RAMAZAN VE ÇOCUK

Yazar Hizmetten

Çocuklar ilk yıllarda bir çok şeyi gözlemleyerek ve özellikle de ailelerini izleyerek, taklit ederek öğrenirler. Ailesini namaz kılarken gören çocuk namaza yaklaşır. Namaz bireysel bir eylem olması sebebiyle oruçtan biraz daha farklıdır. Oysa ramazan ayında tüm müslümanların aynı anda iftar sofrasına oturduğunu gören  çocuk, oruç ile Müslüman olmanın insan hayatına getirdiği farklılığın bilincine varır. Kılınan teravih namazları ile tüm Müslümanların aynı anda secdeye varışını gözlemler. Hayatında belki daha önce de var olan ama bu kadar güçlü ve kuşatıcı bir biçimde fark etmedeği ibadet ve namaz gerçeği ile karşılaşır.

Cami belki de daha önce olmadığı kadar hayatının bir parçasıdır. Camide oynadığı oyun ve koşuşturmalar olumlu karşılandığı ölçüde ibadete yaklaşır ve bilinçaltında Müslüman olma ile olumlu bir yakınlık oluşur. Basit bir dille güzel  deneyimlere sahip olan çocuk için cami ilerleyen yaşlarda da huzur veren sevilen bir mekana, namaz keyifle yapılan bir ibadete dönüşür. Daha büyük çocuklar kıldıkları teravih namazı ile başarma, yetişkinler tarafından kabul edilme, her şeyden önemlisi büyüme arzularını tatmin ederler. Hepimizin de bildiği gibi bir çocuk için büyüme arzusu çocukluğun en temel motivasyonlarından biridir.

Yetişkinler için manevi iklime yolculuk fırsatı olan Ramazan, çocuklar için ne anlam taşır? Tabii ki çocuğun yaşına göre bu durum değişir.  “Anne siz oruç tutmaya gidince bana kim bakacak” ya da televizyonda Ramazan temasının kullanıldığı bir reklamı izlerken “anne gördüm gördüm, televizyonda Ramazan’ı gördüm ama Ramazan abimi değil” ifadeleri üç yaşında bir çocuğum gözüyle ramazanı anlatan en güzel ifadelerden. 7 yaşına kadar somut düşünen çocuk, Ramazan olgusunu anlamaya çalışırken de bu somut düşüncenin izlerini taşır. Ramazan gerçeğini idrak edebimek için anne babanın değişen davranışlarını gözlemler. Örneğin market alışverişi esnasında annesinden su isteyen bir kıza, “kızım evde su içersin” yanıtı veren bir anneye, kızın tepkisi “anne suyu senin için alıyorum” olur. “Ama yavrum ben oruçluyum” diyen anneye kızın yanıtı çarpıcıdır: “Anne orucunu su ile açarsın, şimdi iç demiyorum.” İşte tüm bu basit diyaloglarda çocuk eğitiminin temel prensibi gizlidir. Taklit ve model olmak.

Çocuklar için oruç tutma denemeleri de oldukça anlamlıdır. Çünkü yetişkin olma yolunda atılan en önemli adımlardan biri oruç tutmaktır.Bütün gün yeme arzusunu erteleyebilen çocuk bunu başarabildiği için gurur duyar.  Hatta arkadaşları ile yarışır. Onlardan daha fazla oruç tutabileceğini ispatlamaya çalışır. Başarabildiği ölçüde mutlu olur ve huzur duyar. Oruç tutmadan önce belki başkalarının aç olabileceğinin ya da açlığın, susuzluğun ne kadar insanı zorlayabileceğinin tam olarak farkına varamayan çocuk, oruçla birlikte bu durumun zorluklarını anlar. Merhamet ve yardımlaşma arzusu artar. Bir çocuk bazen başkalarının ihtiyaçları konusunda çok daha duyarlı olabilir. Depremi yaşadığımız yıllarda anaokulu çağındaki çocukların çadırlarda yatan aileler için dua ettiklerine, onlara yardım etmek için oyuncaklarını deprem bölgesine gönderdiklerine bizzat tanık oldum. Eminim bir çok kişinin hayatında da böyle deneyimler olmuştur. İşte ramazan, kişide bu tür duyguları harekete geçirmek için güzel bir fırsattır.

Ramazan ayında tüm müslümanların aynı anda iftar sofrasına oturduğunu gören çocuk, oruç ile Müslüman olmanın insan hayatına getirdiği farklılığın bilincine varır.

Oruç esnasında bir çok çocuğun çok titiz davrandığına, kurallara uyma konusunda oldukça katı olduklarına şahit olmuşsunuzdur. Örneğin “su yutarım” korkusu ile oldukça titiz bir biçimde abdest alır. Çünkü çocuk ahlaki gelişim açısından bir yetişkinden daha katıdır ve esnek olma, yorumlama becerisine sahip değildir. Mesela bir yetişkin, bir karı-kocanın arasını düzeltmek için yalan söyleyebilir. Oysa bir çocuk için yalan hiç bir şekilde doğru değildir. Bu sebeple de sonuna kadar hataların peşine düşer.Bir reklamda da altı çizildiği gibi tüm Müslümanların aynı anda sofraya oturması oldukça çarpıcıdır. O güne kadar ailenin dahi bazen aynı anda sofraya oturamadığı bir gerçektir. Oysa Ramazan’da tüm aile sofrada bir araya gelmek için çaba harcar. İftarda aynı anda oturulup aynı anda yemeğe başlanır. Sahurda yemek yeme aynı anda sonlandırılır. Bunu gören çocuk, zamanın hatta saniyelerin ne kadar önemli bir ayrım yaratabildiğinin bilincine varır. Zamanını daha iyi kullanabimek için elinden geleni yapar. Tabi bunu idrak edebilmesi biraz ailenin de bu bilince sahip olması ve çocuğuna bu durumu anlatabilme becerisine sahip olması ile yakından ilişkilidir.

Çocuklar için oruç tutma denemeleri de oldukça anlamlıdır. Çünkü yetişkin olma yolunda atılan en önemli adımlardan biri oruç tutmaktır.

Çocuklar bir çok şeyi oyunlar yoluyla öğrenirler. Yani oyun onlar için yetişkin yaşama hazırlık, bir çeşit ısınmadır. Çocuklar aynen oyunda olduğu gibi tuttukları yarım günlük ya da bir kaç günlük oruçlarla oruca ısınır hazırlık yaparlar.

Özetle çocuk bazı temel kavramları Ramazan sayesinde öğrenir. O güne kadar haz odaklı yaşayan acıktığı zaman hemen karnını doyurmak isteyen çocuk, hazzını ertelemeyi sabretmeyi, kendini disipline etmeyi öğrenir. Yoksulların neler yaşadığını fark eder. Onlara yardım etmek ister bu vesile ile duygusal zekâsı, empati kurma becerisi gelişir. Zamanın önemini anlar, özdenetim becerisi gelişir.

Tabii şunu akıldan çıkarmamakta fayda var. “Oruçluyum, tahammülüm kalmadı” diyerek çocuklarınıza sabır gösterememeniz, insanlara bağırıp çağırmanız ya da olumsuz  davranışlar göstermeniz durumunda çocuklarınıza yukarıda sayılan hasletleri kazandıramayacağınızı unutmayın. Her şeyden önemlisi, kendinizi terbiye etmek için elinizden geleni yapın ki onlara güzel örnek olma şansını yakalayın.

Basit bir dille; Ramazan karakter eğitimi için en güzel fırsatlardandır. Bu fırsatı en güzel bir biçimde değerlendirmeniz temennisiyle.

Tekne orucu

Çocuk meraklidir. Çocuk heveslidir. Çocuk saf, temiz, iyi niyetlidir. Davranislari, düsünceleri ön yargisizdir. Içinden geldigi gibi, düsündügü gibi yapar. Hayal dünyasi genistir. Olmazlarin içinde hayaliyle gezinir ve onlarin güzelligi ile hep güler. Çiçekler solmayinca, çocuklar aglamayinca güzeldirler. Onlari aglatmamak gerekir. Bombalarin, enkazlarin, yoksullugun, sadizmin, bencilligin altinda ezilmemeli çocuklar. Çocuk güzelin, iyinin, mutlulugun kahramani olmalidir.

Ramazan bir hos, bir güzel aydir, aylar içinde. Oruç da o ayin gülü. O gülden koklamak, o gülü seyretmek güzeldir. Ramazan gibi has bir ayin, has gülü orucu Mü’minler doya doya koklarlar, onu tâ cigerlerine kadar doldururlar. Mü’minlerin çocuklari da o aydan büyük zevk alirlar.

