Uhud harbinde müminlerin kuvve-i maneviyeleri kısmen sarsılmış ve demoralize şekilde Medine’ye dönmüşlerdi. O akşam belki Medine’nin en sıkıntılı akşamlarından biriydi. Birkaç musibet birden müminlere isabet etmiş ve hakikaten ağır bir imtihan yaşamışlardı. Bu atmosferde Rabbimiz imdada yetişmiş ve ayetlerle adeta müminlerin yaralarını sarmıştı…
- Geçici Hezimet
Müslümanlar geçici bir hezimet yaşamışlar, moraller bozulmuş, neredeyse her iki haneden bir şehit çıkmıştı. Allah (cc) Efendimizi (sav) ve arkadaşlarını teselli sadedinde şu ayetleri indiriyor ve gerçek kazanın kim olduğunu yüzyılların alnına bir baht gibi yazıyordu: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar.” (Âli-i İmran 169) Bu ayetle Rabbimiz adeta müminlere ve şehit yakınlarına taziyede bulunuyor; üzülmeyin onlar cennette nimetlerimle perverde mesut bahtiyar şekilde yaşıyorlar deyip şehitlerden hallerinden haber veriyordu.
- Münafıkların Negatif Telkinleri
Bir gün önce döneklik yaparak, birlikte yola çıktıkları arkadaşlarını yalnız bırakan İbni Übey ve adamları: “Eğer yanımızda kalsalardı ne ölür, ne de öldürülürlerdi” diyerek işi içerden yozlaştırma adına zaten kanayan yaralara tuz basıyorlar ve musibeti katmerli hale getiriyorlardı… Kur’an bu münafıkça mırıltılara cevap veriyor ve Allah (cc) şu ayeti indiriyordu: “Kendileri evlerinde oturup savaştan geri kaldıkları yetmiyormuş gibi, üstelik savaşıp şehit düşen kardeşleri hakkında da: ‘Sözümüzü dinleselerdi öldürülmezlerdi’ dediler. Onlara de ki: ‘Eğer doğru söylüyorsanız, haydi ölümü kendi başınızdan savın da görelim!’ (Âli-i İmran 168)
- Ebu Süfyan’ın Yaydığı Korku Radyasyonu
Uhud harbinin akşamı Allah Rasülü (sav) Sa’d ibn-i Ubade’yi (ra) Uhud Meydanı’na tekrar gönderip kimseye görünmeden müşrik ordusu hakkında bilgi getirmesini istedi. Ona “git bak atlarına mı yoksa develerine mi binmişler” diye buyurdu. Hz Sa’d (ra) müşrik ordusunun develerine bindikleri haberini getirince Efendimiz (sav) nispeten rahatladı zira Efendimiz (sav) müşriklerin aldıkları yarı galibiyetin verdiği moralle Medine’ye saldıracaklarından endişe ediyordu.
Ebu Süfyan ise bir taraftan ordusuyla Mekke’ye hareket ederken diğer taraftan Medine’de anlaştığı münafıklardan propaganda yapmalarını istemişti. Yapılacak algı operasyonunun temel eksenini, “Kureyş ordusunun Medine’ye saldıracağı“ yönünde olacaktı. O günün medyası diyebileceğimiz ayaklı gazete vazifesi yapan münadiler sabaha kadar Medine sokaklarında gezip: “Ebu Süfyan’ın Ordu’su Medine’yle saldıracak. Taş taş üstünde kalmayacak. Medine yerle bir olacak. Müslümanlar korkun…” ekseninde adeta korku radyasyonu yaydılar.
Bunun üzerine “Onlar öyle kimseler ki insanlar onlara ‘muhakkak ki insanlar sizin için (size saldırmak için) toplandılar artık onlardan korkun’ dedikleri zaman (bu söz) onların îmanını artırdı ve ‘Allah bize kâfîdir ve O ne güzel vekildir’ dediler” (Âl-i İmran-173) ayeti nazil oldu. Ayette müminler övülürken kendilerindeki iman-teslim-tevekkül nazara verilmiştir. Ayet-i Kerime’nin nazil olmasından sonra Efendimiz de (sav) münadilerini Medine sokaklarına salarak bu ayeti okuttu. Müşriklerin algı operasyonuna karşı onların metodu ile onların morallerini bozmayı başardı.
Ertesi gün ise Hamra-ül Esed’e kadar (Medine’ye 17 km uzaklıktadır) düşmanı takip ederek geri dönüp saldırmalarının önüne geçecek şekilde proaktif bir hamlede bulunmuş ve düşman Mekke’ye doğru yola çıkınca Efendimiz de (sav) Medine’ye geri dönmüştü.
Müminler kazanma kuşağında sınandıkları gibi bu sefer ‘geçici hezimet’ ile de sınanmışlar ve bu imtihandan ayetin beşaretiyle ‘imanlarını artırarak’ çıkmışlardı.
Ne mutlu imtihan dünyasında, imtihan vakitlerinde teslim, tevekkül ile imanlarını artıracak sabrı gösterenlere…
Ne mutlu hak ve hakikati canı pahasına savunan sırat-i müstakim yolcularına…
Ne mutlu yalanı ahlak haline getirmiş havuz suyu ile beslenen şirazesi bozulmuş insanlık düşmanları ile mücadelesini hukukun dışına çıkmadan sürdürenlere…
Ne mutlu her türlü tuzak ve korkutmakla sınanan ancak; ‘hasbünallahü ve niğmel vekil’ (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir) diyerek müstakim duruşlarıyla düşmana korku, dosta güven veren karakter kahramanlarına…