33 aylık esaret

Yazar Hizmetten

“Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen bir Üstad’a talebe olmuş insanların; ‘bu ülkede yapılan hiçbir iyilik/ başarı cezasız kalmaz’ sözünü doğrularcasına; özgürlüklerinden mahrum edilmeleri üzerine yoğunlaşıyorum uzun zamandır. 

Hemen hepsinde, sabrı, tevekkül ve teslimiyeti okuyorum satır satır. 

Ne gelecek endişesi, ne içerde geçirdikleri zamana var bir pişmanlıkları. 

Dört çocuk annesi Işık Hanım, cadı avına dönüşen sürecin etkilenenlerinden. Yakın arkadaşının kız kardeşi – ablasına duyduğu husumet neticesinde – hem öz ablası hem de Işık Hanım ve altı kişi hakkında şikayetçi olur. 

Bir medrese hikayesi daha böyle başlar.

3 yıl evvel bir sabah vakti, çocuklarının gözlerini önünde alınıp, “birkaç gün sonra dönerim” diye ayrıldığı evine ancak 33 ay sonra dönen Işık Hanım’ın, çiçek bahçesini andıran salonunda yapmış olduğumuz söyleyişi, kendi ağzından dinleyelim.

***

7 Ekim 2016 günü, sabah namazı için uyandığımda içimde bir sıkıntı vardı anlamını bilemediğim. Namazımı bitirmiş dua ederken, en küçük oğlumun uykulu ve endişeli gözlerle yanıma sokulup, “Anne ben çok kötü bir rüya gördüm” sözlerini işittim. 

Ne gördün, dedim fakat anlatmak istemeyen oğlumun; “Yanımda uyur musun?” sorusuna “Tabii ki” diye cevap verip, birlikte çocuk odasına geçmiştik. Henüz uykuya dalmadan, çalan zil sesi ile irkildik. En büyük oğlum kapıyı açınca karşımızda iki erkek bir kadın polis buluvermiştik. Şaşkındık. Kim için ne için geldiklerini bilemiyorduk. Gelen memurlar, ismimi okumuş ve malum terör örgütü ile hakkımda açılmış bir soruşturma olduğunu, gözaltı kararımın bulunduğunu söylemişlerdi. Ardından tüm evi didik didik aradılar. O sırada ilk canımı yakan şey, eve girer girmez sordukları bir soru oldu. “Evde silah varsa şimdi çıkartın, aksi halde biz bulursak farklı bir muameleye tabi tutulursunuz.” Ömrü boyunca silah görmemiş birine böyle bir soru sorulması beni çok incitmiş ve evimde silah ve ona benzer bir alet yok memur bey, diyebilmiştim. 

Didik didik aranan evimde, özel eşyalarıma bile hassasiyet gösterilmemiş; bayan memurun araması gereken çekmecelerim dahi, erkek bir memur tarafından aranmıştı. Havanın aydınlandığı demlerde, kendinize bir çanta hazırlayın demişlerdi, gözaltına alınacaksınız. Ne kadar kalacağınız belli değil, yanınızda rahat kıyafetler bulundurun. 

Bin bir endişe ve korku içerisinde, küçük bir valiz hazırlamış, çocuklarımla vedalaşmış, birkaç gün sonra döneceğimi söylemiştim, aylar sürecek bir hasret yolunun başında olduğumuzu bilmeden.

En küçük oğluma bir iş için çıktığımı söyleyip onları önce Allah’a sonra babacığıma emanet etmiştim. Şehir dışında çalışmak üzere evden uzakta olan eşimle ise vedalaşamamıştım bile.

Önce sağlık kontrolü için hastaneye götürülmüş, ardından şehrin en merkezi yerindeki terörle mücadele şubesinin hiç girmediğim kapısından içeri girerek, görevli polislere teslim edilmiştim. Gözaltı işlemlerinin ardından, nezarethaneye götürülmek istenmiş, fakat doluluk oranının çok üstünde bir sayı olduğu için beni ve beraberimde getirilen kırk kadar kişiyi, emniyetin suçlu teşhis etmek üzere kullandığı teşhis odasına götürmüşlerdi. 

Altımıza serilecek bir battaniye ile üstümüzü örtecek bir battaniye verilmiş, küçücük bir odada, çoluk çocuk 14 kadın günlerce bekletilmiştik. Ekim ayıydı. Havalar soğumaya başlamıştı. Verilen battaniyeler yeterli gelmeyince, ailelerimiz aracılığıyla evden battaniyeler getirtilmiş ve o  battaniyeler emniyette bizden sonra gelenler de kullansın diye bırakılmıştı.

14 gün süren uzun gözaltı süresinde kimleri görmedik ki… Yeni doğum yaptığı bebeğini evde bırakmak zorunda kalan taze anneler… Bir aydır gözaltında olup, ancak kırkıncı gün mahkemeye sevk edilen hakim eşleri…

Çocuğuyla nezarete atılan da vardı içimizde. Benim gibi evlatlarını geride gözü yaşlı bırakan da. 

Her birimizin hikayesi, bir yerde hem aynıydı hem de farklıydı.

Ben, safra kesemden rahatsızdım. Yediğimiz yemeklerden sonra çok rahatsızlandığım bir günde, sürekli oturmaktan bozulan kan dolaşımımız normale dönsün diye izin verdikleri koridorda yürürken, sancıdan adeta kıvranıyordum.

Gece 00.00’ı çoktan geçmişti. Uzun boylu, uzun saçlarını arkadan bağlamış bir polis memuru yanıma yaklaşıp sordu: Abla, neyiniz var?

Ben de safra kesemden dolayı çok sancı çektiğimi söyledim. 

Bunun bir ilacı yok mu getirtelim, dedi.

Maalesef, dedim. Doktorlar ameliyat olmamı söylemişlerdi. Ama şu anda buradayım, belki bir soda ya da maden suyu şu anki sıkıntımı bir parça giderebilir.

O memur bey, hemen arkadaşlarından birinden maden suyu getirmelerini rica etti. Gelen maden suyunu açıp bana uzattı. İçtikçe ve yürüdükçe sancımın azaldığını hissettim. Birkaç saat sonra sancım tamamen geçmişti. 

Bu sefer rahatlamış olmanın verdiği hissiyatla gözyaşlarımla o memur için dualar etmeye başladım. 

Halimi gören nezaret arkadaşlarım, memur beyin vefat eden babası ve o sıralar hasta olan annesinin de şifa bulması için bir hatim yapma kararı aldılar. Sabaha kadar bölüşüp hatim okumuş, duasını da yapmıştık.

Ertesi gün, sağlığımın nasıl olduğunu soran o polis memuruna, iyi olduğumu kendisine çok dua ettiğimi ve babası ile annesi adına arkadaşlarla bir hatim yaptığımızı söyleyince; gözleri dolu dolu bu okuduğunuz hatim ve bir Allah razı olsun demeniz o kadar kıymetli ki, deyivermişti. Ben o polis memurunu hiç unutmadım. İçerde kaldığım 33 ay boyunca her gün okuduğum dua listemin en başına adını yazdım. Rabbim, dedim böyle insanların sayılarını arttır!

On dört gün sonra mahkemeye çıkarılmış, bir gizli tanık ifadesiyle tutukluluğumuza karar verilmişti. Yolunu izini hiç bilmediğimiz bir cezaevine doğru yola çıkmıştık. Birkaç ay kalır çıkarız dediğimiz dört duvar arasında yaklaşık üç koca yıl sonra geçireceğimizi nereden bilebilirdik ki…

Giderken anaokuluna yazdırdığım oğlum, 2. Sınıf’ı bitirmiş. Kızım üniversite son sınıfa geçmiş, üç yıl bir annenin ve dört evladının hayatından onlarca özel anı çalıp gitmişti sanki.

33 ay süren cezaevi hayatım boyunca, ben Yunus’u (as) daha iyi anladım. Onun balığın karnındayken zikrettiği sözleri, gönülden hissetim. Gerçekten ben nefsime zulmettim, Rabbim sen merhametlilerin en merhametlisisin diyerek avundum. O dua bana çok tesir etti. 

Dışarda bıraktığım dört evladımı da Allah a emanet ettim. Kendimi orada bir vazife için gönderilmiş gibi düşünüp hep öyle hareket ettim. 

33 ayda 12 duruşma geçirdik. Benim unutamadığım anlardan biri de, cezaevinden ayrılıp adliyeye götürülüp getirilirken, biz hiç kelepçe zulmü yaşamadık. Kelepçe takacak mısınız diye sorduğum memur, cevaben “Biz sizi biliyoruz, takmayacağız kelepçe” demişti. 

***

Cezaevinde ilk günlerde, alışma süreci yaşadık. İki katlı 11 odalı tek bir avluya bakan bir koğuştaydık. Kirli yataklar, yine temiz olmayan çarşaflar üzerinde, bir tabak ve birkaç kaşıkla idare ettik günlerce. Eşyalarımız hemen verilmediği için, belimize çarşafı dolayıp namaz kılmak zorunda kaldık. Kur’an-ı Kerim yasağı vardı. Yanımızda bir kitap bile yoktu. İki katlı koğuşun üst katına çıktığımızda tevafuk eseri bizden evvelki adi suçluların bıraktığı Kur’an-ı Kerim’i bulduk. Hazine bulmuş gibi sevinmiştik. O Kur’an-ı Kerim elden ele dolaşır, öyle hatimler yapardık.

Önceleri değerini tam manasıyla bilemediğimiz her şeyin kıymetini bildirdi o günler.

Bardak bulamayıp, meyve suyu kutularını bardağa dönüştürüp, sular mı içmedik. Hep birlikte kahvaltı yaparken, çay bardağı yetmediği için, yanımızdaki arkadaşımızla aynı bardaktan çaylar mı yudumlamadık… Hamile olan arkadaşımıza, sanki dışardaymış gibi hissetsin kendini diye baby shower partileri mi yapmadık. Yeni doğum yapan taze annemizin bebeğini 40. gününde, kırk suyuyla yıkayıp, kırk uçurması niyetine koğuşta gezintiye mi çıkarmadık. Diş buğdayları, kına geceleri…

Doğum günleri ve bayramlarda birlikte kutlamalar yapıp, ağladık, kucaklaştık. 

Birbirimize hem anne olduk hem evlat. Hem dert olduk hem derman. 

Hep birlikte sevindik, hep birlikte avunduk..

Koğuşumuzda bir Murat’ımız vardı.

Ona ek gıda verilmediği için, elimizdeki imkanlarla tarhana çorbaları yapıp, çorbalar içirdik. Beton zeminde ilk emeklemelerine şahit olduk. Ateşlenince başında bekledik hep beraber. Görüş günleri süsledik, süslendik bayrama gider gibi…

Oradaki kızlarıma anne oldum, minik yavrulara anneanne.

En çok içimi yakan ise, o taze annelerin sütlerini lavaboya sağdıkları anlardı.

O bebeklerin biricik rızkı olan sütlerini lavaboya döktükleri anlar, içimi çok sızlattı. Annelerine göstermeden gizli gizi çok ağladım.

Evlatlarım dışardaydı belki ama, ben de buradaki kızların annesi olabilirim dedim. Morali ve motivasyonu yüksek tutmaya çalıştık hep. 

Birlikteliğimiz çok güzeldi. Hatta infaz koruma memurları hep, sizler geldikten sonra buralar çok temiz ve çok güzel kokmaya başladı. Siz ne hoş, ne hanımefendi insanlarsınız. Biz böyle terörist görmedik, diyorlardı.

Kimi zaman ismen dua ediyor, kimi zaman doğacak çocukları için isim bulmamızı rica ediyorlardı. 

  1. duruşmada – hiç beklemediğim halde – 33 ayın ardından tahliye haberimi alınca, hiçbir mahkeme sonrası ağlamadığım halde, arkadaşlarımı orada bırakıp, özgürlüğüme kavuşacak olduğum için, öyle ağladım ki, infaz koruma memurları bile şaşırdı.

İki ay evvel bir Salı günü tahliye oldum. Perşembe günü cezaevi yollarına düşüp, koğuş arkadaşlarımın ailelerini görmek, içerden bir haber vermek için ziyaret saatinde orada bulundum. Sarıldık, kucaklaştık. 

Şu anda dışardayım. Fakat yediğim her lokmada, gezdiğim dolaştığım her yerde; içerdeki arkadaşlarım/kardeşlerim aklımda, kalbimde, dilimde, duamda…

Çok güzel arkadaşlıkların, sürpriz lütufların ardı arkasının kesilmediği Medrese-i Yusufiye günlerim ömrümün en güzel günleriydi diyebilirim. Rabbimden dileğim, en yakın zamanda tüm masumların hak ettikleri hürriyetlerine kavuşmaları ve çocukların anne baba hasretinin son bulması.

***

Son söz niyetine, biz de deriz ki:

“O’nu (cc) tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. O‘nu (cc) unutan, saraylarda da olsa, zindandadır, bedbahttır.”

(13.söz)

Kaynak: TR7/24 | FATMA BETÜL MERİÇ

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy