Kürsü Namaz Egeli02/10/20210723 Görüntüleme Namaz müminin miracı, mirac yolunda ıÅıÄı-buraÄı.. yollardaki inanmıŠgönüllerin sefinesi-peyki-uçaÄı.. kurbet ve vuslat yolcusunun ötelere en yakın karargâhı, en son otaÄı, gaye ile hemhudut en büyük vesilelerden biridir. Kıyamet gününde, ak alınlı, aydın bakıÅlı; secde ve abdest uzuvlarındaki emarelerle öndekilerden de önde; elleri, yüzleri tertemiz, vicdanları göktekilerin iç âlemleri kadar nezih olmanın yolu da yine namaz ve namaz öncesi amellerden geçer. Aynı zamanda, Allah’a yakınlıÄın ayrı bir ünvanı da sayılan ve çok farklı derinlikleri bulunan bu namaz ibadetine; kulluk düÅüncesine kilitlenip ömrünü Hakk karÅısında geçirme mânâsına ribati da diyebiliriz. Abdest -ileride müstakillen ele alınıp iÅleme düÅüncesi mahfuz- namaz yolunda ilk tembih ve en birinci hazırlık; ezan ise -o da müstakillen anlatılmalı- ikinci uyarı ve önemli bir “metafizik gerilimi yoludur. Abdestle, bedeni nâpâk Åeylerden ve sezildik-sezilmedik menfîliklerden arınan insan, ezanla vicdan ve tasavvurlarını dinler.. ilk kılacaÄı namazla da özündeki sesi-soluÄu bulmaya çalıÅır.. ve ancak cemaatle gerçekleÅtirilebilecek büyük hareketin startını beklemeye koyulur. Ä°nsanı, arÅiyeler gibi döndüre döndüre sonsuzluÄun semâlarında dolaÅtıran ve götürüp tâ melekler âlemine ulaÅtıran mirac enginlikli bu mübarek ibadet, günde beÅ defa kendimizi içine salıp yıkanacaÄımız bir çay gibidir ki, her dalıÅımızda bizi hatalarımızdan bir kere daha arındırır; alır ummâna taÅır ve sürekli baÅlangıçla son arasında dolaÅtırır ki, bu da buudlarımız dıÅında bir uhrevîleÅme ve ebedîleÅme temrinâtı demektir. Namazla, gece-gündüz sırlı bir taksime tâbi tutulur. Hayat, ibadet eksenli bir zaman anlayıÅına göre tanzim edilir.. ve bu sayede davranıÅlarımızın, Hakk murâkabesi altında hüsn-ü cereyanı saÄlanır.. derken, ibadet dıÅı hareketlerimiz de, ibadet halini alır.. ibadet rengine bürünür.. ve yeryüzündeki fâni hayatımız göklerdekilerin rengiyle tüllenmeye baÅlar. Dünyevî gürültüler veya umûmî sükût içinden ezanın taÅacaÄı an; saatlerin ibreleri, güneÅin yer deÄiÅtirmesi, cami çevresindeki sesin-soluÄun çoÄalması, her yanda ebediyet heyecanının yaÅanması, müezzinlerin gırtlak kontrolü ve hoparlörlerin hırıltılı-gürültülü sesleriyle belli olunca, sînelerde sessiz sessiz konuÅmalar, henüz uykudan yeni kalkmıŠinsanların daÄınıklıÄı içinde sayıklamalar, dünya-ukbâ arası bir berzah yaÅanıyor gibi buudlarımızı aÅan sözler duyulmaya baÅlar.. ayrıca, düÅüncelerin yeni bir mecrâ arayıŠmanevraları ve henüz namaza girilmediÄi halde, namaz yolu mülâhazasıyla daha bir sürü his ortaya çıkar.. dünya kadar Åey mırıldanılır.. ve biraz sonra gerçekleÅtirilmesi plânlanan ibadet adına metafizik gerilim ve konsantrasyon