Tesettür, Başörtüsü ve Sorular | RASİM HANER

Yazar Rasim Haner

Son yıllarda başörtüsüyle alakalı sorular tekrar gündeme gelmeye başladı. Kimileri onun dindeki yerini sorguluyor, kimi başörtülüler de yaşadıkları zorlukları kaldıramadıklarından çareyi başlarını açmakta buluyorlar. Bazıları ise içinde bulundukları çevrenin tesirinde kalarak başörtüsüyle ciddi manada imtihan oluyor ve dayanabilecekleri deliller ve mantıklı açıklamalar arıyorlar. Son otuz kırk yıldır siyasî olarak gündemde tutulan konu, bu sefer amelî ve itikadî olarak tartışılıyor. Bunda, müslümanların çoğunlukta olduğu bazı ülke yönetimlerinin payı büyük olduğu gibi, yurt dışına çıkan ve özellikle de Batıya giden insanların karşılaştıkları ve aynı zamanda dünyaya yayılmış olan popüler kültür ve yaşam tarzlarının da rolü vardır. Biz bu yazımızda meselenin sadece itikadî ve amelî yönünü, yani hükmünü ve hayatın içinde uygulanış şeklini ele alacağız. En sonunda konuyla alakalı bazı problem, şüphe ve sorulara temas edeceğiz.

Tesettür, sözlükte örtünmek demektir. Hem kadının hem de erkeğin vücudunda kapanması gereken yerlerin kapatılmasını ifade eden bir kelimedir. Erkeğin bir erkek ve kadına, kadının da bir kadın ve erkeğe karşı vücudunda kapatması gereken yerler, dinimizin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenmiştir. Bunlar genel olarak bilindiği ve yazımızın konusu başörtüsü olduğu için bu konuya girmeye gerek duymuyorum. Merak edenler, internet aramasıyla rahatlıkla bu bilgilere ulaşabilirler.

Başörtüsü ise tesettürün sadece bir bölümü olup, onun tamamını ifade etmez. Dolayısıyla tesettür eşittir başörtüsü demek değildir. Başörtüsü, tesettürün bir parçası olarak hem Kur’an’da hem de hadislerde ele alınmış, sınırları belirlenmiş ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından toplumda tatbik edilmiş bir konudur. O günden bugüne de ilk tatbik edildiği şekilde gelmiştir. Başörtüsünün şekli ve sınırları ile alakalı farklı yorumlar yapılmışsa da bunlar meselenin özüne dokunacak nitelikte değildir. Genel olarak başörtüsünün örtmesi gereken kısımlar üzerinde ittifak vardır.

            Başörtüsünün hükmü

İslam’da, büluğa eren kadınların başlarını örtmesi farzdır. Bu hüküm ayet ve hadislerle sabit olup, sahabe ve sonraki ulema tarafından ittifakla kabul edilmiştir. Kur’an’da iki ayet bu hükme yer verir. Birinci ayette şöyle buyurulur:

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

“Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle. Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler”. (Nur sûresi, 24/31).

Âyetteki ‘zînet’ten maksat zinet takılan yerler olsa da esas maksat kadının bütün vücududur. ‘Görünen kısımlar’dan maksat ise, el ve yüzdür. El ve yüzü, bazı alimler yüzük takılan ve sürme sürülen yerler şeklinde ifade etmişlerdir. Bazı alimler ise sürme göze sürüldüğü için gözlerin dışında yüzün tamamının örtülmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Buradan hareketle fakihler kadının yüz ve elleri hariç bütün vücudunun örtülmesi gerektiğini belirtmişlerdir. İmam Azam ise ayakları da örtülmesi mecbur olmayan kısımdan saymıştır.

Âyette geçen ‘humur’ kelimesi, ‘hımâr’ın çoğulu olup kadının başına örttüğü şey demektir. ‘Cüyûb’ ise ceyb kelimesinin çoğulu olarak yaka, gerdanlık ve göğüs kısmını ifade eder. Âyette tarifi yapılan örtünme şekli, baştaki hımar denilen başörtüsünün ceyb denilen gerdanlık ve göğüs kısmına salınmasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla başın en başta örtülü olması gerektiği ifade edilmiş olmaktadır. İkinci olarak yapılması gereken şey, bu örtünün boyun, gerdanlık ve göğüs kısmını da örtecek şekilde aşağı doğru indirilmesidir. Böylece baştaki saçlarla beraber boyun ve gerdanlık kısmı da örtülmüş olur. Bu arada ense ve omuz kısmının da örtülmesi gerekir. Çünkü örtünmekteki maksada ve estetik görünüme uygun olan budur. Peygamber Efendimiz döneminde başörtüsü bu şekilde uygulanmış ve ilerleyen zamanlarda fıkıh kitaplarına bu şekilde kaydedilmiştir.

