Kürsü Hikmet Parıltıları veya Felsefenin Bencesi Egeli15/02/20200268 Görüntüleme Cumhura muhafelet hatadır. Ancak cumhur, cumhur olduÄu zaman bu hüküm doÄru ise de, aksine, muvafakat hatadır. Mühendislerin bir hasta hakkındaki görüÅlerine muhalefet eden hata etmiÅ sayılmayacaÄı gibi, inÅaat hesaplarında doktorların görüÅlerini almamak da hata sayılmaz. Ãcizlik, sadece kuvvetsizlik ve iktidarsızlık demek deÄildir. Nice kuvvetli ve istidatlı kimseler vardır ki, deÄerlendirilip istifade edilmediÄinden, âciz konumundadırlar. IÅıÄı kendinden olanların ziyaları zulmetlerle söndürülemediÄi gibi, bir baÅka ziya ile de maÄlup edilemez. Böyle bir ıÅık kaynaÄı, tabiî ömrü içinde her Åeye raÄmen par par yanar ve aydınlatır. Akıl, imanla kendini bezeyemeyenler için iz’aç edici bir alettir. Sadece görüp öyle yapan, bilip yapan kadar muvaffak olamadıÄı gibi, bilip yapan da, vicdanında duyup yapan kadar muvaffak olamaz. Yalnız parasızlık deÄil, ilimsizlik, düÅüncesizlik, hünersizlik de birer fakirliktir. Bu itibarla, ilimsiz, fikirsiz, hünersiz zenginler de bir çeÅit fakir sayılırlar. Bazen gözlükler gözün ve her zaman göz aklın, akıl basiretin, basiret vicdanın, vicdan da ruhun müÅâhede menfezi ve görme vasıtasıdır. Tımarhanede en acınacak olan insan, akıllı insandır. Deli bizim içimize girse, acınacak hâle gelir. Herkes deli ama, cinnet keyfiyeti farklı. Ä°nsanlık bir aÄaçtır; milletler de onun dalları.. Åiddetli rüzgârlara benzeyen hâdiseler, Åiddetleri ölçüsünde onları birbirine vurdurur ve çarpıÅtırır. Tabiî, zararı da aÄaç çeker. “Herkes, ne ederse kendisine eder”in mânâsı da bu olsa gerek. Geceler, insanın inkiÅâf edip geliÅmesine ve insanlıÄın mutluluk ve saadetinin hazırlanmasına açılmıŠmeydanlar gibidir. Yüksek fikir ve yüksek eserler, hep o karanlık döl yataÄında geliÅmiÅ ve insanlıÄın istifadesine arz edilmiÅlerdir. Hemen her zaman gökler ötesi yolculuÄa çaÄrılanlar, seher vakti yollara dökülenler arasından seçilmiÅtir. Mide, hazm olunmayan ve iÅe yaramayan gıdaları dıÅarı atar, sonra da onların yüzüne tükürür. Faydasız insanlara da zaman ve tarih aynı Åeyi yapar. Pas, demirin; kurÅun, elmasın; sefahet de, ruhun düÅmanıdır. Bugün olmasa da yarın mutlaka, onu çürütür ve mahveder. Her sarı, altın; her parlayan, ıÅık; her akan, su deÄildir… Her sel, vücuduna ehemmiyet verilmeyen minik damlacıklardan meydana gelir ve mukavemet edilemeyecek bir seviyeye ulaÅır. Toplumların bünyeleri de, her zaman bu türlü sellere açıktır; bazen olur ki bu seller, önlerinde “set” olmak isteyenleri de sürükler-götürür. Görgüsüzlere ilim ve hakikat anlatmak, delilerle uÄraÅmak kadar zor olsa da, irÅad erleri bu vazifeyi seve seve yapmalıdırlar. Belanın en tehlikelisi, yüze gülerek gelenidir. Ãıplak hakikatleri herkes aynı seviyede anlayamadıÄından, tecrit yolu terkedilerek, teÅhis ve temsil yolu seçilmiÅtir. Åikayet, hep zamandan ve mekândan olur. Oysaki, asıl mücrim cehalettir. Zaman ve felek masum; insan ise, çok nankör ve çok câhildir. Vatan, orman deÄil, bir bahçedir. Onun tanziminde meyveli fidanların ve çiçeklerin çoÄaltılmasına ihtiyaç vardır. Bahçeyi ayrık otlarının iÅgaline terkedip, sonra da, “Ah felek!” deyip Åikayette bulunana bilmem ki ne demeli..!? Nice güneÅli, çimenli, çiçekli, pırıl pırıl yollar vardır ki, gider, öldüren çöllere ulaÅır. Ve nice dikenli sarp patikalar da vardır ki, gider, Sırat’ın Cennet yakasıyla kavÅaklaÅır. En büyük hikmetlerden biri, “Ä°nsan, dilinin altında saklıdır.” sözü olsa gerek… Bence, bundan daha büyüÄü de, “Dost istersen, Allah yeter; arkadaÅ istersen, Kur’ân” sözüdür. Ä°nsanlar, idraki ve idrak olunanı bilirler ama, idrak edeni bilemezler. Bilen ruhtur, akıl vasıta; gören ruhtur, göz vasıta… Hareket, aklî veya tabiî sâikler neticesinde meydana geliyorsa hayvânî; irâdî ve vicdânî sâiklere dayanıyorsa, o zaman da ruhî ve insânîdir. Yokluk, korkunç bir hiçtir. Hiçlik, öyle sonsuz ve baÅdöndürücü bir sahadır ki, onda varlıÄı gösterir bir zerre bile bulmak mümkün deÄildir. Åimdi dindara “mutaassıp” diyorlar. Taassup, bâtılda asabiyet gösterip, körü körüne ısrar etmektir. Hakta ısrar bir fazilettir ve mü’minin bu davranıÅı da kat’iyen taassup deÄildir. Ä°lâhî vâridâta dayanmayan felsefe, düÅüncenin falsosudur. Gerçek felsefe, ancak ve ancak Allah’ın insanı hikmete uyarması ile meydana gelen bir ruh ve düÅünce çilesidir.