Ve Kutup gitti…

Sudan eski Vakıflar Bakanı, Şeyh Dr. Mustafa El-Yakuti, “Kutub Gitti” başlıklı makalesinde, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin derin hayat hikayesine dalarak, Allah ve Rasulü için yaşayan, tüm insanlığa hizmete adanmış bir ömrün bütüncül bir portresini gözler önüne seriyor.

Dr. El-Yakuti “gulenarabic.com” sitesinde yayınlanan makalesinde, Hocaefendi’yi, şerî ilimleri ile modern bilgiyle harmanlanmış kendine özgü bir tarzda, sevgi ve ihlas üzerine kurulu bir yaklaşım geliştirerek insanlığa hizmet eden bir mürşit ve ârif olarak tanımlıyor.

Hocaefendi’yi  Allah’ın sevgisi ve ihlas yoluyla insanlığa hizmete adamış, çağının bilgi birikimini Ä°slam’ın temel değerleriyle birleştiren özgün bir alim ve mürebbi olarak niteleyen Dr. El-Yakuti, yazısında ayrıca Hocaefendi’nin başlattığı Hizmet Hareketi’nin manevi ve ahlaki değerlerin yayılmasındaki etkisine ve insanlığa hizmet amacıyla kurulan evrensel köprülere dikkat çekiyor.

Makale, okuyuculara,Hocaefendi’yi tanıyanlar ve onun fedakârca hizmet meşalesini taşıyanlar için her daim ışık saçacak kalıcı bir mirası yansıtan bir pencere sunuyor.

Aşağıda makalenin tamamını okuyabilirsiniz:

Gülen’in Kişiliği ve Amacı

Gülen’in, Allah’ın celal ve cemali karşısında kendinden geçmiş, O’nun mesajını dünyaya ulaştırmayı hayatının merkezine koymuş bir Kutup olduğuna inanıyorum. Onun şahsında kutup olmanın tüm niteliklerini görüyorum; bilgeliğinin ilham verici aklını, derin sezgilerini ve teslimiyetini açıkça gözlemliyorum. Gülen, Allah için yaşadı ve bu istikamet ekseninde hayatını noktaladı.

O, sevgiyi yol olarak seçmişti; ibadet ehline derin bir aşkla, karanlık içinde kalan zavallılara ise merhametle yaklaşırdı. Değişim için olağanüstü bir dehaya sahipti, her görüşe diyalog kapılarını aralamaktan asla çekinmezdi.

İnsanın Anlamı: İdrak, Arzu ve Vicdan

Gülen, Sünni geleneğe uygun şekilde ilmi temelleri güçlü bir şekilde atmış, ardından kendini çeşitli bilimlere adamış, küresel kültürleri incelemiş, çağdaş felsefe okullarını derinlemesine kavramıştı. Modern çağın felsefi akımlarını içten ve dıştan eleştirebilmesini sağlayan bu zengin bilgi birikimi, ona benzersiz düşünce ve fikirler üretme imkânı sağlamıştı. Gülen, klasik İslam bilimlerini derinlemesine öğrenmiş, Maturidi akaidine bağlı, Hanefi fıkhında uzmanlaşmıştı.

Gülen’in fikirleri, köklü bir geçmişten kaynaklanıyordu ve ulaşmak istediği yüksek ideallere hizmet ediyordu. O, bu bilgiyi ihlasla hayata geçirmiş hem fikir hem de zikir yoluyla Allah’a olan yolculuğunu sürdürmüştü. Pozitif düşünceleri, duygusal dünyasıyla birleştirmiş, böylece dindarlığını güzelleştirip hayatına istikrar kazandırmıştı.

