Misafir Kalemler Kader ırmağı: Meriç Hizmetten30/07/20190906 Görüntüleme Ä°nsanların kaderleri olduÄu gibi ırmakların da vardır kaderi. Kimi zaman durgun bir keder ırmaÄı olmak düÅmüÅtür bahtıma. Kimi zamansa bahtım coÅkun akan gümrah bir ırmak olmuÅtur benim. Bir kolum Ardaâya uzanır. Bir yanım Tuncaâya yaslanır. Mısır nasıl ki hediyesi idiyse Nilâin. Ben de öyle hediyeyim doÄduÄum ve döküldüÄüm topraklara. Orpheusâun lirâini eline alıp da çalmaya baÅladıÄında daÄlar, taÅlar, kuÅlar ve aÄaçların o sesi dinlediÄini gören de benim. Eurydikeânin aÅkından kesilen baÅının ırmaÄımın üstüne düÅen varlıÄıyla, korkuya kapılıp. Ä°lk kez o an içinin yangınlarını tutamayıp, taÅan da benim. HırçınlıÄımla bilinirim. Asırlardır akmaya alıÅmıŠyazgım ve çok hayatlar görmüŠpek çok ölüme Åahit olmuÅ gözlerimle ben aynı ırmaktım. Ama benden geçenler aynı insanlar deÄildi. Aceleleri vardı belli ki. Birinden, bir yerden kaçıyor gibi korkuluydular. Gece karanlık. Onlar, ay ıÅıÄının Åavkındaydılar. Merak edip ırmak gözlerimi kocaman açıp baktım. Yanlarında küçük bir çanta kimilerinin. Kimilerinin çantası sırtlarında. Ãstlerinde can yeleÄi yok. Canları avucumda. Onların haberi yok. Bir ıÅık, bir karanlık, biraz soÄuk, biraz su. Irmak, gecelerin uykusuzu. Bir ırmak ne denli uyanıksa o kadar uyanıktım. ÅaÅkındım. Bu insanlar kimdi? Bir anneyi seçtim içlerinden. Sırtına baÄlamıÅtı bebeÄini. Elinden tutuyordu bir diÄerini. Yanındaki adam, eÅi olmalıydı. EndiÅeliydi gözleri. Bir, iki, üç, dört derken, sayıları arttı. Bir minicik botta Åu kadar kiÅi karÅıya geçme umudundaydı. Meriçâtim ben. Bana güven olur muydu hiç? AlıÅkındım. Göçenlere, ardına baka baka gidenlere. Birinden bir Åeyden kaçana alıÅkındı bahtım benim. Ama bu Åartlarda, bu mevsimde, geçit verir miyim? Bilemedim. Her birinin üstünde günlerin uykusuzluÄu. Her biri çok evvel adı konulmuÅ bir hicretin yolcusu. Dudakları kıpırdıyor her birinin. Bir el çekiyor dikkatimi. Minicik bir el. Pamuk gibi. Annesinin örtüsüne tutunmuÅ sımsıkı. Korktukça daha sıkı sarılıyor. Annesi baÄrına öyle bir basıyor ki, benim içim yanıyor. Annesinin elinden tuttuÄu diÄer yavru âÃÅüdüm anne.â diyor. âDonuyorum, ne olur evimize dönelim!â HEPSÄ° ÃRKEK, HEPSÄ° ENDÄ°ÅELİ⦠Ayaklarının, üstlerinin baÅlarının ıslanmasına aldırmadan küçük dünyalarını sıÄdırdıkları yüklerin aÄırlıÄıyla, bindiler bir bir derme çatma ÅiÅme bota. 4 kiÅilikti bot. Onlar 16 kiÅiydi. 16 can, 16 nefes, 16 sürgün kalbiydi. Gecenin karanlıÄında yol almaya baÅladılar. Hepsi ürkek, hepsi endiÅeli hepsi dokunsan aÄlayacaktılar. Ãocuklar vardı; 9 aylık Nurbanu, 2,5 yaÅındaki abisi Burhan, bir de Yusuf yüzlü bir Yusuf oÄlan. Ãstlerine can yeleÄi giymelerine dahi izin vermeden yolculuk baÅlayıverdi. Yavruların annelerinin sinesine daha bir yaklaÅtıklarını gördüm o anda. Annelerin yavrularını- canlarından bir parçayı- bir elmas kolye gibi nasıl taÅıdıklarını. Nasıl sarıldıklarını sonra. Kokladıklarını. Utanmasam ve ırmak olduÄumu unutmasam koyuverecektim gözyaÅlarımı. Sakladım. Gidenlerin ardından ben de bakakaldım. Irmaktım elbet ama benim de bir yüreÄim vardı. Irmak gözlerimle deÄil anne yüreÄiyle baktım her birine. âAh, dedim ne olur dönün geriye. Bu bot bu yükü taÅımaz. TaÅısa da fazla dayanmaz, ne olur dönün geri. Sesim karanlık sularda yitip gitti. Ama sanki biri duydu beni. Ä°sminin Gülfem olduÄunu duymuÅtum. Evet. Ä°Åte o sanki beni iÅitmiÅ gibi, kucaÄındaki Nurbanuâya öyle bir sarıldı. Derin karanlık sulara öyle endiÅeli gözlerle baktı ki. Gülfem, dedim ismi güzelim. Sımsıkı tut yavrunu, bırakma. BaÅına gelecek olanlara hazırlıklı deÄilsin ama sen sakın, korkuya kapılma. âÃÅÃDÃN Mà BEBEÄÄ°Mâ Bir an içinde oldu bitti her Åey. Beklenmedik bir anda bot su almaya baÅladı, kısa süre içinde alabora olup battı. Gülfem kucaÄındaki bebekle dondurucu soÄuktaki sulara düÅüverince, âBurhanâ dedi önce. âYavrum!â âGökhan beni duyuyor musun?â diye seslendi eÅine. Ses yoktu. Babasının kucaÄındaki minik Burhan suya bir batıp bir çıkıyordu. Bir el hareketiyle kavradı yavrusunu Gülfem. Islak saçlarından su damlıyordu cennet güzeli Burhanâın. Su yutmuÅtu, ama yaÅıyordu. âÃÅüdün mü bebeÄim, çok mu üÅüdün.â dedi sımsıkı sarıldı son kez sarılır gibi. Bir kucaÄında Nurbanu, diÄer kucaÄında kızının minik abisi. Artık göremediÄi ve dakikalar önce vefat eden kocası için ıslak gözlerinden tertemiz yaÅlar döküldü. Hıçkıramadı. Haykıramadı. Botta bir can pazarı yaÅanmıÅ, bir anne bebeÄi ile kaybolup gitmiÅ, bir baba kızına sesleniyordu boÅlukta. 16 kiÅiden 9 kiÅi kalmıÅlardı. Batan bota tutunmuÅ, her Åeyin sahibine yalvarmıÅlardı. Gülfem, âBurhanâ dedi âOÄlum, aç gözlerini. Seni Yaradanâa kurban olayım annem, ne olur aç gözlerini. Nefes al yavrum!â Burhan çok su yutmuÅ annesinin yorulan kollarında suya batıp çıkmıÅ, çok üÅümüÅtü. Hipotermi yaÅıyordu. âAllahâım!â dedi, âNe olur evlatlarımı bana baÄıÅla. Esirge onları, eÅimin yokluÄunu onlarla doldurayım ne olur. Ey Rabbim! Onları annelerine baÄıÅla!â Haykırdı ve yalvardı. Nurbanuânun aÄzında bir kırmızılık. Kan sızıyordu yavrunun aÄzından. Yorulan kollarını, donduran soÄuk suyu, karanlıÄı, yalnızlıÄı, bir baÅına kalmıÅlıÄı unuttu Gülfem. Kim olduÄunu, kimden kaçıp, nereye gittiÄini de unuttu. Bir tek unutmadı anneliÄini Allah Åahit. Ezel yazgısında bir kadına yazılabilecek en acı kaderlerden birini yaÅıyor olsa da unutmadı ve yavrularının ölmek üzere olduÄunu anladıÄı o anda avazı çıktıÄı kadar baÄırdı. âÄ°mdatâ dedi, âÄ°mdaaat! Kurtarın yavrularımı. Åu daha aÄzı süt kokan, pembe rüyalarından ıslak bir botta uyanan, bir tek anneciÄinin göÄsünde huzur bulan Nurbanuâmu kurtarın. Ne olur kurtarın.â dedi, âBurhanıâmı. Dalgalı saçlı, ceylan gözlü, meraklı bakıÅlı yavrumu kurtarın! Ãlüyorlar.â dedi. Ãlüyorum diyemedi⦠1 saatin ardından gelebilmiÅti Sahil Güvenlik. Bir balıkçı teknesi sesi duymuÅ ve yaklaÅmıÅtı. Gülfem hiç konuÅmuyor, titriyordu sadece. KucaÄında iki bebeÄi. Artık hareketsiz ve nefessizdi. Åimdi üÅümüyor, soÄuk suda donmuyor, acıkmıyorlardı. Anneleri kollarındaki yavruları bıraktı balıkçı teknesine. YüreÄine bir aÄırlık gelip oturmuÅtu. Gözlerini boÅluÄa dikmiÅ ve susmuÅtu. Åoktaydı belli ki. YaÅadıklarına inanamıyordu. Daha az evvel, karÅı kıyıya geçince ne yapıp, nasıl davranacaklarını konuÅmamıÅlar mıydı eÅiyle? Birkaç saat evvel anne sütü alan minicik bebeÄinin doyurmamıÅ, uykum geldi anne diye aÄlayan oÄlunu kucaÄında uyutmamıŠmıydı? Hayal miydi tüm bu yaÅananlar, botun alabora olması kötü bir rüyadan mı ibaretti? Ya o sesler, çıÄlıklar, eÅinin yüzünü son defa gördüÄü o an. Babasının kucaÄından suya düÅen Burhanâı bir hamlede eÅinin ellerinden kurtarıÅı. Ve Åimdi bir balıkçı teknesinde yan yana yatan Åu yavrular. Az evvel kollarındaki kendi yavruları mıydı? Böyle olur mu, üÅüyecekler deyip üstüne bir battaniye atmalıydı. IslanmıŠsaçlarını kurutmalı, onları ısıtmalıydı. ONLAR CENNET ZAMANINDAYDI Neden sonra hatırladı. Onlar artık cennet zamanındaydı. Karanlık, daÄdaÄalı bir gecede, bir küçük bottan suya düÅünce kaybetmiÅti çok iyi yüzme bildiÄi halde eÅini. KucaÄında sımsıkı tuttuÄu bebeklerini de yitirmiÅti. Bir tek aklını yitirmemiÅti sanki. Varı yoÄu, yavruları gitmiÅti. Ãnce sarsıldı bu bilgiyle. Sonra hıçkıra hıçkıra aÄlamaya baÅladı. Gökyüzüne baktı. Suya baktı. Demek, annelik serüveni bu kadardı. âAllahâım!â dedi acıyla ve ızdırapla. âBenden sonra yanmasın ciÄeri böyle hiçbir annenin. Ve annesiz kalmasın ciÄerpareler. Emaneti veren sen, alan da senken, kimi kime Åikâyet ederim ben? Sabrını ver Allahâım. Eksiltme yavrularımın kokularını burnumdan. Sesi kulaklarımda ölene dek çınlasın. Lütfen Allahâım bundan sonra bu nehirde böyle bir acı yaÅanmasın. Ben Meriç. Hırçın ve asi ırmak. DeÄil mi ki bu acıyı gördü gözlerim ve duydu kulaklarım bir annenin feryadını. Bundan böyle Keder IrmaÄıâdır adım ve ismim anılınca daima, emanetlerini koyu karanlık bir gecede, baÄrımda, suların içinde sahibine teslim eden gül yüzlü Gülfemâi de hatırlayın. Kaynak: Yeniailem-Dilasa Betül