Gurbetin Çocukları | Ercan Kargılı

Yazar Editör

Ülkelerinden ve kültürlerinden uzakta doğdular. Kilisenin hastanelerinden birinde dünyaya gözlerini açtılar.

Doğdukları yerde misafir oldular. Böylece vatanlarından, kültürlerinden ve akrabalarından uzakta bir hayata başladılar.

Üç dört yaşlarında geldiklerinde kreşe gittiler. Kreşteki dünya çok değişikti onlar için. Dillerini bilmedikleri arkadaşları ve öğretmenleri vardı. Bu yabancılar da nerden gelmişti buraya? Yoksa onlar mı yabancıydı bu ülkede? Endişeyle etrafa bakmaya başladılar.

Türkçeyi yeni konuşmayı öğrenmişlerdi ama onların konuştuğu dili anlayan yoktu ki..

Arkadaşlarıyla konuşamıyorlardı, sorulanlara cevap da veremiyorlardı. Belli ki yabancı olan kendileriydi..

Bu dünya kendi dünyalarına yabancıydı. Öğretmenleri de arkadaşları da çevresindekilerden farklıydı. Galiba bu durum çocukların dünyasında sözün bittiği yerdi. “Benim ne işim var burada? Bunlar da kim?” “Burası neresi” dercesine başladılar ağlamaya..

İlk defa orada Avrupalı’larla tanıştılar. Kendilerini teselli eden öğretmenlerinin sıcaklığını da orada hissettiler. Öğretmenleri onları şefkatle teselli etti. Bir süre sonra da alıştılar kreşlere.

Ama yabancı olduklarını ruhlarının ta derinliklerine kadar yine orada hissettiler.

Seneler birbirini kovalamaya, okul yılları hızla geçmeye başladı. Meslek yapıp para kazanma imkanı olanlar hemen işe girdiler. Kazandıkları ilk parayla güzel bir araba alıp Türkiye’ye gitmeyi hayal ettiler. Türkiye’de çok para harcayıp döndüklerinde, ekonomilerini düzeltmek için daha çok çalıştılar. Nice zeki ve kabiliyetli çocuklar, biran önce para kazanmak için üniversitede okumayı ve kariyer yapmayı feda ederek ağır işlerde çalışan işçiler oldular.

Bu neden böyle diye sormayın. Onların bilinçaltına yüklenen ”Hayat modeli” böyleydi. büyükleri öğretmişti onlara bu hayatı. Gurbet çocuklarının babaları çok para kazanmışlardı ama o parayı en az kullananlar da yine onlardı. Birçoklarına göre gurbet para kazanmak için mecburen durulması gereken bir yerdi. Bu yüzden de otuz-kırk yıl kaldılar da yinede alışamadılar gurbete. Avrupa’nın en parlak dönemlerinde varlık içinde yokluğu yaşadılar. Bir kısmı her türlü imkanın olduğu, refah ve demokrasinin beşiği olan ülkelerde yaşamaya alışamayıp döndüler memleketlerine, arkalarında gözü yaşlı nesilleri bırakarak..

Aileler de suçlu değildi. Hem yokluktan gelmiş hemde ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Kimse de yol göstermemişti onlara. Avrupa’da yalnız kalmışlardı. Kimbilir belki de kader onlara bu nesli buralara taşıma vazifesini vermişti. Onu da yerine getirdiler zaten.

Gurbetin çocukları baba oldular ama atalarının yaşam felsefesi miras olarak onlara kaldı. Dar bir alana sıkışıp kaldılar. Avrupanın marka şehirlerinde Anadolunun bir kasabasında yaşar gibi yaşadılar. Memleketten diye evlilikler yaptılar, ancak kültür farklılıklarından dolayı evli bile kalamadılar.

Kısacası gurbetin çocukları hem vatanlarından uzakta, hem sahipsiz, hem de iki kültür arasında kaldılar. Türkiye’de Almancı, Avrupa’da yabancı oldular ama bir türlü kendileri olamadılar.

Babaları onların gelecekleri için gerekli olan maddi imkanları Türkiye’de holding’lere, binalara ve bilinçsiz yatırımlara harcadı. Bir çoğu da çocukların eğitim ve gelişiminden kısarak para biriktirdi, ancak o paralar da kimseye yar olmadı.

Keşke onlara ‘Kendinizi misafir olarak da görüp de iki dünya arasında kalmayın! Siz gurbette değilsiniz, burası sizin ikinci vatanınız. Hem gurbet; Allah’tan uzak olmaktır.’ diye gurbette bulunmanın tesadüf olmadığı anlatılabilseydi. Anlatılabilseydi de; “Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm, Senin rızanı istiyor ve Seni arıyorum. Ey bizi bu gurbete gönderen Allah’ım! Bundan muradın ne ise onu bizim vicdanıma duyur, duyurmakla kalma, bizi o duyguyla doyur. Bu işin hakkını vermeye, bu vazifenin gereğini yapmaya muvaffak eyle.” Diye dua edebilselerdi. Bu duruş herkesi gurbetin ve maddenin esaretinden kurtarıp huzura kavuştururdu.

Şimdilerde onlardan geriye ikinci nesil kaldı. Umarım bundan sonraki nesiller iki dünya arasında kalan gurbetin çocukları değil, “Kurbet”e erip de gurbet acısı yaşamayan talihli çocuklar olurlar..

Hizmetten | Ercan Kargılı

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy