DERLEYEN: ERDEMLİLER YOLU AKADEMİ
رَبَّـنَا اغْفِرْ لي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُࣖ
“Ey Rabbimiz! Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet günü affeyle.” (İbrahim, 41).
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Sevdiklerimizi Ötelere Uğurlayamama hakkında olacaktır.
Bir gün Cebrail (Aleyhisselam), Efendimiz’e şöyle der: يَا مُحَمَّدُ، عِشْ مَا شِئْتَ فَإِنَّكَ مَيِّتٌ، وَاعْمَلْ مَا شِئْتَ فَإِنَّكَ مَجْزِيٌّ بِهِ، وَأَحْبِبْ مَنْ شِئْتَ فَإِنَّكَ مُفَارِقُهُ، وَاعْلَمْ أَنَّ شَرَفَ الْمُؤْمِنِ قِيَامُ اللَّيْلِ، وعِزُّهُ اِسْتِغْنَاؤُهُ عَنِ النَّاسِ
“Ey Muhammed, (s.a.v.) dilediğin kadar yaşa! Sonunda öleceksin! Dilediğini sev, bir gün ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, sonunda mutlaka ne yaptı isen karşılığını göreceksin. Şunu iyi bil ki mü’minin şeref ve itibarı, gecelerini ibadetle geçirmesinde; izzet ve haysiyeti de gönül tokluğu içinde bulunup insanlara el açmamasındadır.” (Hâkim, Müstedrek, 4/360).
Ölüm, ölen için ebediyet alemine bir göç olsa da arkada bıraktıkları için bir hüzün ve imtihan sebebidir. Özellikle ansızın geleni, gurbetteyken haber verileni daha zordur. Bir de zalimlerin zulmüyle ayrılıklar olmuş ve arada aşılamayacak engeller oluşmuşsa, acı üstüne acı eklenir dolayısıyla da gözyaşları katlanır… İnsanın, göz nuru gönül süruru yakınlarını kaybetmesi, dünyaya bakan tarafıyla yokluğunu kabullenmesi çok zordur. Bu durum, insanı derinden sarsar ve üzer.
Sabır, teslim ve tevekkül adına insan için, sevdiğinin son anlarında yanında olması, hizmetinde bulunması, vedalaşarak helalleşmesi, cenazesine katılabilmesi, ebedi aleme uğurlaması ve kabri başında dua etmesi önemlidir. Zira bir nebze de olsa bu durum, imtihanı hafifleştirir.
Efendimiz ve ashâbından bazıları da anne babalarının, çocuklarının veya sevdiklerinin cenazelerine katılama-mışlardır. Bu hazin tablonun Asr-ı Saadet’te birçok örneği vardır. Bazen memlekettekiler gurbetteki yakınlarının bazen de gurbettekiler memleketteki yakınlarının vefatını haber almış, gelip de ya da gidip de cenazelerine iştirak edememişlerdir.
Efendimiz’in kızı Hz. Rukiyye, eşi Hz. Osman ile birlikte Habeşistan’da bulunduğu için annesi Hz. Hatice Validemizin cenazesine iştirak edememişti. Üstelik annesini de Mekke’deki zulümlerden dolayı en son beş yıl önce görmüştü. Beş yıllık hasret yerini bir anda hüzne bırakmıştı. Kederini ve hüznünü Hz. Yakub gibi Allah’a arz etmiş, sabır ve metanet içerisinde hicretini sürdürmüştü. Hz. Hatice de kızına hasret bir halde vefat etmişti. Haliyle Hz. Osman’da hem validesinin hem de kayınvalidesinin defnine iştirak edememişti.
Allah Resulü, Bedir için harekete geçeceği sırada kızı Hz. Rukiyye’nin hastalandığını haber almış, damadı Hz. Osman’ı, onun yanında bırakmış ve yola koyulmuştu. Allah Resûlü, Bedir’den Medine’ye geri dönüş hazırlıkları yaparken Hz. Rukiyye vefat etmiş ve Peygamberimiz, kızının cenazesine katılamamıştı. Bedir zaferini halka müjdelemesi için önden gönderdiği Hz. Zeyd İbn-i Hârise, Medine’ye ulaştığında Hz. Rukiyye, Cennütü’l-Baki’ kabristanlığına defnediliyordu. Annesinin hastalığında yanında bulunamayan, cenazesine iştirak edemeyen Hz. Rukiyye, kendi hastalığı sırasında da cepheye gitmek zorunda kalan babasını yanında bulamamış ve O’nu son defa göremeden ötelere yürümüştü.
