Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 26 Eylül’de tarihi bir karara imza attı. Kararın, “bundan sonra ne olacak?” kısmından ziyade ne manaya geldiğinin anlaşılması gerekir.
Mahkeme verdiği kararla en açık tabiriyle “Türkiye’de hukukun olmadığına” hükmetti. Daha hukuk birinci sınıfta öğretilen “kanunsuz suç olmaz” kaidesinin defalarca ihlali, oluşturulan on binlerce hak ihlali ve mağduriyete dur diyerek uluslararası hukuk normları ile ülkeye hukuka derhal dönün çağrısı yaptı.
Tarihte antidemokratik rejimlerin oluşmasında mahkemeler hep başrol oynamışlardır. Maalesef bugün Türkiye’de mahkemeler kanunla değil siyasetle oluşturulan suçlardan (!) dolayı verilen ceza dolayısıyla zulme destek hatta ortak olmuşlardır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği bu kararla ülke mahkemelerinin evrensel hukuk normlarından kopuşunu tescillemiş kalite kontrolü yapmış ve maatteessüf adalet mekanizmasının sınıfta kaldığına resmen hükmetmiştir.
Verdiği bu hükümle:
- Cemaat mensuplarının adil yargılanmadığına
- Kanunsuz suç olmaz ilkesinin defalarca ihlal edildiğine
Adil yargılanma hakkının mahkemelerce gasp edildiğine - Türkiye’de özellikle KHK mağdurlarını atfedilen suçun esasen suç olmadığına
- Rejimin, yerini sağlamlaştırmak için belirlediği muhalif kesimi düşman ilan edip oluşmayan suçtan mahkemeler yoluyla mahkum ettiğine… hükmetmiştir.
Peki bundan sonra iç hukuk açısından mahkemenin aldığı bu karar ne kadar etkili olacaktır?
Normal şartlarda Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. Maddesi gereğince iç hukuku bağlaması gerekir. Uluslararası anlaşmaların bağlayıcılığı ile ilgili hüküm ilk defa 1961 Anayasası’nın 65.maddesinin son fıkrasında yer almıştır: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” Bu madde hemen hemen aynı şekilde 1982 Anayasasına aktarılmıştır ve maddenin giriş metni şu şekildedir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir.”
Ancak siyasetin karanlığı yargının üzerinden çekildiği zaman hakperest hakimler için AİHM aldığı bu karar bir emsal teşkil edecek ve evrensel hukuk normlarına daha çabuk geçiş olacaktır.
Bu kararın esas önemi Hizmet hareketinin bir suç örgütü olmadığının Türkiye’nin de imza attığı uluslararası bir anlaşma ile oluşturulan tüzel kişiliğin yargı organı tarafından tescillenmesi olmuştur. Mahkeme aldığı bu kararla Türkiye’yi yönetenlere hukuka dönün çağrısı yapmıştır.
Ülkeye hukuk avdet ettiğinde bu karar ile hak mahrumiyetleri daha hızlı giderilecektir. Bu karar ne hiçbir şey ne de her şeydir. Adalet için mücadele uzun soluklu bir maratondur ve en haksız insan hakkını aramayandır. Durduğu yerin meşruluğuna ve suçsuz olduğuna inanan insanlar bir taraftan yapılan zulmü anlatarak dünya çapında bir kamuoyu oluşturacak diğer taraftan yorulma bilmeden hak arayışına devam edeceklerdir.
Alınan bu kararın hayır kapılarını açması ve adaletin tecellisine katkısı olması dilek ve temennilerimizle…