Ümidin Solukları (2): Tutuştur Baharı! | Selim Gül

Kanatlan geç uçarak bütün uçurumları.!
Hiç durma yürü ardından kutlu rehberlerin.!
Boşalsın ötelerde boşalacak terlerin,
Ateşinle kışı erit, tutuştur baharı.!
Kanatlan geç uçarak bütün uçurumları.!

Yukarıdaki bu mısralar 1998 Mayıs ayında Sızıntı Dergisi vesilesiyle takipçilerine ulaşır. ‘Ümidin Solukları’ başlıklı bu şiir, esasında bir ümit bestesidir ve tamamı Kırık Mızrap kitabından okunabilir.

Zahiren bilinen kıssalar tekrar okunduğunda ya da dinlendiğinde bıkkınlık vermemesi ve yeni mesajlar duyulabilmesi için, bunlara farklı bir açıyla bakmak gerekir. Dinlediğimiz, bildiğimiz hadiseleri, bir de ümit penceresinden birlikte seyredelim. Neydi peki ümidin manası?

Ümit, bütün yollar tıkandığında Rabbimizin bize bir fereç ve mahreç göstereceğine inanmaktı. Hz. Musa’nın arkasındakiler Kızıldeniz ile Firavun arasında kalınca “Eyvah!” dediler. Böylesi bir durumda dahi “Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!” (26/62) ümit meşalesini yakabilmekti.

Ümit, sıdk idi.. sabırdı.. Hz. Ka’b bin Malik ile iki arkadaşı gibi sarsılsalar da, dostlar ve akrabalar mesafe koysalar da, dünya bütün genişliğine rağmen sıktıkça sıksa da, Hz.Bâsıt’ın kapısında sebat etmekti.

Ümit, Vahşi için karanlıkta kalmış kalbini aydınlatan “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz…” (39/53) mucize beyandı. Yemame’de Müseyleme’nin sinesine Uhud’tan kalma mızrağını sapladıktan sonra, O’nun (sav) manevi huzurunda “Artık sana görünebilir miyim Yâ Resûlullah?” recasıyla vicdanında duyduğu huzur ve inşirahtı.

Ümit, Hz.Cibril için güvenilirliğinin vahy-i semavi ile tesciliydi.. “Ruhu’l-Emin” hitabıydı.

Ümit, yol arkadaşlarıyla beraber olup, ayrılmamaktı. Çünkü kopan, kokardı. Evet, Allâmü’l-Guyûb’un vazifelendirdiği zikir meclislerini gezen seyyar meleklerin, “Yâ Rabbi, onların içinde birisi vardı ki, esas gayesi Seni anmak değildi. O oraya dünyevî bir gaye için gelmişti.” tesbitine rağmen Hz.Kerim’in “Onlar öyle bir toplumdur ki, onların arasında bulunan onlara verilenden mahrum edilemez.” engin fazlı ve keremiydi.

Ümit, kırk yıl şakiler defterinde görünenleri saidlere çeviren, Hakkın kapısındaki vefalı bekleyişti.

Ümit, Rabbimize karşı fevkalâde hüsnü zan içinde olmaktı. Günahları hasenatından ağır gelen bir kulun -İlahi adalet gereği- zebaniler tarafından Cehenneme götürülürken bile, dönüp dönüp gazabının önündeki O’nun ilahi rahmetine bakmaktı.

Ümit, samimi dualar, yakaran gönüllerdi. Efendimiz’in (sav) haber verdiği mağarada mahsur kalan isimleri meçhul o üç ihlas abidesi genci hatırla.! Düne kadar açık, şimdilerde ise hizmete kapalı kapıların tekrar açılması için, ihlaslı amelleri dua buketleriyle Rabbe arz etmekti.

Ümit, geriye dönmemekti. Zafere değil sefere kilitlenmekti. Genç komutan strateji gereği gemileri yaktırır. Kuvvet dengesi kat kat aleyhlerinedir. Bazı askerlerinin, “Deniz ile düşman ordusu arasına sıkıştık kaldık, ne yapacağız şimdi..” bezgin bakışları arasında, atını mahmuzlayıp “Askerlerim! Önünüzde derya gibi bir düşman, arkanızda düşman gibi bir derya var. Ya kaçacak, arkadan vurulacak ve alçakça öleceksiniz veya savaşarak muzaffer olacak ve Allah’a kavuşacaksınız.” diyen Tarık bin Ziyad gibi kükreyebilmekti.

Ümit, hedefleri ve idealleri uğruna gerektiğinde sevdiklerini ve dahi kendisini feda edebilmekti. Evet, Fatih Sultan Mehmet gibi, elli gün süren ve bir türlü netice alınamayan kuşatmadan sonra atını denize sürerek, “Ä°stanbul, ya bugün ben seni alırım, ya da sen beni!” diyerek pes etmeyip, Ulubatlı’sını, askerlerini ve tebasını yeniden fethe kilitleyerek çağa imzasını atabilmekti.

Ümit, hizmette önde, ücrette gerilerin gerisinde olmaktı. Romalı Katon gibi, zafer sonrası şehre girerken, kumandanlığı krala teslim edip, “Ben milletime hizmet için savaşmıştım, şimdi vazifem bitti, köyüme dönüyorum.” diyerek kendini fethedebilmekti.

Ümit, sürgüne gönderildiğin Barla’nda küfrün belini kırmaktı. Bediüzzaman gibi, “Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.” bahar türkülerini kışta besteleyebilmekti.

Ümit, tâ baştan bu peygamberler yoluna ’’davam!’’ derken, en ağır şartlarda dahi yüce idealleri uğruna hizmete devam edebilmeyi göze almaktı. Evet, “..Müesseseleri yıkılıp plânları bozulduğu ve birliği dağılıp kuvvetleri târumâr olduğunda fevkalâde inançlı ve ümitli..” prensibini hazmedip, çekilen çile ve ızdırabı bahar neşidesi bilmekti.

Ümit, Anadolu’da gözyaşlarıyla mayalandıktan sonra, bütün yeryüzüne çalınan, rengarenk altın nesildi.

Ne mutlu ümitli yazanlara.! Ümitli okuyanlara.! Ümitli dinleyenlere.! Ümidi azık yapanlara.! Ümitli yaşayanlara.!

İlgili Yazılar

M. Fethullah Gülen’in Ölümü Üzerine Bir Düşünce | Dr Johnston McMaster

Hizmet’in geleceğe yürüyüşü: Değerlerle yoğrulmuş bir miras… | Yasemin Aydın

Sıcacık Ellerinle Sımsıkı Tuttuğun Elleri Şimdi Kim Tutacak? | Recep Atıcı

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Gizlilik Bildirimi