aranır.. ve bütün rûhî melekelerle kıvama erilmeye çalıÅılır. Mescide doÄru yürüyüÅ, yol mülâhazası, abdestle gerçekleÅtirilen ilk gerilim ve akordasyon hep birer kıvama erme cehdi sayılabilirler. Ezan, âdeta harem dairesine alınma daveti, ruhumuzun derinliklerinde bizi konsantrasyona hazırlayan ledünnî bir ses ve duygularımız üzerine inip-kalkan bir mızrap gibidir. Her gün tekerrür ettiÄinden kulaklarımız ona alıÅmıŠolsa da, düz mantıÄımız ona karÅı bir kanıksama hissetse de, ezan, her zaman ötelerle aramızdaki tepelerin arkasından tıpkı bir ay gibi birdenbire zuhur eder.. yıldırımlar gibi gürler ve bir anda arzî olan nazarlarımızı semâya çevirir.. ve derken her yanda Åadırvanlar gibi ince ince çaÄlayan, Åelâleler gibi ihtiÅamla coÅan yepyeni ilâhî bir fasıl baÅlar.. ve baÅlar-baÅlamaz da ruhlarımıza dünyanın en enfes, en çarpıcı ve en diriltici mûsıkîsini boÅaltır. Onunla da kalmaz, bizi çaÄrıÅımların atlas iklimine çeker ve gönüllerimize aydınlık çaÄların büyülerini fısıldar. Zaman üstülüÄe açık hayallerimizi, tarihin deÄiÅik dönemeçlerinde kaybettiÄimiz Åeyleri bulup, getirip iâde etmekle coÅturur.. ve her defasında bize taptaze bir demet ses, bir demet Åiir, bir demet âhenk bahÅeder. Biz, ezanı her zaman, bir mûsıkî banyosu alıyormuÅçasına bütün benliÄimizle duyar ve her duyuÅumuzda, bilemediÄimiz bir büyü ile bir baÅka tat, bir baÅka letâfet, bir baÅka hazza uyanırız. Bu duyuÅ ve bu seziŠçok defa bizde, bir sihirli helezonla göklere doÄru yükseliyor veya bir balonla çok yukarıda dolaÅıyormuÅ gibi bir his uyarır. Hele bir de ezan, usûlüne uygun ve vicdanın sesi, soluÄu olarak icrâ ediliyorsa.. göklerin nûra gark olduÄu, ruh-i revân-ı Muhammedî’nin Åehbal açtıÄı ve lisan-ı Ahmedî’nin arz u semâyı çınlattıÄı ezan dakikaları ne nurlu ve hislidir! Ä°nsan o dakikalarda ruhunun derinliklerine inip vicdanını dinleyebilse, ne keÅfedilmedik mânâların içine aktıÄını ve kendi derinliklerinde ne çaÄrıÅımların kaynaÅtıÄını duyacaktır! Her zaman kendini yenileyip kalbî ve rûhî hayatı itibâriyle taze kalabilen canlı vicdanlar, her ezan vaktinde, onun ilk gökten indiÄi dönemin halâvet ve tarâvetini duyar ve minarelerden yükselen sesin içinde peygamberlerin çaÄrılarını dinlerler.. gönlünde meleklerin tekbir, tehlil, Åehadet korosuna erer.. ve âdeta Cibrîl’in dirilten nefeslerini, Ä°srâfil’in hayat veren soluklarını duyar gibi olurlar. Ezanla, namaz dıÅı gerilim ve doyum tamamlanınca, henüz farzla gerçek kurbet enginliklerine açılmadan evvel, ılgıt ılgıt ilâhî rahmet esintilerinin ruhları kuÅatma faslı sayılan ilk nafile namaz ve kametle, o dakikaya kadar adım adım derinleÅtirilen konsantrasyon bir kere daha kontrol edilir; nihâî huzura ait teveccüh ve temkin bir kere daha gözden geçirilir