Sevgi ile Dopdolu Bir Mücahid

Vasl esintilerinin kapıları ona açıldığında, vicdanını sevginin kanatlarıyla yüceltti ve bu alanda eşsiz bir makama yükseldi. Azmi çelik gibi güçlenen bir adam olarak, hakikatin dili ve bir yankısı haline geldi. Korku ve umudu tek bir kaynağa bağladıktan sonra sevgiyi de yine o yüce kaynağa bağladı. Sevgi, korku ve ümidi dengelemek zordur; çünkü bunlar, insanın içsel fırtınalarıdır. Ancak onda sevgi, korku ve ümit ile birleşmiş, her üç duygu bir bütün olarak mükemmel bir dengeye ulaşmıştı. Bu nedenle, zamanın çıldırtıcılığına karşı meydan okuyan ve yalancı nefsin aldatmacaları karşısında boyun eğmeyen sarsılmaz bir dağ haline geldi.

Her zaman günahların acısını, azabın şiddetini, insanın cezaya karşı zaafını ve Allah’ın kudretini hatırlayarak, gözyaşları içinde ihlas arayışına ve nefsi törpülemeye yöneldi. O, her zaman sessiz hizmet etmeyi, kimseye görünmeden, Allah’ın rızası için yaşayıp gitmeyi arzulardı. Bizzat kendisi şu ifadeleri kullanıyor: “Hep kimsenin bilmediği meçhul bir yolda yürümeyi, günler sonra cesedimizi bulup bir garip vefat etmiş demelerini ve bizi garipler gibi defnetmelerini arzuladık. Hep bunun hayalini kurduk.”

Yine Gülen’i gözyaşları içinde “Tefrid” veya “Tevhid” makamında “Allah’ım, bu hizmetlerin meyvelerini görmeden beni yanına al, çünkü nefsim bundan bir pay isteyebilir ve ben bunu istemiyorum.” ve “Ey Rabbim, eğer benim payıma Sen düşmüşsen, Sen bana yetersin, başka bir şey istemem.” İşte bu, gerçek bir kahramanlıktır; tüm kalbiyle Allah’a yönelen bir insanın en içten duygularının tezahürüdür.

Kalbin Zümrüt Tepelerinin Yazarı Veda Etti

Kainatı güzel kokularla bezeyen, evrene aşk kokuları yayan, sevginin türkülerini, hakikatin sesini ve Allah sevgisiyle dolu nağmeleri dünyaya sunan biri olarak hayatını tamamladı. Artık aramızdan ayrılmış olan bu yüce ruh, koca bir anlam, düşünce, cesaret ve merhamet alemi bıraktı ardında. Allah’ın gücüyle, kainatın bu değerleri tek bir insanda toplanmıştı.

Fethullah Gülen, bilgiyi farkındalıkla, Allah’a yolculuğunu azimle, sevgisini ise Allah’a, peygambere, insanlara ve evrene duyduğu bağlılıkla zenginleştirdi. O, tebliğ görevini insanlara hem müjde hem de uyarı olarak, açık ve net bir biçimde ulaştırmayı, aynı zamanda sufi terbiyesiyle içsel bir arınmayı birleştirdi. Bu yaklaşımı, hem bilgiye hem de insanlığa katkıda bulunan bir kültür ve medeniyet hamlesine dönüştü.

Zamanının ihtiyaçlarını bilerek, maddi gelişim ve manevi arzular arasındaki kayıp dengeyi kurmanın önemini fark etti. İnsanların kimlik ve varoluş sorularına artan bir ihtiyaç duyduğunu hissederek, İslam’ın maneviyatını ve insanlık değerlerini dünyaya tanıttı. Onun düşünce ve hizmet hareketi, dürüstlük ve sevgiyle dünyaya yayıldı. Bu durum, onun öne çıkan eseri Zümrüt Tepeler’in ikinci cildinde de anlatılmaktadır: “Önce kavramları sunuyor, sonra bu kavramlar üzerine konuşuyorum. Bugünlerde İslam’ın manevi boyutlarına karşı İslam dünyasında ve Batı’da giderek artan bir ilgi ve yakınlık gözlemlemeye başladım.” Ancak bu yol çiçeklerle bezenmiş yumuşak bir yol değildi; dünyeviliğin karanlığıyla savaştı, at ahırlarında ders verdi, hapishanelerde acılar çekti, oradan oraya göç etmek zorunda kaldı. Yine de o, ibadet ü taati tatlı bir lezzet olarak yudumladı, günahlardan ve nefsin isteklerinden uzak durarak kendini her yerde tohumlar ekmeye adadı.

