Ali Demirel
İffet, çirkin söz ve fiillerden uzak kalma, hayâ ve edep dairesinde bulunma, doğruluk, dürüstlük ve ahlaki değerlere bağlılık üzere yaşama gibi anlamlara geliyor.
Mana büyüklerimiz meşru dairedeki zevk ve lezzetlere karşı istekli davranmanın yanı sıra, gayr-i meşru arzu ve isteklere iradî olarak kapalı kalma tavrını da “iffet” kelimesiyle ifade ediyorlar.
İffetli bir insan, göz, kulak, el, ayak gibi bütün azaların helal dairedeki lezzetleriyle yetinmesini bilmeli, hiçbir şekilde ve hiçbir yolla haram işlememeli, mekruh işlerden uzak durmalı, izzet ve haysiyetine dokunacak durumlardan da sakınmalıdır.
Peki, iffetimizi korumak için nelere dikkat etmeliyiz?
CAN SIKINTISI, İFFETSİZLİK SEBEBİ OLMAMALI
Can sıkıntısı genellikle, kalbin tatminsizliğinden, Allah ve Resulü ile münasebet kurulamayışından, ibadetlere bağlı olamamaktan, arkadaşsızlıktan, okuma ve tefekkür adına boş bulunmaktan, meşguliyetsizlikten, hizmet etmemekten kaynaklanır. Bu durumda, şeytan insanı savunmasız bulup zehirli oklarını yönlendirecektir. O yüzden günahların seylâp (sel) halinde aktığı mekânlardan, zaruri bir durum olmadığı sürece uzak kalmaya dikkat etmeli.
KİŞİ ÖLÜMÜ ÇOKÇA HATIRLAMALI
Kâinatın Efendisi (sas), ölümü çokça hatırlamamızı istiyor.
(Tirmizi, Kıyame, 26) İnsan, ölümün hakikatine inandığı gibi, onu his,
duygu ve aklına nakşederek, hayal ve düşünce dünyasına da hâkim kılarsa
dünya ve ahirete bakışı ve davranışları farklılaşır.
Ölüm düşüncesi, insanın manevi damarlarında meydana gelebilecek
ülfet ve vesveseyle birlikte, şeytanın süslü gösterdiği günah virüsünün
ve benzeri mikropların en azından tesirlerini ve zararlarını giderecek
bir antikor gibidir.
“Madem öleceğim ve öldükten sonra da hesaba çekileceğim; öyleyse, şu fani dünyanın elemli lezzetlerine kapılıp, günah işlemenin, hayâsızlığın ne manası var? Helal daire varken niye harama gideyim? Niçin iffetsizliğe adım atayım?” düşüncesi içinde ölüm, bir yönüyle güçlü bir vazgeçirici, bir yönüyle de coşturucu bir tesire sahiptir.
METAFİZİK GERİLİMİ ARTIRICI KİTAPLAR OKUMALI
Her mümin, metafizik gerilimini muhafaza edici, kendisini günah ve günah ortamlarına karşı koruyucu mahiyette yazılmış, iman ve ümit tüten eserler okumalı. Bu okumalar düzenli olmalı. Hatta aynı duygu ve düşünceyi paylaşan insanların bir araya gelip de bu okumaları müzakere şeklinde yapmaları istifadeyi artırır.
YALNIZ KALMAMALI İYİ ARKADAŞLAR EDİNMELİ
Şeytanın zihne ve hayale attığı her kötü düşünce, yalnızlık ve can sıkıntısı toprağında boy atıp gelişecek bir çekirdek gibidir. Fikir, gönül ve ruhunu kötülük ve günah çekirdeklerinin doldurduğu bir insanda, bu çekirdeklerin er-geç iç zorlamalarla dal budak halinde dışarı taşarak, günah meyvelerini vermemesi imkânsız denecek derecede zordur. O yüzden yalnız kalmaktan mümkün olduğunca uzak durulmalı.
Bazı zamanlar kendi kalbimiz ve gücümüz bizi canlı ve diri tutmaya yetmeyebilir. Bakışlarımız buğulanıp, sinelerimizi sis ve duman sarabilir; kalbimiz katılaşıp, aşk ve heyecanımız, günlük işler ve bu çok renkli hayat içinde kaybolmaya, erimeye yüz tutabilir. Ama güzel bir arkadaş grubumuz olsa, o zaman diğer iki şevkli ve canlı arkadaşımızdan hiç olmazsa birinin huzur iklimine misafir olur, onun rahmet oluğundan beslenir, onun esintileriyle serinler ve o hava ve atmosfer içinde aşk ve şevk teneffüs edebiliriz.
HAFTALIK DÜZENLİ MANEVİ BESLENME GÜNÜMÜZ OLMALI
“İlmiyle amil olmak” diye bir tabir vardır. Bu ifadeyi bilgilerini hayata taşıyan ve çevresine örnek olan insanlar için kullanırız. Böylesi insanların nasihatlerini dinlemek, ülfetimizin dağılması, kalbimizin yumuşaması ve şeytanın vesveselerine karşı koyabilmemiz adına koruyucu ve besleyici çaredir.
İnsan, yer yer içinde oluşan aysberglerin eritilmesine muhtaç olduğu gibi, manevi gıdasızlığını giderecek, manevi süt akıtan çeşmelere de şiddetli bir arzu ve istek duyar. Kur’an, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’e (sas) pek çok defa “Anlat” der ve O İki Cihan Güneşi de, “Din nasihattir” (Müslim, İman, 95) buyurur.
Bir yanda, çatlama noktasına kadar “anlatma” talim edilirken, diğer yanda da yine hadisin ifadesiyle “Ya öğreten ya öğrenen ya da dinleyen ol; dördüncüsü olma!” (Mecmeu’z-Zevâid, 1/122) tavsiyesinde bulunularak, iki uç adeta bir noktada birleştirilmekte ve dikkat nazarları, yerinde anlatmaya, yerinde de dinlemeye çekilmektedir.
O halde insanın, yüreğini coşturup yumuşatacak, içindeki kararmış his ve duyguların kirini, pasını giderecek, onun ebedi âlemlere şevkini kamçılayacak, dinî ve ilmî meselelerle fikir dünyasını aydınlatacak kişileri dinlemesi ekmek kadar, hava kadar mühim bir ihtiyaçtır.
BOŞ KALMAMALI BİR VAZİFE ALMALI
Meşguliyetsiz insan, günahlara açık bir hayat yaşar, dolayısıyla da şeytana fırsat vermiş olur. Bu sebeple boş durmamalı ve bizi daima gerilim, coşkunluk, tazelik içinde tutan uğraşların peşinde olmalıyız.
İşleyen demir pas tutmaz; sürekli hareket eden, durmadan hak ve hakikati duyurma adına koşturan bir insanın aynı zamanda hem bedeninde, hem de ruhunda bir zindelik, bir neşe olur, rızkı bereketlenir, aile yuvası da cennet köşelerinden bir köşe haline gelir. O yüzden hayır adına mutlaka bir vazife almalı. Bunun dışında spor, koleksiyon, satranç, bahçe işleri, maket yapımı vb. gibi hobiler de edinebiliriz.
UYGUNSUZ ORTAMLARDAN UZAK DURULMALI
İffetsizliğe bulaşmamak için tahrik edici ortamlardan, cinselliği teşvik eden yayınlardan, özendirici hayal, bakış, konuşma gibi eylemlerden uzak durulmalı. İnternette, gazete ve dergilerde, televizyonlarda, kafelerde bizi günaha çağırıcı durumlardan kaçınmalı.
Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz bu türlü ortamları daha da çoğaltabiliriz. Rabbimiz bize bir irade vermiş. Bu irademizi hayır istikametinde kullanmalı, bizi günaha davet edici atmosferden fersah fersah uzak olmalıyız.
HER GÜNAHTAN SONRA BİR İYİLİK YAPILMALI
Her günahtan sonra bir iyilik yapma Peygamber tavsiyesidir. Nebiler Serveri (sas), “Bir günah işledikten sonra tövbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer.” (et-Tergib ve’t-Terhib, 4/106) buyurmaktadır.
O yüzden iffetsizlik gayyasına düşen bir mümin, bol bol sadaka vermeli, mümin kardeşlerinin hayrına olacak işlerle meşgul olmalıdır.
Yazının orijinalini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz
https://www.yeniailem.com/mesru-dairede-yasama-sanati-iffet/