ve miraca yürünüyor gibi namaza yürünür. O âna kadar gönlümüze çarpan, insanî yanlarımızı alarma geçiren ve bizi ebedî mihrabımıza yönlendiren ses, söz ve davranıÅlar, vicdan tellerinde gönlümüze ait hakiki naÄmeleri bulabilmek için bir akort ameliyesi gibidir. Ä°badette asıl ses ise, o biricik mihrap karÅısında, duygu, düÅünce birliÄine ulaÅmıŠve bir imam arkasında elpençe divan durmuÅ; eÄilip saygı ve hürmetini ifade eden, kalkıp Hakk karÅısında temennâ duran; yerlere kapanıp baÅ ve ayaklarını aynı noktada birleÅtirerek Allah’a yürüyen cemaatin müÅterek davranıÅlarıyla baÅlar. Bizler cemaat Åuurunu vicdanlarımızda duyduÄumuz ölçüde, peygamberlerle yaÅanmıŠaydınlık çaÄların bütün güzellik ve cümbüÅünü duyuyor ve hissediyor gibi oluruz. Evet, namazın göklerdeki âhengiyle bütünleÅmiÅ olanlar için imamın arkasındaki her hareket, her söz, insanoÄlu için yitik cennet adına bir hasret ve bir dâussıla sesi verir, bir ümit ve bir vuslat duygusuyla tüllenir. Kendini, namazın mirac buudlu havasına salan hemen herkes için o, cennet dönemlerimizin ve ötedeki cennetlerin nazlı, hülyalı günlerinin fecir tepelerine benzer. Bizler, his dünyamızın vüs’ati ölçüsünde, her namaza duruÅumuzda, cennet güzelliklerinden tâ bizim altın çaÄlarımıza uzanan bütün bir ıÅık kuÅaÄının safvetini, sükûtunu yudumlar ve neÅeyle geriniriz. Bu sayede, dünyanın binbir daÄdaÄasıyla daÄınıklıÄa uÄramıŠzihinlerimiz toparlanır.. ruhlarımız cismâniyetin kasvetli atmosferinden sıyrılır ve gönül dünyamız bir kere daha vuslat mülâhazasıyla köpürür. Her namaz vakti ve her farz edasında olmasa bile, ruh ve gönül erleri hiç olmazsa her gün birkaç kez, ezel ve ebed arası gelir-gider.. sık sık geçmiÅi geleceÄi birden düÅünce menÅurundan geçirir.. ve geçmiÅ gibi görünen zamanın altın dilimlerini, geleceÄin ümitle tüllenen yemyeÅil zümrüt tepeleriyle bir arada temâÅâ eder.. ve baÅkalarının yaÅadıkları hayatla bizim ömürlerimizi aynı anda duyar ve yaÅar, kevser yudumluyor gibi içimizde binbir lezzet ve mutluluÄun hatıralarını buluruz. Tıpkı rüyalarda olduÄu gibi mesafeleri aÅar.. zamanüstü âlemlerde dolaÅır.. fevkalâdeliklerin bütün zevklerini duyar.. duygudan duyguya, fikirden fikire geçer.. her ânı, ayrı bir marifet, ayrı bir muhabbet ve ayrı bir zevk tûfânı içinde geçiririz. (Bu mülâhazalar irfan ufku bu noktaya ulaÅanlar içindir.) Hele bir de ruh ve gönül namazlaÅınca, artık bu nûrânî keyfiyet evirir-çevirir, her zamanki amelimizin yerine kendi âhengini, kendi Åiirini ve kendi semâvîliÄini getirir ikâme eder. Günde birkaç defa, düÅünce ve hülyalarımızı besleyen namaza ait sırlı ve sihirli hareketler, her zaman bizi mâverâîliÄe taÅıyabilecek bir yol ve bir menfez bulur ve gönüllerimize: “Mekânım lâ mekân oldu Bu cismim cümle cân