Geçen ekim ayında Romanya’daki uluslararası okulumuzun düzenlediği yükseköğrenim fuarını, yanında getirdiği öğrencileriyle bir öğretmen ziyaret etti. Nur yüzlü öğretmen, okul müdürü arkadaşımıza kendini tanıttı. Kendisi bir hıristiyan cemaate ait teoloji lisesinde öğretmendi, iyi bir üniversite seçmesini istediği öğrencilerine eşlik etmek için fuara gelmişti.
Anlattığı kadarıyla sadece öğretmenlikle yetinmeyen bu beyefendi, kilisede görev yapıyor ve kendi dini gruplarına ait televizyon kanalı için program yapıyor.
Kısaca, çok yönlü, diyaloğa açık bir beyefendi olan öğretmen, ilk kez ziyaret ettiği okulumuzu çok beğenmişti. Öğrencilerimizle röportaj yapmak istedi. Oracıkta en başarılı birkaç öğrenciyle röportaj yapıp akabinde televizyonda yayınladı.
Fuar sonrasındaki ilk görüşmelerinde o öğretmen, izlenimlerini ‘’Öğrencilerinizden çok etkilendim. Hatta eve gidince bu çocukların niye Romanya’da kalmayıp yurt dışına gittiklerine hayıflanıp ağladım.’’ sözleriyle müdür arkadaşımıza anlattı.
Bu zat, okulumuzda düzenlenen bazı seminerlere katılıyor, bunu fırsat bilen müdür arkadaşımız yemek ikram ediyor. Bu vesileyle dostluk ilerliyor; Hizmet ve Fethullah Gülen Hocaefendi’den söz açılıyor. Dostane açık yüreklilik içinde karşılıklı uzun değerlendirmeler yapıyorlar. Bu beyefendi davet üzerine son olarak Bükreş’te yapılan IFLC Dil ve Kültür Festivali’ni izledi.
Artık davet sırası teoloji öğretmenine gelmişti. Müdür arkadaşımızı cuma günkü vaftiz törenine davet etti. Bu kadar hatır üzerine, müdür arkadaşımız davete icabet etti. Bundan sonrasını müdür arkadaşımızın ağzından dinleyelim: ‘’İçeri girince, uzaklardan kendisini ergenliğe girmiş çocukları vaftiz ederken gördüm. Kalpten kalbe yol var ki, o mesafeden beni fark etti. Gözleriyle selam verip, birazdan geleceğini ima etti başıyla. Dua bitiminde kürsüye geçti. ‘’Çok özel bir misafirimiz var.’’ diyerek beni orada toplanan insanlara tanıttı. Okullarımızı, Paskalya bayramı öncesi 10 bin aileye yaptığımız yardımı anlattıktan sonra beni kürsüye çağırdı. Ben de kalabalığa hitaben, ‘’Hz.İsa’ya inanması gereken bir müslüman olarak, kutlu mesajının tüm dünyaya barış ve mutluluk getirmesini Allah’tan diliyorum.’’ şeklinde dua ettim. Ramazan vesilesiyle din, ırk gözetmeden herkesle iftar yaptığımızı belirterek, orada bulunan herkesi okulumuzun iftarına davet ettim.
Kürsüden inince okulun müdürü yanıma oturdu, tanıştık. Müdür bey konuyu Türkiye’de yaşananlara getirdi. Duyduklarına çok üzüldüğünü, her kötü şeyin arkasından ‘’Gülen, Gülen’’ diye suçlamalarının ne kadar saçma olduğunu, gidişatın tam bir diktatörlük olduğunu söyledi.
Tören devam ederken ben bir kez daha kürsüye çağrıldım. Tüm kalabalık ayağa kalktı. Okul müdürü benim için ve kurumumuz, arkadaşlarımız için uzunca bir dua etti. Bana kitap ve çiçek hediye ettiler. Şeref defterlerini imzaladım. Ben artık bittiğini düşünüp gitmeye hazırlanırken, bir sürprizlerinden bahsettiler.
Bir ilahiyi Türkçeye çevirmişler. Sözlerini ekrana yansıttılar. Melodi eşliğinde ekranda yazan sözleri söylemeye başladılar. Gerçekten çok şaşırmıştım, gayet de güzel okudular.
Ayrılırken, bu ilahiyi bizim iftarda okumalarını teklif ettim, içtenlikle kabul ettiler. Sabırsızlıkla onları ağırlayacağım günü bekliyorum.’’