Yarım kalan gelinlik | Esra Kaya

Yazar Editör

(Sade Edebiyat’ta yayınlandı.)

‘Beyefendi, şu camı açar mısınız?’ dedi mor elbiseli kadın, hırçın ve detone sesiyle.
Bütün yolcular şöyle bir silkinip kendine geldi. Sabahın yedisiydi. Cepheye asker
sevk eden trenler gibi tıklım tıkış bir metrobüste, işe gitmeye çalışıyorduk. Uyku
ile uyanıklık arasında gezinirken, o gergin ses, negatifliğini üzerimize boca etmişti.
Yüzlerdeki ifadeden, verdiği rahatsızlığı o da anladı. Düşmemek için yaslandığı
direğe, var gücüyle tutundu.

-Müsaade eder misiniz? Pardon? Pardon! İnebilir miyim?
Nihayet inmeyi başarmıştım. Derin bir nefes aldım önce, sonra da her zamanki
sitemlerimi savurdum koca şehre. Ettiğin onca eziyete rağmen, İstanbul, niye
seviyorum ki seni? Her gün teptiğim dört saatlik yola, kaba insanlara, kirli
havaya…
Öbür yanım savunmaya geçti hemen: Ama her bir köşesinde mutlu anıların var.

Beşiktaş’ı, Üsküdar’ı… Çocukken ailecek gezdiğiniz Avcılar Sahili, lisede
arkadaşlarla takıldığınız Bakırköy Meydanı, üniversite hatıralarının vazgeçilmez
dekoru Beyazıt…İstanbul’un her köşesi onlarca hatıranın vefalı şahidi değil mi?
Aniden göğsüme yakıcı bir ok saplandı. Saate baktım, iş çıkışı gelinlikçiye siparişin
iptali için uğrayacaktım. Onu seçmek için iki aydır bakmadığım moda dergisi,
gezmediğim dükkan kalmamıştı. Hele evim…Annemin arka sokağında ev
bulabildiğim için sevinçten ağlamıştım. Vintage tarzı oturma odam, özel
yaptırdığım kitaplığım…Çay tabaklarım bile özenle seçilmişti. Hepsi depoya
gidecek şimdi.

Öbür ben, devreye girdi hemen. Ne önemi var, gelinliği sadece bir gün giyecektin.
Ev dediğinse, ileride daha güzellerini kurarsın. Bunlara takılıp kalma.
5Toparlandım hemen. Hızlandı adımlarım. Kapıdaki güvenliği göz ucuyla
selamladım. Kimseye yakalanmadan ofisime bir atabilsem kendimi. Asansör
çağırma tuşuna sinirlice art arda bastım. Telaşla girdim içeri.
-Dur!Beni bekle!

Ayy yaaa! Leyla’ya yakalandım. Çaresizce tuttum asansörün kapısını.
-Ahh canım,bilsen ne kadar üzüldüm. Düğünün iptal olmuş.
Sesindeki yapmacıklık rahatsız ediciydi, aldırmamaya çalıştım.
-İptal olunmadı, çeşitli sebeplerden ertelendi sadece.
-Ama o zaman evini neden boşaltıyorsun ki?
Pes vallahi, her şeyi de öğrenmiş. Mecbur saf numarası yapacaktım.
-Boşuna kira ödemeyelim, dedik.

Soğuk bir gülümsemeyle bir bakış atıp asansörden çıktım. Ne zamana kadar
saklayabilirim? Bir gece yarısı evini basıp;sanki bir haydut,bir caniymiş gibinişanlımı içeri attıklarını…On gün boyunca onu bulmak için karakol karakol
gezdiğimizi…Düğünümüze yirmi gün kala, daha kuramadan yuvamızı, akbabalar
gibi parça parça ettiklerini…
Ofise girer girmez kapımı kapattım. Kapıya yaslanıp çömeldim öylece.
Dertli olmak zor, zor olmasına amma, derdini paylaşacak kimse bulamamak, hatta
anlattığında dışlanmak ve yaftalanmaktan korkmak, en zoru olsa bu gerek…
Kapıyı tıklattı biri. Hemen toparlandım ve hızlıca yüzüme bir gülümseme
yerleştirdim.

Gelen patrondu. Nişanlımı ve ailesini tanıyordu. Ve yüzündeki ifadeden, her şeyi
öğrendiği anlaşılıyordu.
Babacan olmaya çalışan bir tavırla:
-Bak kızım, iki yıldır beraber çalışıyoruz. Çalışkanlığını, dürüstlüğünü takdir
6ediyorum. Başına çok kötü bir olay geldi, ama en azından bir teröristle
evlenmekten iyidir. Zararın neresinden dönersen kârdır. Canını sıkma, çok daha
iyileri çıkar karşına. Hem artık görüşme bunlarla, eğer görüşecek olursan maalesef
sana daha fazla destek olamayacağımı bilmeni isterim.
Acıyla yutkundum. Bir dağın başına çıksam, orada avazım çıktığı kadar saatlerce
bağırsam ancak sakinleşirdim ama yuttum çığlığımı.
“O, akademisyendi sadece. Kalemden başka şeyle ne işi olur; silahla, topla, tüfekle
ne işi olur?” diyemedim. “Beni iki yıldır tanıyorsanız, nişanlımı çocukluğundan
beri tanırsınız,yıllarca komşuluk etmediniz mi?” diyemedim.
-Takdir edersiniz ki çok ağır bir süreç benim için. Bu konu hakkında konuşmaya
çok hazır değilim. Daha sonra konuşsak olur mu?

Üstelemedi, kafasını salladı, beni anladığını göstermek için omzuma hafifçe vurdu
ve odadan çıktı. Nefes alamıyordum, ofisin penceresini açıp, önümüzdeki
inşaattan kaynaklı toz bulutuna rağmen, havayı içime çektim. Durumum gittikçe
zorlaşıyordu; bir el, ayak bileğimden tutmuş beni bataklığa çekiyordu.
Sahi, bir karar mı vermem gerekiyordu?

İş çıkışı, gelinlikçiye gitmek için yola çıktım çıkmasına ama sahilde buldum
kendimi. Ağustos ayının son demleri…Etraf cıvıl cıvıl…Hafif üşüten bir akşamüstü
serinliği…Dakikalarca denizi seyrettim, seyrettim. Beynim rölantideydi sanki.
Sonra fırladım aniden…Kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi atıyordu. Aceleyle
telefonu aradım ceplerimde. Titreyen parmaklarımla numarayı tuşladım.

-Alo, gelinlikçi mi? Daha önce arayıp, siparişimi iptal etmek için ne yapmam
gerektiğini sormuştum. Ama vazgeçtim. Ben gelinliği alıyorum. Eksiklerini
tamamlayın lütfen. Teşekkürler…
Kuş gibi hafiflemiştim. Fikri zehir, dili zehir insanlar iflahımı sökse de, artık
verdiğim karardan dönmeyecektim, karanlık bastırdıkça bastırsa da üstüme
ellerini, ben aydınlık olmaktan vazgeçmeyecektim. Kalbimi korkuya rehin
vermeyecektim.

Hizmetten | Esra Kaya

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy