DERLEYEN: ERDEMLİLER YOLU AKADEMİ
مَثَلُ الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak verip her birinde yüz tane bulunan bir başağın haline benzer. Allah dilediğine kat kat fazlasını da verir. Allah’ın lütfu geniştir, ilmi her şeyi kaplar.” (Bakara/2; 261)
Efendimiz (s.a.s); مَنْ لَمْ يَهْتَمّ بِأَمْرِ الْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْ “Müslümanların dertleri ile dertlenmeyen kimse, onlardan değildir.” buyurmuşlardır. (Taberânî, el-Mûcemü’s-sağîr, II, 131)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Allah Yolunda İnfak hakkındadır.
İnfak: Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin, kendi servetinden muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması demektir. İnfak, yetmişe yakın âyette “harcama yapma” anlamında kullanılmakta, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir. (bk. M. F. Abdülbâkī, “nefḳ” md.)
Kur’ân’ı Kerimde; yardımseverlik, iyilik, îsar, cömertlik, iki yüze yakın yerde farklı yönleriyle ele alınmaktadır. Asr-ı Saadet’ten beri süregelen bu uygulamanın günümüzde adı, “himmet” veya “muavenet” olmuştur. Hangi unvanla olursa olsun mağdurların yardımına koşmak üzerimizde bir borçtur.
Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah Cevaddır -Cömerttir-, cömertliği sever ve güzel ahlakı sevmesine mukabil çirkin huyları kerih görür.” (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef 5/332)
Kur’ân’ı Kerîm’de; وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ “Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” Zâriyât, 51/19. Allah Rasülü (s.a.s), dul ve yetimlerin geçimini bizzat üstlenmiş, Hz. Ömer (r.a) de bu uygulamayı resmîleştirmiştir. (Buhârî, Zekât, 18)
Mü’min infakta bulunmak için zengin olmayı beklememeli, imkânı nispetinde neyi varsa onunla Allah’ın rızasını aramalıdır.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururlar: “Yarım hurma vermek suretiyle de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da olsa bulamayanlar güzel bir sözle olsun kendilerini korusunlar! (Buhârî, Edeb, 34; Zekât, 10; Müslim, Zekât, 66-70.)
“Sadaka vermek her Müslüman için bir görevdir.” Bunun üzerine bir sahabi: Sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapacak? dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Eliyle çalışır, kazanır hem kendi yararlanır hem de sadaka verir.” buyurdular.
İnfakın miktarı ile ilgili şu ayetler bize bir ölçü vermektedir. “…Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘İhtiyaçtan fazla olanı.” (Bakara, 219)
وَالَّذينَ اِذَا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذلِكَ قَوَامًا “Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan,67)
Farz olan sadakalarda, nisabın dikkate alınacağı gibi; nafile olan sadakalarda kazancın devamını sağlamaya yarayan sermaye, işletme masrafları gibi şeyler, söz konusu infakın dışında tutulmalıdır.
Bazen de evlâdu iyal, din ve millet uğrunda bütün mal varlığının harcanıp infakı gerekebilir. Böyle durumlar için, “hayırda israf olmaz” denilmiştir. Bu yüce derece, en büyük olgunluk sahibi kimselerin işidir. Bunlar Kuranın ifadesiyle; “Kendileri darda olsalar bile başkalarını kendilerine tercih ederler.” medh ü senâsına mazhardırlar. (Haşr, 59/9)
Peygamber Efendimiz (s.a.s): أَنَا وَكَافِلُ الْيَتِيمِ فِي الْجَنَّةِ هٰكَذَا “Ben ve yetimi gözeten Cennet’te şöyleyiz.” diyor, sonra iki parmağını yan yana getiriyor ve yetimi görüp gözetene ne kadar yakın olduğuna işaret buyuruyor. (Müslim, zühd 42.) Sanki Allah Resûlü, yetimi görüp gözeten ve onu himaye edenle benim arama Cennet’te kimse giremez, diyordu.
Efendimiz; “Uhud dağı kadar altınım olsa üç günden fazla saklamazdım” demiş, (Buhârî, Zekât,4) hayatı boyunca dünyalığa önem vermemiş, vefatından kısa bir zaman önce, zırhını yiyecek karşılığında bir Yahudi’ye rehin olarak vermişti. (Buhârî, Rehn 2, 5) Vefatından sonra da şahsî birkaç eşyasından ve çok az miktarda malından başka bir şey geriye kalmamıştı.