oldu Nazar-ı Hakk ayân oldu Ãzüm mest-i likâ gördümi” (Nesîmî) dedirtir.. ve böylece ibadet, gönüllerde gizlenen, gizlenip kenzen bilinen o ezelî güzellik ve bütün vâridâtların kaynaÄını, buudlara sıÄmayan derinlikleriyle bir kere daha fâŠeder. Bu itibarladır ki, namazın içinde açıktan açıÄa bilinen ve net olarak görünen hususlardan daha çok, azamet ve heybet buÄulu, kemmiyet ve keyfiyetleri aÅan bir his tûfânı ve bir duygu anaforu yaÅanır. Namazda, hep söylenemez Åeyler beyan ufkumuzu sarar.. ifadesi imkânsız hisler ruhumuza garip bir mûsıkî fısıldar.. gündelik lisana sıÄmayan engin duyuÅlar, düÅünüÅler benliÄimizi iÅgal eder.. ve maddî aklın, mücerret mantıÄın sınırlarını aÅan gaybûbet renkli bir fetânet, peygamber çizgisindeki meâdî bir düÅüncenin kapılarını aralar. Bu açıdan da diyebiliriz ki, kulun namazdan daha büyük bir ibadeti ve namaz içinde köpüren tasavvur ve tahayyüllerden daha sıhhatli ve engin bir hali yoktur. Ä°nsan ruhunun, duyuÅ ve seziÅleriyle Åuhud ve vücudu aÅıp gayb noktasına ulaÅtıÄı namaz ufku, onu duyan ruhların bütün hasretlerini, hicranlarını ve dâussılalarını söyler. Aynı zamanda kalbin itmi’nânını, insanî duyguların revh u reyhânını, varlıÄın ezelî serencâmesini, yıldızların yeryüzünü temâÅâsını, göklerin sırlarını, ukbânın ıÅıklarını, cennetin yamaçlarını, yamaçlarda salınan aÄaçlarını, aÄaçların altında her zaman çaÄlayan ırmaklarını söyler.. rükünleriyle söyler, içindeki Kur’an’la söyler, duâlarla söyler; söyler ve söylediklerini yepyeni bir edâ ve üslupla ruhlarımıza kevserler içiriyor gibi tekrarlar… Kıyamdan sonra, kulluÄa kilitli bu sadık bendeler, saf ruhlarının heyecanlarını, müstakîm düÅüncelerinin ra’Åelerini bir kere de rükû kürsüsünden haykırmak isterler. Azamet ve ceberûtun, rahmet ve lütfun halitasından hasıl olan bir duyguyla ve heybete bürünmüŠbir edâ içinde âdeta bir asâ gibi bükülürler.. bükülür ve iliklerine kadar iÅleyen bir kulluk Åuuruyla hep ilâhî azameti mırıldanır ve bir kısım gök sakinlerinin Allah’a yöneliŠüslupları sayılan rükû ile “Hazîratü’l-Kudsiün kapılarını zorlar ve o kapıların aralanması ölçüsünde kendi rûhî âlemlerinin derinliklerine kavuÅurlar. Hacda ve baÅka yolculuklarda, tepelere tırmanılması, tepelerin aÅılıp düzlüklere varılması tekbir, tehlil fasıllarıyla seslendirildiÄi gibi, namaz ünvanı altında ruhun mirac yolculuÄu da, bir bölümden diÄer bölüme geçiÅte hep aynı mübarek duygu ve düÅüncelerle ve hep aynı mübarek kelimelerle ifade edilir. Hemen her rükünde, Allah’a karÅı saygılı olmayı en iyi Åekilde dile getirmek üzere söylenilen tekbirlerle, tahmidlerle ve bu kelimelerin çaÄrıÅtırdıÄı mülâhazalarla yüce divânın kapı tokmaklarına dokunulur; sonra da, bir eÅref saati en mükemmel Åekilde deÄerlendirme dikkat, teyakkuz