Normal ibadetlerden biri olan oruçta, senede bir kere gelmesinden dolayi evlerde büyük bir degisim yasanir. Evlerde gece hayati baslar. Ramazan öncesi tatli bir heyecan ve telas kaplar evleri. Alinmayan müstesna yiyecekler o ayda borç harç alinir. O ayda, yemeklerin, tatlilarin sayisi ve çesidi çogalir. Hele iftar öncesi evin haniminin memnun, edali telasi ve ezan dakikasinda yemegin sofrada olusu…

Aile fertleri uyuyor. Evin hanimi gece ikinci yarisinda kalkmis, mutfakta uykulu gözlerle, ama mutlu, yemek yapiyor. Sofra hazirliginda. Derken, sofra kurulmaya hazir hale gelince, oruç tutma yükümlülügü olanlar uyandirilir. Mahmur gözlerle, el yüz yikamaya gidenlerin sallanislari da pek hostur hani. Sofraya oturulur, besmele çekilir, mahmur bakislarla yemek fasli baslar. O da ne? Içerden bazi sesler gelir. Bu, evin küçük çocuklarinin sesleridir. Kasik seslerini ve yanan isigi merak ederler. Aksam demisti ya “Beni de sahura kaldirin, ben de oruç tutacagim.” Büyükler de “Sen küçüksün” demislerdi. Ama merak öldürülür mü, merak uyutur mu? “Acaba ne yiyorlar?” Yorganin altinda saga-sola dönerek, uyanik oldugunu belli etmeler. Acaba biri “gel” der mi? Hele bir “gel” dese çocuk nasil mutlu oturur sofraya. Böylece meraki gider, yorganin altinda kipir kipir eden gözlerin sahibinin.

Oruç tutmak büyük zevk verir çocuklara. Açligin zorlugunu, ailesine kendisini ispat etmenin mutlulugu yeter. O gün oruç tutar. Sonra iftar saati yaklastikça heyecan artar. Dakikalar geçmek bilmez. Bir elinde bir meyve, diger elinde seker gibi kirintilar, aksam yemeginin hos kokulari arasinda beklenen ses: Top sesi. Ha atildi ha atilacak derken “gümm” sesiyle, mutlulugun doruguna ulasan çocuklar. Hangisini önce yiyecegini bilmeyen çocuklar. Sonra sofradaki, mutlulugun en küçük üyesi olmanin güzelligi. Çocugun orucu güzeldir. Seytanin belini kiran bir oruç, çocuk orucu.

Yemek sonrasi, neler neler yemek ister. O gün büyümüstür. Öyleyse, babasinin gittigi yere gitmelidir. Camiye, teravih namazina… Arka saflardaki çocuklarin kikirdamalarini, ön saftaki çocuklar merak eder. Büyükler rükûya varinca hemen kosusmaya, etrafi kolaçan etmeye baslayan çocuklar. Teravihin uzunlugundan usanip yarida birakilmasi, büyüklerin sert uyarilari ve homurdanmalari sonucu gerçeklesebilir.

“Bak sakin orada kosturma, gülme, yaramazlik yapma.” gibi tembihlerle camiye götürülen çocuklarin, tüm masumiyeti camiye yansirken, vakit geçtikçe, çocuklara galebe çalar ve verdigi sözleri unuturlar. Kikirdar, güler, oynar, kosar, elleri bagli yürür, gözleriyle her yeri kolaçan eder ama yine de camide oldugunu unutmazlar.

Mevlid ve çocuk. Okutulan mevlidin arkasindan dagitilan simit, lokum, tatli, çocuk için o kadar degerlidir ki. Onun için mevlidi usanma pahasina dinlemeye çalisir. Mevlid öncesi dagitilirsa ne alâ, dinlemek, oturmak zorunda degil. Ama, sonra dagitilirsa, o zaman is kötü. Sahi, mevlid sekerlerini niçin önce büyüklere dagitirlar? Ondan çocuklar daha sevinçli olmaz mi? Hele yetmeyiverirse sekerler. Çocugun ümidi, hayal kirikligi ne olacak? Bu sebeple, sevindirme önce çocuklardan baslamalidir. Bir sekerlik mutlulugu çocuklardan esirgemeyelim. Mevlid maksadina ulassin.