Kur’an’da örtünmeyi emreden ikinci ayet ise şöyledir:

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ

“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Ev dışına çıktıkları zaman dış elbiselerini üzerlerine salıversinler. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve kendilerine sarkıntılık edilerek incitilmemeleri yönünden en uygun bir davranıştır”. (Ahzab sûresi, 33/59)

Bu ayette örtünmeyle alakalı geçen kelime ‘celâbîb’dir. Celâbîb, ‘cilbâb’ın çoğuludur. Cilbab ise vücudu tamamen örten geniş elbise demektir. Bunun hımar adlı başörtüsünden daha büyük bir giysi olduğu ve bütün vücudu örttüğü ifade edildiği gibi rida denilen bir üst giyim olduğu da söylenmiştir.[1] Bu durumda o, ya baş da dahil bütün bedeni kapatan ya da omuzlardan ayaklara kadar uzanan bir elbise şeklinde anlaşılır. İki manadan hangisi alınırsa alınsın âyetten, kadının dışarı çıkarken bütün vücudunu örten ve vücut hatlarını göstermeyen bir elbise giymesi gerektiği neticesine ulaşılır.

Ayetin devamında böyle bir örtünün kadının iffet konusunda hassas biri olarak tanınması ve ona eziyet edilmemesi için en uygun hal olduğu beyan edilmiştir. Meseleyi tersinden ele alarak, âyetten başını kapatmayan kadınların iffetsiz olduğu gibi bir mana çıkarılamaz. Çünkü iffetin tek ölçüsü, başörtüsü değildir. Kaldı ki, ayet “en uygun” halin bu şekilde bir giyinme olduğunu beyan etmektedir. Tanınma ve eza edilmeme özellikleri, zahiren başörtüsünün farz kılınmasının sebebi gibi görülse de bir hikmeti de olabilir. Farz kılınmasının esas sebebi ise Allah’ın emridir. Dolayısıyla başörtüsü öncelikle Allah’ın bir emri olarak ele alınmalı, onun hikmeti, faydası, ahiretteki sevabı gibi hususlar ikinci aşamada düşünülmelidir. Bir şeyin hikmeti, faydası, sevabı o şeyin yapılmasının temel dayanağı olamaz. Temel dayanak her zaman Allah’tan gelen hükümdür.

Bu iki ayetin dışında, tesettüre, kadının hal, tavır ve davranışlarına yönelik ikaz ve yönlendirmeler barındıran pek çok ayet vardır. Mesela “Ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınların, zinet yerlerini erkeklere göstermemek şartıyla dış elbiselerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır.” (Nûr sûresi, 24/60) buyurularak, erkeklerin yanında örtünmeyle alakalı yaşlı kadınlara biraz rahatlık sağlayıcı bir ruhsatın bulunduğu, bununla beraber kendilerini erkeklerden sakınmanın onlar için daha iyi olacağı bildirilmiştir.

Yine mesela “Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Takvâ sizin sıfatınız olduğuna göre, namahrem erkeklere hitap ederken tatlı ve cilveli bir eda ile konuşmayın ki kalbinde hastalık bulunan bir şahıs, şeytanî bir ümide kapılmasın. Ciddi, ölçülü konuşun!” (Ahzab sûresi, 33-32) ayetinde bütün ümmetin anneleri olan peygamber hanımları, konuşma üslubu açısından ikaz edilmektedirler. Tabii, annelerimiz oldukları halde onlara yapılan bu ikaz, diğer mümin kadınlar için öncelikle geçerlidir.

Bu ayetlerden anlaşılmaktadır ki tesettürün Kur’an’da olmadığına dair iddiaların dayandığı bir delil yoktur. Ayetlerde kullanılan kelimeler, gayet açık şekilde başörtüsünü tarif etmektedir. Kaldı ki bu mesele sadece Kur’an’da yer almamış, mütevatir sünnet ve sahabe hanımlarının pratikleriyle nesilden nesile aktarılmıştır. Yani Kur’an başörtüsünün hükmünü koymuş, sünnet ve sahabe de bu hükmü uygulamıştır.