ve temkiniyle beklemeye geçilir; geçilir ve avını bekleyen bir kedi hassasiyeti, bir örümcek sabrıyla ilâhî vâridât ve tecelliler avlanmaya çalıÅılır. Namazda rükû, kıyamdan bir adım daha ileride üzerimize nefehâtını salar, ruhlarımıza hayattan daha güzel, cismânî zevklerden daha enfes ve bu sınırlı dünyada gerçekleÅtirilmesi imkânsız bir rüyadan, hem de tasavvur edemeyeceÄimiz ölçüde bir rüyadan neler neler fısıldar. Gönüllerimize, istediÄimiz, beklediÄimiz nesnelerin ötesinde zümrütten günler, saatler ve dakikalar vaadeder. Zaten, hepimiz biraz da ümitlerimizin, mefkûrelerimizin, hülyalarımızın, beklentilerimizin çocukları deÄil miyiz? Hemen hepimiz, bugünkü tersliklerle hırpalanıp da gerçeÄe uyanınca, içinde bulunduÄumuz zamanı aÅar ve ileride elde edeceÄimiz hayat ve saadetin ümidiyle “gelecek zamani der ve tebessümlerle cennetin yamaçlarını süzeriz. Rükû, Hakk karÅısında iki büklüm olma mânâsındaki buuduyla, bütün kaddi bükülmüÅlerden bir ses alır; yer yer “Rabbim bana zarar dokundui, zaman zaman da “DaÄınıklık ve tasamı sadece sana açıyorumi der ve bize hayat ırmaÄından bir çaÄlayıÅ, Yusuf ilinden de bir gömlek kokusu duyurur.. duyurur, hep hakikatlerin ötesinden gelecek hârikulâdeliklerin zuhur edeceÄi neÅesiyle bizleri coÅturur. Hem öyle bir coÅturur ki, benliÄimizden fıÅkıran bir hamd ü senâ tûfânıyla belimizi doÄrultur ve O’na, bir ara fasıl minneti daha sunarız. Bu kısacık ayakta duruÅ, ilkinden farklı ve ayrı bir Hakk’a yürüme limanıdır. Bu nurlu limanda kıyamı, kıraati, rükû tesbihlerini, bir kere daha gönlümüzün derinliklerinden geçirir; hislerimizin sınırsızlıÄını, hayallerimizin sonsuzluÄunu, bu kısacık tevakkuf içine sıkıÅtırarak duymaya çalıÅır ve bütün his gücümüzü vâridât avlamak üzere seferber eder ve yakaladıÄımız “kenz-i mahfîi tayflarıyla kendimizi daha engin ve kurbet renkli bir yeni duyuŠçaÄlayanına salıveririz. Namazı rükûda duyup kıyamda dinleyenlerin nasıl bir haz ve lezzete erdiklerini, nasıl bir haÅyet ve saygıyla kıvrandıklarını, nasıl bir ümitle gerilip nasıl bir korkuyla ürperdiklerini kestirmek zordur. Bu duyuÅ, bu dinleyiÅ, vuslata atılan adımların en ciddilerinden ilki, secde de bunun ikincisidir. Secde, namazın içindeki mevhibe ve vâridâtın Åükür zemini, erimiÅ gönüllerin kulluk kalıbına tam olarak döküldükleri mehâbet potası, duâlarla Hakk’ın kabulü, ortasında iki nokta arasındaki doÄru çizgi ve bulunup bilinecek, bilinip sevilecek Zât’a karÅı duyguların, düÅüncelerin visâl koyu ve buluÅma arsasıdır. Bizler, gerçek konumu içinde secdeyi duyup dinledikçe, imandan, Ä°slâm’dan, ihsandan süzülmüŠbir usârenin, namazlarımızın kıyam, rükû ve kavmesinden geçerek gönüllerimizin zümrüt tepelerine aktıÄını hissederiz. Secdede baÅ ve ayaklarımızı aynı noktada birleÅtirerek yusyuvarlak hâle gelir; bir yay gibi gerilir; bir ses, bir soluk olur inler ve ümitlerimizin ameller önündeki herÅeye yeten enginliÄini, rahmetin herÅeye sebkat eden öndeliÄini imanımızla birleÅtirir, bütünleÅtirir; bir ucu dünyada bir ucu ukbâda âdeta bir gökkuÅaÄına benzeyen bu alâim-i semâ altından geçmek sûretiyle tâliimizi deÄiÅtirmeye çalıÅırız. Ä°nsan, secdedeki duyuÅ ve seziÅlerin kendisini yükseltmiÅ bulunduÄu bahtının zirvesinden bakıp gerçeÄi temâÅâ ettiÄi bu noktada, kalbinin dilini kullanarak, hislerinin bütün kelimelerini ortaya dökerek, dünyayı biraz âhirete doÄru yönlendirip, öteleri de biraz ruh dünyasının içine aksettirerek kulluÄunun destanını okuyor gibi bir mazhariyeti duyabilir, yaÅayabilir. Evet onun, kulluk Åuuruyla coÅan duâları, Allah’ın rahmet ve lütuf çaÄlayanlarıyla karÅılaÅıp birbirinin içine akıp da duâ ve icabet buluÅunca, duygularımız cennet hayatı gibi güzel, vuslat gibi engin çaÄlamaya baÅlar. Anlayanlar için bu güzelliklerin tadı o kadar keskin, Åivesi o kadar büyüleyicidir ki, onu bir kere duyup yaÅayanlar bu nimetlere ve nimet sahibine nasıl Åükredeceklerini bilemezler. BaÅı yerde ve ıÅıktan bir helezonla en ulaÅılmaz zirvelere tırmanıp ve semâvî seyahatle Hakk’a yakınlıÄı derinleÅtiren bir kurbet eri, “Hazîratü’l-Kudsie ermiÅ olma his, Åuur ve mahmurluÄuyla vuslatını bir baÅka buudla daha da renklendirmek üzere Hakk’a tazim ve tekrimini arzederek saygıyla baÅını kaldırır ve huzurda bulunmanın bütün âdâbıyla “et-tahiyyât…i diyerek vecde gelir ve artık bir yeryüzü varlıÄı deÄilmiÅçesine tabiatüstü bir hal, bir mânâ ve bir büyüye bürünür. Ãyle ki, bu engin hazlarla coÅan namaz kahramanı, doyma bilmeyen bir hisle, kemmiyet ve keyfiyet sınırlarının üstünde, niyetle derinleÅtirip sonsuzlaÅtırdıÄı; yakîniyle Hakk’la irtibatlandırıp hulûsuyla ebedîleÅtirdiÄi, mal, can ve bütün ilâhî mevhibeler adına Hakk’a karÅı minnet borcunu edâya yönelir; gönlünün bütün duyarlılıÄıyla Allah’ı anar ve inler.. Nebî’yi yâdeder, içi inÅirahla dolar.. kendisiyle aynı mutluluÄu paylaÅan insanları düÅünür, hayır duâlarıyla gürler.. ve tekbirlerle baÅlattıÄı bu mirac yolculuÄunu, dinin temeli sayılan Åehâdetlerle noktalar… Namaza alıÅmıŠve onunla beslenen insanlar, ona hiçbir zaman doymazlar. Doymak Åöyle dursun, her namaz bitiminde “daha yok mu? der, nafileden nafileye koÅar; duhâ ile güneÅ gibi yükselir, evvâbinle gidip kurbet tokmaÄına dokunur, teheccüdle berzah karanlıklarına ıÅıklar gönderir ve ömrünü âdeta ibadet atkıları üzerinde bir dantela gibi örmeye çalıÅır ve kat’iyen içinde yaÅadıÄı nurlardan, ruhunu saran mânâlardan ayrılmak istemez.. istemez ve hep ibadetin vaadettiÄi güzelliklere koÅar. Kaynak: Yeseren Düsünceler / M. Fethullah Gülen