Bu durumu, düşünür Ferid El-Ensari, Gülen’in hayatını ele aldığı “Süvarinin Dönüşü” adlı romanında edebi bir üslupla şöyle betimler: “Onun sözleri denize bırakılan balık yumurtaları gibiydi; mercan adalarına bırakır, ardından giderdi. Kısa bir süre sonra o yumurtalardan canlılar çıkar, büyür ve önceki sürülerine katılırdı. Fethullah Gülen ise başka sürgünlere, başka yolculuklara devam ederdi. Her köhnemiş mekan, onun davasına bir yurt olurdu.”

Gülen’in Sufi Yaklaşımı

Gülen, hizmet ve davetinde somutlaşan tasavvufi metodu benimsedi; insanlara sevgiyi sevgiyle, sabrı sabırla, doğruluğu ise doğrulukla öğretti. Salt hizmet ve davet ile kazanılamayacak güzellikleri pratikteki örnek davranışı ile gerçekleştirdi. Ona bağlı olan pek çok kurum, banka ve iş adamı dernekleri ondan gelecek en küçük işaretle harekete geçmeye hazırdı, fakat o, yalnızca sırtındaki giysilerle yaşadı ve aynı şekilde dünyadan ayrıldı; asla lükse yönelmedi.

Hizmet Hareketi’nin Yayılması

Gülen’in rehberliğinde kurulan Hizmet Hareketi, dünya genelinde yüz altmış ülkeye yayıldı. Bu hareketin en belirgin özelliği, kendini feda etmek, amaç doğrultusunda disiplinle çalışmak ve her ülkede geçerli yasalara saygılı olmaktı. O ve sevenleri İnsanlara, insan oldukları için saygı gösterdiler.

Hizmet Hareketi’nin dünyanın her köşesinde, en yoksul yerlerden en gelişmiş toplumlara kadar hızla yayılmasını, bir kısım âriflerin nitelediği gibi Allah’ın ona verdiği hususi bir izin ve kabul olarak görüyorum. (sav) “Allah onu sever ve gökte ve yerde ona kabul vaz’ edilir” hadisindeki özel izne mazhar olduğu düşüncesindeyim.

Hizmet okulları, Avrupa’nın fakir ve zengin bölgelerinde dikkat çekti ve insanlar tarafından büyük bir ilgi gördü. İslam’ı Batı toplumlarında nazik, bilinçli ve uyumlu bir biçimde tanıttılar. Herkesin özlem duyduğu evrensel ahlaki değerleri, ideal düzeyde ve yaşanabilir bir şekilde sundular. Bu kurumları Avrupa’da şahsen gözlemledim; başarılarının ve etkilerinin boyutlarını gördüm, ama burada ayrıntılara girmeye imkan yok. Türkiye’deki faaliyetlerinin ise ayrı bir büyüsü vardı.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Gülen, insanları bu bölgedeki Müslüman cumhuriyetlere gitmeye teşvik etti. Rusya’ya kadar ulaşıp yardım ellerini uzattılar.

Almanya ve Amerika’daki güzellikleri, Avrupa’nın doğusunda, fakirliğe ve cehalete karşı verdikleri mücadeleyi ve Afrika’nın en ulaşılmaz bölgelerinde verdikleri hizmetleri görmek mucize gibiydi.

Mürebbi ve Eğitmen Olarak Gülen

Fethullah Gülen’in benzersiz özelliklerinden biri, ruhunun enginliği ve yüksek maneviyatıyla insanları eğitmesidir. Hizmet Hareketi’ne mensup herkesin dinine ve ahlakına sadık, kusursuz bir ahlaka sahip, fakat kendisini hiç görmemiş, sohbetine katılmamış ya da doğrudan bir biat yapmamış olmasına rağmen onun izinde yürüdüğünü görmek hayret ve hayranlık uyandırmaktadır. Bu, ancak nebilerin mirasına sahip olup davet konusunda bilgelik yetkisi verilen kişilere nasip olan büyük bir güç ve enerjidir. Benim nazarımda o, dini özüne döndürmek için büyük bir gayret gösteren gerçek bir müceddittir.

Gülen, tasavvuf dünyasında güçlü ve kıymetli bir diriliş hareketi kurdu. Gereksiz karmaşayı ortadan kaldırarak bilgiyi erişilebilir kıldı, zor meseleleri anlaşılır kıldı, tasavvufa katılmak için gereken şekilci ve törenvari koşulları azalttı. Ä°hsan temelli tasavvufu, manevi yolculukta ve mücahede halinde, Allah’ın “Bizim uğrumuzda cihat edenleri yollarımıza iletiriz, Allah elbette iyilik edenlerle beraberdir” (Ankebut: 69) vaadini gözeterek, ilahi bir ışığın rehberliğinde yürümeye davet eden bir yaklaşımla sadeleştirdi.

Günümüzü geçmişle bağlayarak, ulaşmayı arzuladığı örneğin, Peygamber Efendimiz (sav) olduğunu ortaya koydu; Efendimiz’in “Ben dağıtan ve paylaştıran bir aracıyım, veren ise Allah’tır” düsturunu rehber edindi. Sahabelere de derin bir bağlılık gösterdi ve Velilerin misyonları ve inşa ettikleri düşünce ve davranış ekolleri aracılığı ile hep insanlara Allah’ın zikri ve O’nu anmayı anlattı.

Tasavvuf alanında, tasavvufi tarikatların resmi yapılarla şekillendiği dönemden önceki tasavvuf anlayışına benzer bir model sundu. Ancak her biri ayrı bir güzellik taşısa da Gülen, kendi zamanının ihtiyaçlarına göre yöntemler geliştirdi ve dönemin sorularına uygun cevaplar verdi.

Gülen, davet ve ümmet sorumluluğunu üstlendi. Onun ilgisi yalnızca İslam ümmeti olarak bilinen (Ümmet-i İcabe) insanlarla sınırlı değildi; davet ümmeti olarak bilinen (Ümmet-i Davet) tüm insanlığı da kucaklıyordu.

Fethullah Gülen, büyük fedakarlıklara hazır bir nesil yetiştirdi ve insanlara “öğrenci” demektense, onları Allah yolunda “dost ve yol arkadaşları” olarak gördü. Bu unvanların derin bir anlamı vardır.

O, ibadet eden, kendini yok sayan, sıfırlayan, seven, din ilimlerinde uzman, davet yöntemlerini iyi bilen ve yüksek bir şairlik yeteneğine sahip bir insandı.

Hizmet ve davetini katı gelenekçilerden, hırslı eylemcilerden ve şekilci tasavvufçulardan uzak tuttu. Allah’tan kendisine ve bizlere kabul ve rızaya mazhariyet diliyoruz.

Onun biyografisini burada genişçe anlatmak mümkün değil; bu konuda çokça kitap yazılmış, akademik tezler hazırlanmış, dünya çapında en etkili insanlardan biri olarak anılmış ve dünyanın birçok üniversitesinde araştırma merkezleri kurulmuştur. Allah ona rahmet eylesin, ilminden, nurundan faydalandırsın, gayretini mübarek kılsın, kendisini ve bizleri bağışlasın. Hepimiz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.

Başta İslam ümmeti olmak üzere tüm insanlık için; ancak en çok da onunla birlikte yaşayıp ışık meşalelerini taşıyanlara başsağlığı diliyorum.

Büyük Kutub Muhammed Fethullah Gülen’i Allah’ın hıfz ve himayesine emanet ediyoruz.

İlgili Yazılar

Böblingen Vision Derneği “Açık Kapı Gününde” Projelerini Anlattı

“Tevhidnâme” Görseli ve Seslendirmesi ile Yenilendi

Yazar Soltes Lozan’da Hocaefendi’yi Anlattı

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Gizlilik Bildirimi