Allah Resûlü, Medine’ye dönünce çilekeş kızının kabrini ziyaret etmiş; bu sırada Hz. Fâtıma da gelmiş ve yanına oturup ağlamaya başlamıştı. Efendimiz, elbisesinin ucuyla onun gözyaşlarını silmiş ve ablasının vefatından dolayı büyük bir hüzün yaşayan kızını teselli etmişti. Bu arada gördükleri manzaraya dayanamayan diğer kadınlar da ağlamaya başlamıştı.
Habeşistan’da aynı hüznü yaşayanlardan birisi de muhacirlerin sözcüsü Hz. Cafer olmuştu. Babası Ebû Talib, Allah Resul’ünü desteklediği ve himaye ettiği için boykota alınmış ve o da ilerlemiş yaşına rağmen üç yıl çok ağır şartlarda yaşamak zorunda kalmıştı. Bu süreçte aldığı darbeden dolayı iyice bitkinleşmiş, çok geçmeden yatağa düşmüş ve Hz. Hatice’den kısa bir süre önce vefat etmişti. Babasını en son beş yıl dört ay önce gören Hz. Ca’fer, onun vefatını haftalar sonra haber almış ve gelip de cenazesine katılamamıştı. Aynı acıyı ve imtihanı annesinin vefatında da yaşamıştı Hz. Ca’fer. İman eden ve Medine’ye hicret eden annesinin vefatını da Habeşistan’da haftalar sonra öğrenmiş; onun da cenazesinde hazır bulunamamıştı.
Efendimiz, dedesinin vefatından sonra taşındığı Ebû Tâlib’in evinde yıllarca annelik yapan bu müstesna kadını, bizzat kabrine indirmiş ve gözyaşları içerisinde ötelere uğurlamıştı. O da oğlu Hz. Ca’fere hasret bir şekilde ahirete irtihal etmişti…
Hicretin beşinci yılında, Allah Resûlü Dûmetu’l-Cendel’e sefere çıktı. Yanında Ensar’ın ileri gelenlerinden ve Hazrec’in başkanı Hz. Sa’d İbn-i Ubâde de vardı. Ordu hareket ettikten bir müddet sonra Hz. Sa’d’ın annesi Hz. Amre Bint-i Mes’ud vefat etmiş ve Cennetü’l-Baki’ kabristanlığına defnedilmişti. Annesinin vefatını ve defnini, Hz. Sa’d, bir ay sonra ordu Medine’ye döndüğünde haber almış ve çok üzülmüştü.
Allah Resûlü, onu da alıp Hz. Amre’nin kabrini ziyaret etmiş ve üzerine cenaze namazı kılmıştı. Namazdan sonra Hz. Sa’d, Yâ Resûlallah! Annem vefat etmeden önce benimle konuşabilseydi kesin bir hayır yapmayı veya bir vakıfta bulunmayı vasiyet ederdi. Şimdi ben, annem adına bir hayır yapabilir ve bir vakıfta bulunabilir miyim?” diye sormuş ve “Evet!” cevabını almıştı.
Hz. Sa’d, Efendimizin tavsiyesi üzerine kısa zamanda bir su kuyusu kazdırmış, insanların kullanımına sunmuş ve “Bu kuyu, Sa’d İbn-i Ubâde’nin annesi adına bir hayrattır!” demişti. Ayrıca kendine ait bir bahçeyi, annesi adına Allah yolunda vakfetmişti.
Kıymetli Müminler;
Benzeri acıları yaşayan mü’minlerin de yapması gereken, Peygamber Efendimiz ve Sahabe gibi bu ağır imtihanı sabır ve metanetle karşılamak, ötelere gidenleri rahmetle anmak, mümkün olduğunda kabirlerini ziyaret etmek, mağfirete nail olmaları için dua dua yalvarıp yakarmak ve sevap defterlerini açık tutma adına onlar için, insanlara ve canlılara faydası dokunan hayır ve hasenatta bulunmaktır. Efendimizin mübarek beyanlarına göre; “Bir kimsenin ahiretteki derecesi yükseltilir. Bunun üzerine o kimse, “Bu nasıl oldu, nereden geldi der”. Kendisine: “Bu senin için evlâdının yaptığı istiğfar sebebiyledir” denilir.” (İbn Mâce, Edeb 1)
Hutbemizi dua niyetine, dertli bir gönlün bize rehberlik yapan sözleri ile bitirelim.
Biz gelmedik kavga için, gönüller almaya geldik.
Biz gelmedik almak için, gönülden vermeye geldik.
Biz gelmedik dönmek için, buralarda ölmeye geldik.
Evrensel mesajı, dünyada temsil etmeye geldik.
Cuma Hutbesi | Sevdiklerimizi Ötelere Uğurlayamama WORD
Cuma Hutbesi | Sevdiklerimizi Ötelere Uğurlayamama PDF