Iftari, sahuru, teravihi, mevlidi ile çocuklar ramazani severler. Onun, insanlari mutlu edici havasini doya doya solurlar. Iftar sofrasinda, önünde mis gibi kokan ve insana gülen yemekleri, tatlilari iftar saatinde beklemenin anlik tadini, hiçbir dis baski olmadan, açliga ragmen sabretmenin büyüklügünü, göremedigimiz ama bize her türlü güzellikleri bahseden Allah’i ögrenir, yasar çocuklar. Iftarla beraber yemenin zevkiyle, yiyemeyenlerin acisini da hatirlar.

“Tekne orucu”yla baslayan ve ömrün sonuna kadar giden oruç yükselisi, ramazan maneviyati, çocuklar için çok önemli, büyükler için özlenesi günlerdir.

Bu zevkten, bu mutluluktan çocuklari mahrum etmeyiniz. Onlarin oruç isteklerine karsi çikmayiniz. Tutulan oruçlardan, kilinan namazlardan dolayi çocuklari tebrik edelim, ödüllendirelim. Çünkü çocuk hafizasi unutmaz. Cami, teravih, mevlid, iftar, sahur… Hepsini büyükler su anda “Ahh eski ramazanlar!” diye hasretle aniyorsa, çocuklar da bu kavramlari ve bu kavramlarla yasamayi ögrenecek ve unutmayacaktir.

Orucu çocuğa nasıl anlatmalı?

Çocukluk; hayatın ilk basamakları olarak tabiri caizse bir staj dönemidir. Hayatı tanımak, yavaş yavaş anlamaya çalışmak, hayatın içerisinde kendini ve çevresindekileri konumlandırmak, kendinden ve en yakınlarından başlayarak insanları, içinde yaşadığı toplumunu ve dünyayı görüp onlar hakkında fikir sahibi olmak ve insanlığın ortak kültürünün ve içinde yaşadığı kendi kültürünün kurallarını öğrenip ona uygun davranış kalıpları geliştirmeye başlamak hep bu dönemde gerçekleşen hayata hazırlık faaliyetleridir. Hiç şüphesiz bütün bu -kısaca ifade etmek gerekirse- dünyayı ve kendini tanıma faaliyetlerinde çocuğun üzerinde en çok etkiye sahip olan; doğduğu andan itibaren yanında bulunan, ilk adımdan ilk kelimeye her hareketin ve değişimin şahidi, öğretmeni ve şekillendiricisi olan anne- babadır.

Çocuk dünyayı uzunca bir süre onların davranışları, tepkileri, doğruları ve yanlışları ile öğrenir. Çocuğun anne-babasıyla ilişkisi onun diğer bireylere, nesnelere ve bütün bir hayata karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur. Çocuk, doğal olarak yaşadığı kültürün özelliklerini ve yaşam biçimlerini anne-babasının tutumlarından algılamaya başlar.

Bu nedenle çocuğun yaşamının daha sonraki yıllarında yaşadığı topluma adapte olabilmiş, ruh sağlığı yerinde bir birey olabilmesi anne-babasının sergilediği tutum ve davranışlara geniş ölçüde bağlıdır.1 Bu gerçeği teyit olarak da yapılan araştırmalarda anne-baba davranışlarıyla çocuğun ruh sağlığı ve uyumu arasında yadsınamaz ilişkiler olduğu belirtilmektedir.2 Anne-babalarından olumsuz tepki alan çocukların ilerleyen hayatlarında planlama ve başa çıkma becerilerinden yoksun kaldıklarını, çocuklarının gereksinmelerine daha az duyarlı olduklarını ve çabucak öfkelenip tepkisel davrandıklarını gösteren çok sayıda araştırma vardır.

Ramazan ayı ise hem içinde barındırdığı özellikler hem de bu özelliklerin hemen hemen bütün toplum tarafından benimsenip coşkuyla yaşanmaya çalışılması açısından oldukça önemli bir aydır. Ramazanda yeme içme, yatma kalkma düzeninin değişmesi, misafirliklerin ve misafirlerin yoğunlaşması, camilerin daha sık ve uzun süreli ziyaret edilmesi çocuklarda merakla karışık bir heyecanı beraberinde getirmektedir. İşte bu merakla karışık heyecan çocuklara ahlaki değerler kazandırmak, içinde yaşadığı toplumun kültürünü anlatmak ve benimsetmek, din ve dini yaşayış hakkındaki algısını derinleştirmek anlamında anne-babalar için bulunmaz bir fırsat olmalı ve mutlaka bu kıymetli zaman dilimi değerlendirilmelidir. Ancak Ramazanı çocuk eğitimi anlamında değerlendirirken mutlaka dikkat edilmesi gereken bazı noktalara anne-babaların hassasiyet göstermesi netice alınabilmesi açısından önem arz etmektedir.

1- Ramazan hazırlığı yapalım: Ramazan denince genelde akla iftar, sahur, teravih gelmekte; Ramazan hazırlığı denince ise mutfak hazırlığı düşünülmektedir. Ancak Ramazan hazırlığı mutfak hazırlığının çok ötesinde bir ruh hazırlığıdır. Ramazan bize bir mesajla gelmektedir ve bu mesaj yeme içmenin ötesinde ruhi bir gelişim ve olgunlaşma mesajıdır. Dolayısıyla Ramazan gelmeden önce Ramazanın getirdiği mesajı alabilmek için kendimizi Ramazana hazırlamalı ve Ramazanda kendimizi ruhi anlamda olumlu olarak değiştirmeye karar vermeliyiz. Ancak böylelikle çocuklarımıza Ramazanı ve getirdiği mesajları anlatabilir, ve ailece Ramazan’a hazırlanabiliriz.

2- Evimizi süsleyelim: Çocuklarımızın Ramazan henüz gelmeden heyecanını ve coşkusunu içlerinde hissetmeleri için; evimizi süsleyebilir, Ramazana kaç gün kaldığını gösteren ailece yaptığımız bir takvim hazırlayıp takip sorumluluğunu çocuklarımıza verebiliriz.

3- Söyleyerek değil, yaşayarak anlatalım: Çocuk­lar davranış kalıpları geliştirirken duyduklarından çok gördüklerini taklit ederler yani kendilerine söylenenden çok yapılanı uygularlar. Dolayısıyla Ramazan ile ilgili olarak en çok dikkat edilmesi gereken husus Ramazanda kötü alışkanlıklarından mümkün olduğunca arınmış ve farklılaşmış bir birey olarak çocuklarımıza örneklik oluşturmamızdır. Ancak kendimiz yaptıktan sonra anlatacaklarımızın daha etkili olacağını unutmayalım.

4- Yaşlarına göre oruç tutmalarını teşvik edelim: Ra­mazanda orucun heyecanını yaşamalarını ve ilerleyen yaşlarında tutacakları oruç için kendilerini hazırlamaları amacıyla yaşlarına göre zamanı değişecek şekilde oruç tutmalarını güzel sözlerle ya da küçük hediyelerle teşvik edelim. Küçük yaştakiler birkaç saat ya da yarım gün; ergenliğe yaklaşan yaştakiler ise bünyelerinin kuvvetine ve isteklerine göre birkaç tam gün ya da daha fazla oruç tutabilirler.

5- Bizim orucu tuttuğumuz, orucun da bizi tuttuğunu görsünler: Ramazan içerisinde hem davranış hem de üslup açısından mümkün olduğunca dikkatli ve hassas olmamız orucun en önemli unsurlarından biridir. Günümüzde yaygın kanaatin aksine orucun sadece yememe ve içmeme üzerinde değil bunların ötesinde el ve dil ile kimseyi kırmama ve incitmeme üzerinde de olduğunun bilincinde olarak bu bilinçle yıl içerisinde hiç olmadığımız kadar nezaketli ve hoşgörülü olmaya dikkat edersek çocuklarımız Ramazanın ve orucun en önemli mesajlarından bir tanesini hiç anlatmanıza gerek kalmadan görüp anlayacaklardır.

6- Hastaları ve muhtaçları ziyaret edelim: Ço­cukla­rımızla beraber hasta ve muhtaçları ziyaret ederek sosyal yardımlaşmanın sadece sözde kalmaması gerektiğini göstermiş, çocuklarımıza insanları sevindirmenin hazzını tattırmış ve ellerindeki sağlık ve varlık nimetinin ne kadar büyük ve önemli olduğunu fark ettirmiş oluruz.

7- İftar ve sahurları ailece yapalım: Çocuklarımız oruç tutmasalar dahi iftar ve sahur vakitlerinde hep beraber ailece sofraya oturmaya dikkat edelim. Uykudan fedakarlık etmeleri gerekse de sahur heyecanını yaşamalarına müsaade edin. İftar ve sahur vakitlerinde hep beraber sesli olarak dua etmeyi düzenli hale getirelim.

8- Camilere götürelim: Ramazan heyecanının yaşandığı en önemli yerler hiç şüphesiz camilerdir. Ramazan boyunca mümkün oldukça çocuklarımızı vakit namazlarına ve özellikle teravih namazına götürelim ki Ramazan coşkusunu yaşayarak, görerek hissetsinler ve Ramazan küçük dünyalarında kalıcı izler bıraksın. Nitekim Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine şahitlik eden Halit Fahri Ozansoy, babasının kendisini çocukluğunda Sultanahmet Camii’ne götürdüğü bir Kadir Gecesi’ni anlattıktan sonra, “Çocuklukta böyle geceler, din duygusunun, Allah ve peygamber duygusunun ruha derinlemesine işlediği gecelerdir. Babalar bunu bugün de düşünüyorlar mı? Ben, Kur’an’ın nâzil olduğu her Kadir Gecesi’nde o küçük yaşımın, o hayranlık ve iman dolu gecesini hatırlarım. Babam, bana bıraktığı bu kutsal hatıra ile mezarında daha rahat uyuyabilir.” diyor.

9- Çocuk iftarları düzenleyelim ve iftar davetlerinde çocuklarımızı ev sahibi yapalım: Oruçlulara iftar vermenin önemini ve sevabını çocuğumuza anlatarak, kendi akranlarını çağıracakları çocuk iftarları düzenleyelim ve çocuklarımızın daveti sahiplenerek misafirleri çağırmasını, sofrayı ve ikramları organize etmede sorumluluk almasını sağlayalım. Ayrıca evimizde dost ve akrabalarımıza verdiğimiz iftar davetlerinde çocuklarımıza ev sahibi sorumluluğu vererek onların daveti sahiplenmesini sağlayalım.

10- Yanlış davranış ve sözlerini güzelce düzeltelim: Yanlış bir davranış yaptıklarında yada kötü bir söz söylediklerinde kırmadan, güzelce yaptığının/yaptıklarının yanlış olduğunu sebeplerini açıklayarak anlatalım. Etkili olabilmesi için de mutlak surette kendi davranışlarımıza ve sözlerimize dikkat edelim.

11- Yardım kutusu hazırlayalım: Evinizde kartondan bir yardım kutusunu çocuklarımızla beraberce hazırlayalım ve çocuklarımızdan birine yardım kutusunun sorumluluğunu vererek Ramazan boyu hem aile fertlerinin hem de misafirlerin yardım kutusuna katkıda bulunmasını sağlayalım. Ramazanın sonunda yardım kutumuzu bir yardım kuruluşuna çocuklarımızla beraber götürelim.

12- Televizyon ve bilgisayarı azaltalım: Ramazan boyunca bizi pasif bırakacak tv izlemeyi ve bilgisayar kullanmayı mümkün olduğunca azaltmaya çalışalım. Ancak bunu yaparken mümkün oldukça tv ve bilgisayar izlemenin yerine koyduğumuz aktivitelerin çocuklarımızın eğleneceği ve keyif alacakları aktiviteler olmasına dikkat edelim ya da yapacağımız aktiviteleri onların sevecekleri ve sıkılmayacakları hale getirelim.

13- Dost ve akrabalarımızla ilişkilerimizi sıkılaştıralım: Dinimizde önemli yeri olan sıla-ı rahim ve vefa kavramlarını çocuklarımızın hayatlarına sokabilmek için Ramazanı fırsat bilip dost ve akrabalarımızı mümkünse iftarlara davet edelim, mümkün değilse çocuklarımızla beraber arayıp hal ve hatırlarını sorarak gönüllerini almaya çalışalım.

14- Ramazan panosu hazırlayalım: Evimizin güzel bir köşesine Ramazanla ilgili bilgilerin, hatıraların, güzel söz ve yazıların yer alabileceği günlük yenilenen bir Ramazan panosu hazırlayalım ve panodaki bilgilerin yenilenmesi sorumluluğunu çocuklarımız arasında paylaştıralım.

15- Kültürümüzün güzelliklerini yaşatmaya çalışalım: Kültürümüzün ve tarihimizin güzelliklerini ailece öğrenip yaşatmaya çalışalım. Çocuklarımıza zimem defterini4, diş kirasını5, sadaka taşı6nı anlatıp onlarla bu güzel adetleri günümüze nasıl adapte edip yaşatabileceğimizi tartışalım.

16- Kaynak kitaplarımızla tanıştıralım: Çocukla­rımızın Ramazan dolayısıyla dinimize karşı artan merak duygusunu fırsat bilerek sordukları sorulara hemen cevap vermeyip beraberce kaynak kitaplara başvuralım ve onları böylelikle başta Kur-an’ı Kerim olmak üzere dinimizin kaynak kitaplarıyla tanıştıralım.

17- Ramazan albümü hazırlayalım: Çocukları­mızla beraber yarınlara kalması için içinde Ramazan boyunca yaşadığımız dikkate değer hatıralarımızın, resimlerimizin, gezilerimizin, okuduklarımızın vs. yer alacağı bir ramazan albümü hazırlayalım.

18- Ramazan etkisi kalıcı olsun: Ramazan sonunda Ramazan boyunca yaşadığımız olumlu değişimleri aile toplantısı yaparak değerlendirelim ve bunu sürdürmeye yönelik neler yapabileceğimizi çocuklarımızla konuşup neticede aldığımız kararlarla Ramazan kazancımızı yıl boyu devam ettirmeye çalışalım.

Dipnotlar: 1) İlkay Kasatura “Eğitimin Çocuk Ruh Sağlığındaki Önemi”, Nöro-Psikiyatri Arşivi, Cilt 25, No: 3-4 (1988), s.165; 2) Sevda Uluğtekin, “Çocuk Yetiştirme Yöntemleri Açısından Ana Baba Çocuk İlişkileri”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Dergisi, 2, 1-3,Ankara,1984, s. 23; 3) Abdullah Sürücü, “Anne-Baba Çocuk İletişimi”, Eğitime Yeni Bakışlar, Ali Murat Sünbül (Ed.), Ankara: Mikro Yayınları, 2003, s.204. 4) Zimem Defteri: Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyâfet ile, pek çok zengin, hiç tanımadıkları mahallelerdeki bakkal, manav dükkânlarına gider, onlardan Zimem Defteri’ni (veresiye defteri) çıkarmalarını isterlerdi. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp, miktarını ödedikten sonra; “Bu borçları silin! Allah kabul etsin!” der, kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; Borcu sildiren, borçtan kimi kurtardığını bilmezdi… Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilen nâfile sadakadan yetmiş kat dahâ sevâp olduğunu bilen zevât, yardımlarını mümkün olduğunca gizliden yapmaya gayret ederdi. 5) Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanında fakir halk içinde sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafiri geri çevrilmez, içeriye alınırdı. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alırdı, iftar sofralarda tabiri yerindeyse kuş sütü hariç her şey bulunurdu. Misafirler iftarını yapıp teraviye gitmek üzereyken hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler… diş kirası olarak hediye edilirdi. Fakir fukaraya ise hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak içinde gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Yemeğini bitirenler diş kiralarını aldıktan sonra “Kesenize bereket”, “Allah daha çok versin”, “Ziyade olsun” gibi dualarla konaktan ayrılırlardı. 6) Eski İstanbul’da yardımların en göze batmayanı ‘‘sadaka taşları’’ kullanılarak yapılırdı. Bu taşlar bir buçuk-iki metre yüksekliğinde mermerden olurdu. Üst kısımlarının ortasına çanağa benzer bir oyuk açılır, sadaka verenler parayı buraya bırakırlardı. İki metrelik taşların yanında, tepesine rahatça ulaşılabilmesi için birkaç basamak konurdu. İhtiyacı olmasına rağmen dilenmekten çekinenler gecenin geç saatlerinde taşın yanına para almaya gelir ama bırakılan mebláğın tamamını değil, ihtiyaçları olduğu kadarını alırlardı. 17. yüzyıl İstanbul’unu anlatan bir Fransız gezgin, üzerinde para bulunan bir taşa tam bir hafta boyunca kimsenin gelmediğini yazmıştı.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...