Zor zamanlarda muavenet çok değerli ve kıymetlidir. Efendimiz’e hangi sadakanın daha hayırlı olduğu sorulduğunda: “Sağlıklı, mala karşı tamahkâr, zenginliği umar ve fakirlikten korkar bir durumdayken verecek olduğun sadakadır.” Diye cevap vermiştir: (Buharî, Zekât 11).
Sahabeyi büyük yapan ve pek çok âyet-i kerimede Cenab-ı Hakk’ın övgüsüne ve efendimizin takdirine mazhar kılanda, onların zor zamanda dine sahip çıkmaları olmuştur.
Rabbimiz sahabeye ve kıyamete kadar sahabe şuuruyla dine sahip çıkanlara şu müjdeyi vermektedir. “Muhacirlerden ve Ensar’dan o ilkler ve bir de ihsan şuuruyla onlara tâbi olanlar var ya, Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdırlar. Allah onlara, altlarından ırmakların çağladığı, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe sûresi, 9/100)
Sahabenin büyüklük ve faziletiyle ilgili Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyin. Sizden birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve bunun tamamını Allah yolunda infak etse bu, onların bir-iki avuçluk infakına, hatta yarısına bile mukabil gelmez.” (Buharî, Fedâilu’l-ashâb 5)
Aziz Müminler!
Bir yönüyle elli yıllık geçmişi olan Hizmet hareketine; “Bütün kurum ve kuruluşlarıyla insanlığın barış, kardeşlik ve saadetine adanmış bir seferberlik hareketi” diyebiliriz. Yıllardır uygulanan planlı, sistemli ve asimetrik bir tahribat projesi ile, kurum ve kuruluşları gasp edildi, faaliyetleri belli yerlerde engellendi, ancak hamdolsun insanları hâlâ yaşıyor. Yaşıyor ama olağanüstü mahrumiyetler ve sıkıntılar içinde bulunuyorlar. Elbette imkânı olanlara düşen en büyük görev, onlar kalıcı bir rahatlamaya kavuşuncaya kadar -bu sürenin ne kadar olacağını bilmiyoruz – mazlumlara yardım etmektir. Özellikle okulların açıldığı, kışın yaklaştığı, pahalılığın her alanda aşırı yükseldiği ve hapishanelerdeki masumların yetim ve öksüz hükmünde olan evlatlarının bize emanet edildiği, bir zaman diliminde yardımlara devam etme, hem Hak katında hem de mazlumların yanında çok değerli ve kıymetli olacaktır.
Hadis-i Kudsîde geçtiği üzere Allah (c.c.) Kıyamet günü şöyle der: Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin, Beni doyurmanı istedim, doyurmadın, Senden su istedim, bana su vermedin”.
Âdemoğlu da: Sen âlemlerin Rabbi iken, ben seni nasıl ziyaret edebilir, seni nasıl doyurabilir, sana nasıl su verebilirdim? der.
Allah Teâlâ: “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur. R. Salihin, 898; Müslim, Birr 43) (Şamile,2569).
Hadis, Yüce Allah’ın, kullarına yapılan iyiliği, âdeta kendisine yapılmışçasına önemsediği ve bu düzeyde değerlendirdiğinin çarpıcı bir ifadesidir.
Her mü’minin, şartların ağırlaştığı ve dine sahip çıkmanın zorlaştığı dönemleri, birer “ganimet mevsimi” bilmesi ve bu dönemlerde yapılması gerekli olan vazifelerini, daha bir ihtimamla yapmaya gayret göstermesi elzemdir. Muâvenetle elli yılın birikimi olan yetişmiş insanlara ve ailelerine sahip çıkmak, yardımlarına koşmak adeta elli yılın hizmetine denk bir hizmet olacağı ümidini taşıyoruz. Ayrıca yardımlaşma kardeşliğin, vefanın, tesanüdün gereği olduğu gibi vifak ve ittifakın devamı için de şarttır.
Hutbemizi şu dua ile bitirmiş olalım; Ey celal ve ikram sahibi Rabbimiz!.. bizi bekleyen işler, dünyevî imkânlarla ve sınırlı zamanla olacak türden değil; ne olur, zamanı ve imkânları bizim için genişlet. Hayır olan her türlü halimizde ve her çeşit işimizde bize Kendi gücünden güç ve Kendi kuvvetinden kuvvet ver Ya Rabbi.
Cuma Hutbesi | Allah Yolunda İnfak WORD
Cuma Hutbesi | Allah Yolunda İnfak PDF