Hadislerde başörtüsü

Başörtüsü emrinin hadislerde bulunup bulunmadığı, özellikle günümüzün yeni nesli tarafından merak edilmektedir. Bazı örnekler verelim:

عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا أَنَّهَا ذَكَرَتْ نِسَاءَ الْأَنْصَارِ فَأَثْنَتْ عَلَيْهِنَّ وَقَالَتْ لَهُنَّ مَعْرُوفًا وَقَالَتْ: لَمَّا نَزَلَتْ سُورَةُ النُّورِ عَمِدْنَ إِلَى حُجُورٍ فَشَقَقْنَهُنَّ فَاتَّخَذْنَهُ خُمُرًا

Âişe validemiz, Ensar kadınlarını hayırla yâd ettikten sonra şöyle dedi: “Nur suresindeki başörtüsünü emreden ayet (31. âyet) inince, Ensar kadınları bellerine sardıkları kuşaklarını bölerek ondan başörtüsü edindiler.” (Ebû Davûd, Libas 32). Âişe validemiz rivayetinde, âyette geçen ‘humur’ kelimesini kullanıyor. Bir âlim ve fakîh olan validemizin başörtüsünü ifade için bu kelimeyi kullanması, başörtüsünün pratikte nasıl uygulandığını göstermesi bakımından önemlidir. Yani bu ayet inince bizzat o günkü kadınlar tarafından başörtüsü bugünkü şekliyle tatbik edilmeye başlamıştır. Benzer ifadeyi Âişe validemiz, muhacir kadınlar için de zikretmiştir. (Ebû Davûd, Libas 34). Dolayısıyla başörtüsü, belli bir şehrin bölgenin kadınlarıyla alakalı değil, bütün mümin kadınları bağlayıcı genel bir hükümdür.

Diğer bir hadis ise şöyledir:

عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ قَالَتْ: لَمَّا نَزَلَتْ {يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ} [الأحزاب: 59] خَرَجَ نِسَاءُ الْأَنْصَارِ كَأَنَّ عَلَى رُؤُوسِهِنَّ الغِرْبانَ مِنَ الْأَكْسِيَةِ

Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: “Ahzab suresinin 59. âyeti inince, Ensar kadınları dışarıda başlarını öyle örtmüşlerdi ki sanki başlarının üstünde elbiselerden yapılmış bir karga duruyordu”. (Ebû Dâvud, Libas 33). Hadisten kadınların başlarını kalın örtülerle örttükleri anlaşılıyor.

Giyilen elbisenin vücut hatlarını belli etmemesi gerektiğine dair de şu rivayet gayet açıklayıcıdır: Üsame b. Zeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) Dihyetü’l-Kelbî’nin kendisine hediye ettiği Mısır kumaşlarından sık dokunmuş bir elbiseyi bana giydirdi, ben de onu hanımıma giydirdim. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) daha sonra bana elbiseye ne olduğunu, neden giymediğimi sordu. Ben de “Ey Allah’ın Resulü ben onu hanımıma giydirdim” dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Ona, elbisenin altına pijama türünden bir şey giymesini söyle. Çünkü ben o elbisenin kemiklerinin hacmini (vücut hatlarını) belli etmesinden korkuyorum.” (Ahmet b. Hanbel, 36/120 (21786).

Namaz gibi bir ibadetin kabul şartlarından birinin de kadınlar için başörtüsü olduğunu Âişe validemizin rivayetinden öğreniyoruz: “Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Allah büluğ/ergenlik yaşına gelen kadının namazını başörtüsüz kabul etmez.” (Ebu Dâvud, salât 85; Tirmizî, salât 277).

Âyet ve hadislerde hükmü belirtilen, Efendimiz döneminden itibaren tatbik edilen başörtüsünün farziyeti konusunda, başta sahabe olmak üzere bütün alimler ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla başörtüsünün farziyeti, Kur’an ve Sünnetteki yeri konusunda şüphe olmadığı gibi onun Peygamber Efendimiz döneminden günümüze kadar tatbikinde de herhangi bir şüphe bulunmaz. Böylece o, tarihsel bir mesele değil hem teorik hem de pratik açıdan delillerle sabitlenmiş bir konu olarak dindeki yerini almıştır.

Bir sonraki yazımızda başörtüsü etrafında oluşan problem, şüphe ve bakış açılarına temas edeceğiz.

[1] Kurtubi, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, 14/243.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy