Zorunlu yokluk

Yazar Mizan

Gözünüzü kapatın ve hayal edin.

Varsınız…

Aynaya bakıyorsunuz, yorgun da olsa bir simanız var..

Gülebiliyor, ağlayabiliyorsunuz…

Elleriniz sıcacık..

Sesiniz, buğulu bir türküye eşlik edebiliyor…

Ruhunuz deseniz her gün var oluşunuza dair binbir sancıyı çekiyor. Varım diyor… Kabzdan basta sürekli kuşak değiştiriyor…

 

Ama hayatınızdaki herşey yokmuşşunuz gibi olmak zorunda…

Ya da nasıl desek, olmasanız varlığınızı belli etmeseniz sizin için daha hayırlı olacak gibi…

Nasıl bir denklemden mi bahsediyorum?

Varlık ve yokluk denkleminde… Zorunlu Yokluktan..

Resimlerde yoksunuz.

Bu anı kalıcı kılalım diyemezsiniz; çünkü yok olmalısınız… Her var olduğunuz yer ve beraberinizdeki kişiler, size dair olan tehditleri üzerine çekebilir…

Sevdiklerinizin yanında yoksunuz; çünkü temasınız onlara da size de zararlı olabilir…

Evde sarma sarılsa sizi çağıramazlar, küçük kardeşiniz varsa, yüzünüzü unutması muhtemeldir.

En sevdiğiniz kuzeninizin düğününde yoksunuz. Sevdiklerinizle aranızda bir sokak, bir otobüs bile olsa yoksunuz…Bayram da zaten yoksunuz… Hayat emaresi göstermemek zorundasınız…

Mesleğiniz de yoksunuz…Okulunuzda eğitiminizde, doktorsanız mesela hastahanenizde yoksunuz…

Sokakta yürürsünüz; ama ne kimseyi tanımak, ne de kimse tarafından tanınmak istersiniz. Artık kimseyle göz göze gelmeden yürümeniz gerekir…

Kimse tanımasın, simanızı görenler unutsun istersiniz…Belki yüzünde güller açan, her gördüğüne selam veren biriydiniz kim bilir… Şimdi dört duvar içinde sesinizden  gülüşünüzden ve hıçkırıklarınızdan yalnız bir yankı kalır…

Doğrusu pek de çıkmazsınız olduğunuz yerden…

Çıksanız, hava yerine endişe soluklarsınız. Tıkanırsınız çünkü..Her bakıştan ürker, her sesten irkilirsiniz…

Biri adınızı, birkaç yıl öncenizi hatırlasa;  varlık sancınız, başka bir sancıya dönüşebilir bilirsiniz…

Teknoloji çağındasınızdır; ama bir telefon numaranız veya internetiniz  yoktur…

Ne bir adresiniz, ne de posta kutunuz  …Var olan herşey kısıtlı ve isimsizdir size dair…

Bir yeriniz ağırsa kendi doktorunuz olmalısınız, başınız dönse oturmak geçmesini beklemek zorundasınız. ”Aman doktor!” deme şansınız yoktur…

Dostlarla artık hasretliksinizdir…Herkesin hissesine bı hicret bir göç düşmüştür…Kalanları da görmek, onlarla görüşmek çok zordur…İyi olsun yeter dersiniz…

Komşuluk hakkınız yoktur… Aşure yapıp dağıtamazsınız…

Ya bir evin içinde  pencere önünde dışarıyı seyretmeye mahkumsunuzdur yada perdeyi bile açmasanız hayrınızadır…

Eğer perdenizi açabiliyorsaniz; pencereniz en yakın arkadaşınız olur…

Ağaçtan düşen yaprakları pencerenin önüne konan kuşları öyle yakından tanırsınız ki.Tabiatin bir parçası hissedersiniz kendinizi bazen yalnız bir çınar ağacı bazen serpile serpile sallanan bir kavak sanırsınız kendinizi. Onlar da varlık bulup onlar olup rüzgarda savrulursunuz hayallerinizle…

Aslında pek hayal de kuramazsınız doğrusu… Ertesi gün idam edilecek bir mahkum gibi yaşarsınız  yarın da şunu yapayım diyemezsiniz sabaha karşı ansızın bir zil sesi çalmayacağının garantisi yoktur çünkü..

Uykularınız yarım yamalaktır

Sık sık kabuslarla bölünür…

Bazen hiç uyku tutmaz sabah ezanı ile kapatırsınız gözünüzü güneş doğdu zalimler karanlığı sever deyip rahatlarsınız…

Günlük tutamazsınız mesela bir acınızı kaleme alsanız yakayı ele verirseniz başka kayıtlara nasıl geçirilir tahmin bile edemezsiniz.Aleyhinizde kendi acılarınızdan delil bırakmak istemezsiniz…

Güzel defterlerin bir hükmü yoktur sizin için haliyle  güzel kalemlerin de…

Aslında Sizin kapınız açıktır ve dahi  gönlünüz de tüm insanlara ..

Ama çaresizce sıkı sıkı kapatmak kilit üstüne kilit takmak zorunda kalmışsınızdır; olur da biri zulüm namına çalar diye…

Geçen mevsimleri pencerenizden izlersiniz bitti diye sevinseniz mi iyi yoksa geçen zaman için dövünmek mi gerek bilemezsiniz.Siz hep seyredersiniz.. Gidenleri uğurlarsınız…

Bir enkazın içinde kalmışsınızdır..

Hatıralar hep yüzünüze çarpar mekanlar sabittir ama oradaki soluklar mütebessim simalar yoktur artık..

Yeteri kadar narkoz verilmemiş bir hasta gibi ameliyatın ortasında açmışsınızdır gözünüzü acıyı kesiyi iliklerinize kadar hissedersiniz…

Etrafınızdakilere halinizi anlatmaya  mecaliniz yoktur anlatsanız da anlamazlar zaten..

Kendinize gelin artık demek istersiniz ama nafiledir… Ortada ne insanlık ne vicdan kalmamıştır artık…

Hasılı Mekke de kalmışsınızdir siz…

Zulüm solukları , tüm sıcaklığı ile arkanizdadir…

Kendiniz olamazsınız derdinizi ifade edemezsiniz…

Ah edip ağyarı agah edemezsiniz…

Bir gün Mekkenin yeniden gönüllere taht kuracağı anı beklersiniz…

Bilirsiniz mü’minin Allah’ın yardımını beklemesi de ibadettir…

Ve hamd edersiniz…

Bir pencere den olsun yeryüzünü ve gökyüzünü görmeye hasret kardeşleriniz gelir aklınıza…

Bir pencereden olsun tabiatın renklerini görmek isteyen binler… Yada daha renkleri bile taniyamamis masum yavrular…

Kaynak: Tr724 | MELİKE KELEBEK

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy