Çıldırtan suskunluk | Veysel Ayhan

Yazar Hizmetten

Önce şunu sorayım: İki polis müdürü Adem Yavuz Arslan’a konuştu. Seyrettiniz mi?

İlki Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sırasında İstanbul Emniyetinde İstihbarat Şubede müdür yardımcısı olan bir polis müdürü, pek çok olayın bilmediğimiz yönlerini anlatıyor. İkincisi Futbolda şike operasyonunu yöneten polis müdürü, Fenerbahçe’ye kumpas iddialarının iç yüzünü bütün çıplaklığıyla anlatıyor.

Ben bahsettiğim programları seyredince işlerini fevkalade mükemmel yapan bu polislerle iftihar ettim. Eminim diğer davalar da öyledir. Bence herkes baştan sona hepsini seyretmeli.

Konuşan polis müdürlerinin Hizmet Hareketiyle ilgilerinin olup olmadığı hiç önemli değil. Ömrünü “Cemaat’le mücadeleye” adamış Hikmet Çetinkaya gibi gazetecilere, Sözcü gazetesine, hatta Cumhuriyet gazetesine bile “Cemaatçi” yaftasını yapıştırmakta zorlanmayan yargı ve zift medyasının bu polislere de Hizmet hareketi mensubiyeti isnat etmeleri zor değil.

Son 7-8 yılda Türkiye’nin en nezih ve dürüst topluluğunun üstüne atılan iftiralarla katman katman zift sürüldü.

Ve her geçen gün bu lekeler kuruyup kazınmaz, temizlenmez hale geliyor.

Son birkaç yıldır, bu iddiaların iç yüzünü yakinen bilen ve durumdan rahatsız olan bazı bürokrat, asker ve polisler konuşuyor.

Kötü mü oluyor?

“Keşke konuşmasaydı, bu iftiralarla ne güzel yaşıyorduk” diyenimiz var mı?

“Keşke Fenerbahçe’yi Cemaatin ele geçirmediğini demeseydi? Asıl ele geçirmek isteyenin kim olduğunu açık etmeseydi ki iftira üstümüzde kalsaydı. İyiydik böyle!” diye düşünenimiz var mı?

Acı olan şu ki böyle düşünenler var.

“Konuşsak neye yarar” diyenler var.

“Kim dinleyecek ki” diyenler var.

O yüzden konuşanlar az.

Şöyle ifade edeyim.

Birisi size iftira atsa… “Hırsız”, “Yalancı” veya “Tacizci” dese…

Öfkelenirsiniz… Uykularınız kaçar. Ulaşabildiğiniz her kişiye yana yakıla masumiyetinizi anlatırsınız. Gücünüz yettiğince, avazınız çıktığınca bunun yalan olduğunu ispatlamaya çalışırsınız.

Bunları yapmayıp, ortadan kaybolsanız, sessizliğe gömülseniz, bu ne anlama gelir?

Sizin bu suskunluğunuz da suç ikrarı olarak algılanabilir.

Herkese “Demek ki bu suçu işlemiş!” deme hakkı verirsiniz.

Size iftira edenler bayram yapar.

“Ne güzel! Ne desek, itiraz etmiyorlar” der.

Masum bile olsanız, suç işlemiş gibi toplum nezdinde lekelenirsiniz.

Başka bir alternatif yok.

Ortada kişisel bir suç ithamı varsa ve siz masum olmanıza rağmen suskun kalmayı tercih ediyorsanız, bu sizin bileceğiniz bir şey. Kimseyi ilgilendirmez.

Ama suskunluğunuz yüzünden başka insanlar zan altında kalıyorsa bu altından kalkılmaz bir vebal olur.

Artık şunu görmek lazım.

Gökten bir el inip tüm ziftleri silip süpürmeyecek.

Öyle bir şey olmayacak.

Eşyanın tabiatına zıt.

Peki bu davaları bilen insanlar konuşunca iftiralar temizlenecek mi?

Eline kan bulaşmış, bu zulümlerde parmağı olanlar elbette zihni temizlenmeyi hak etmiyor.

Bunlar için bir şey fark etmeyecek.

Belki de yalan haberlerle beyinleri yıkanmış halk nezdinde de bir şey değişmeyecek.

Peki o zaman konuşmak ne işe yarayacak?

Ortada duran, hadiselere önyargısız bakan, “düşünen” kitle bakışını yenileyecek.

Hapishane hücrelerinde eli, kolu ve dili bağlı binlerce insan psikolojik olarak rahatlayacak.

Hizmet Hareketi gönüllülerinin de içine düşen şüpheler temizlenmiş olacak.

Adem Yavuz Arslan’ın yaptığı iki röportaj serisi ve diğer mecralardaki bazı askerlerin videoları YouTube’da seyredilme rekorları kırıyor.

Çünkü iftiraların aklında şüphe bırakmadığı kimse yok gibi. Herkes işin iç yüzünü merak ediyor. Kafasında “Bunlar gerçekten kumpas mıydı?” sorusuyla dolaşan o kadar çok insan var ki!

Bu iftiralar yaklaşık 7 yıldır atılıyor.

Müfterinin işi bu.

Ama bize düşen suçlamalara cevap vermek.

Bugün Türkiye’de yüzbinlerce insan silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasına muhatap. Yüz binlercesi işinden atıldı. Açlığa mahkûm edildi. Hayatında karakolla, polisle işi olmamış yüzbinlerce insan bu yüzden gözaltına alındı, tutuklandı, hapislerde, hücrelerde çürütüldü. Yüzlerce insan bu yüzden hayatını kaybetti. Onlarca insan intihar etti.

Bütün bu suçlamanın nedeni, Hizmet Hareketine mensup olduğu iddia edilen bazı devlet görevlilerinin, bir kısmına aşağıda yer verdiğim soruşturma ve davalarla birilerini mağdur ettikleri iddiaları.

7 yıldır zift medyasından her gün düzenli olarak yayılan bu yalanlar ve iftiralar en yakınımızdaki insanları bile zehirledi. Muhatapların suskunluğu zehrin tesirini daha da artırdı.

Belli başlı kumpas itham ve iftiraları şunlar:

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, askeri casusluk vb. davalarla “vatansever” askerlere kumpas kurulduğu…

Fenerbahçe’yi ele geçirmek amacıyla şike operasyonu yapıldığı…

Tahşiyeciler adlı gruba operasyon yapıldığı…

Hrant Dink cinayeti…

Malatya Zirve Kitabevi Baskını…

Rus büyükelçi Karlov cinayeti…

İnternet Andıcı Davası ve haksız yere İlker Başbuğ’un Tutuklanması…

MİT Tırlarının durdurulması…

Kozmik Odada Arama yapılması…

Selam Tevhid soruşturması…

Usulsüz telefon dinlemeleri…

17-25 Aralık soruşturmaları…

Ve 15 Temmuz Darbe girişimi…

Bunlarla ilgili çok şey konuşuldu yazıldı ancak pek azı müstesna suçlamaların asıl muhatapları, çeşitli gerekçelerle sessiz kalmayı tercih etti.

Bu kişilerin Hizmet Hareketiyle irtibatlarının olup olmaması bizi ilgilendirmiyor. Gerçek olan şu ki hepsi de Hizmet Hareketi İle ilişkilendirilerek meslekten atıldı, hapislere konuldu. Yüz binlerce Hizmet Hareketi gönüllüsü sırf onlara sempati duyduğu için örgüt üyesi sayıldı.

Bu yüzden bu suçlamaların birinci dereceden muhataplarının konuşması, yazması ve soru işaretlerini dağıtması gerekiyor.

Halen Türkiye’de cezaevi hücresinde tecrit ve işkencenin en ağırına maruz kalmış meslektaşları, mahkemeye çıkarıldıkları zaman duruşma salonlarında haklılıklarını haykırıyor ancak seslerini kimseye duyuramıyorlar.

Konuşmak tabii ki risk taşıyor.

Ama içerideki on binlerce insan için, tutuklu meslektaşları için değmez mi?

Milyonlarca masumun üzerine atılan iftiraları temizlemek için bazı tehlikeler göze alınamaz mı?

Bırakın kumpas ithamlarını boşa çıkarmak, yapılan zulmü anlatmak için insanlar öyle riskler alıyor ki! Dosyası üst mahkemede karara bağlanmak üzereyken bile “Bu zulümlerin duyurulması lazım!” diyerek kahramanca konuşan insanlar oldu.

Ailesi üzerinde Demokles’in kılıcı dolaşırken bunu umursamayıp ortaya atılanlar, gece gündüz koşan insanlar var. İsimleri tasrihe gerek yok.

Yazıyı uzatmayayım.

Tersinden bir örnek vereyim.

Emevi zulmünün sürdüğü yıllardır. Masum insanlar siyasi saiklerle zulüm görür. O günün zabıtası suç ithamıyla adı Esved olan birini aramaktadır. Yanlışlıkla tabiinin büyüklerinden Esved bin Yezîd en-Nehâî’yi yakalarlar. Kendisinin o aranan kişi olmadığını söylemez. İşkence görür, kırbaçlanır. Dostlarının “Allah aşkına söyleseydin ya o olmadığını” sözüne karşılık “Allah aşkına bir mümini nasıl ele veririm, bir müminin yok yere eza ve cefa çekmesine nasıl sebep olurum?” der.

Bu menkıbeler güzel.

Anlatmak konforlu.

Ama iş fiiliyata gelince yapılan icraat tamamıyla ters.

Naif duygularla suskun kalmak milyonların zan altında kalmaya devam etmesine sebep oluyor. Kader buna bir bedel takdir edecek.

Kimsenin şüphesi olmasın.

Kaynak: Veysel Ayhan | TR724

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy