da unutan Mustafa amca bir gün “Yetti artık bu imza, gitmeyelim” dedi. “İmza atmazsan seni yine götürürler” diye zor ikna etti onu. Ciğerlerinde oluşan iltihap nedeniyle 10 gündür hastanede yatıyordu. O, kendisine yapılan her şeyi Alzheimer sebebiyle zaten unutmuştu. Gözden ırak köyünde sessiz sedasız defnedildi.

İşte zalim Kurt’un dişleri arasında can verenlerden en sonuncusu. Maalesef böyle giderse ne Mustafa Amca sonuncu olacak, ne de Kurt suyu bulandırdın demekten vazgeçecek. Enes Cansever’in çalışması bu yönüyle çok önemli. Zira o yaptığı göz nuru el emeği almanak içerisine her mahalleden insanı dahil etmiş ki; “Gelin Canlar! Bir olalım diri olalım, kurda kuşa yem olmayalım” diye. Onun bu gayreti her mahallenin muhtarını gayrete getirir mi onu bilemiyorum? Ancak bize düşeni sizler biliyorsunuz. Biz, sefere gitmekle mükellefiz. Zaferi verecek olan Allah’tır.

 

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy