Kürsü Günümüzün kara sevdalıları Hizmetten30/11/20190431 Görüntüleme Yüksek düÅünceleri, yüce gayeleri, büyük ve evrensel projeleri ancak, her zaman yüksek uçabilen, uzun soluklu; yürüdüÄü yolda hız kesmeden yürüyen, durduÄu yerde kararlı duran, uhrevî zevklerle gerilmiÅ kara sevdalılar gerçekleÅtirebilir. Åimdilerde bizim Åuna-buna deÄil, bu seviyede düÅünen, inanan, düÅüncelerini hayata geçirerek önce kendi milletini, sonra da bütün insanlıÄı aydınlıÄa çıkarıp, onların Hakâla buluÅmalarını saÄlayabilen, kendini hakikate adamıŠruhlara ihtiyacımız var. DüÅünülmesi gerekli olan Åeyleri düÅünüp, bilinmesi icap eden Åeyleri bilen, bildiklerini hemen pratiÄe dönüÅtüren ve bütün ölü ruhları yeni bir âbaâsü baâdel mevtâe hazırlama azmiyle sûru dudaÄında Ä°srâfil gibi gezen; gezip her yerde herkese hayat üfleyen; ifade kabiliyeti var ise beyan gücüyle, eli kalem tutuyorsa kalemin diliyle, bediiyyâta açıksa herhangi bir sanatın desen ve çizgileriyle, Åairse Åiirin sihriyle, mûsıkîÅinassa deÄiÅik beste ve naÄmelerin büyüsüyle her zaman ruhunun ilhamlarını haykıran, her fırsatta iç ihsaslarını seslendiren, dili gönlünün derinliklerine baÄlı, gönlü de samimiyetle çarpan en yüce hakikate adanmıŠruhlara… Bu kahramanları, sahnedeki örnekleriyle deÄerlendirecek olursak; bunlar hacca gidiyor gibi dünyanın dört bir yanına seyahatler tertip eder, seyahatlerini hicret ruhuyla taçlandırır; uÄradıkları herkese hâl ve gönül diliyle bir Åeyler fısıldar, çevrelerine hep sevgi mırıldanır, karÅılaÅtıkları ruhları sevgiye uyarır ve yürür, sinelere sevgiden tahtlar kurarlar. Dirilir onlar sayesinde muhabbete susamıŠruhlar ve dinler onları bütün dirilen gönüller. Hem bu duygu ile göç edenler hem de onları kabullenenler, her türlü dünyevîlikten uzak ve tamamen ihlâs edalıdırlar: Söyleyenle dinleyen, özündeki ruh ve mânâyı sergileyenle onu temâÅâ eden, elinde hayat kâsesi taÅıyanla toparlanıp kendine gelen ve destekleyeniyle desteklenen arasında herhangi bir çıkar iliÅkisi bahis mevzuu olmadıÄı gibi, Allah rızasının dıÅında herhangi bir mülâhaza da katâiyen söz konusu deÄildir. Bu derin ve gönülden münasebetler, tamamen evrensel insanî deÄerlere dayanmakta ve bu deÄerlere karÅı duyulan müÅterek saygıdan kaynaklanmaktadır. Bizler, yakın geçmiÅimiz itibarıyla, saÄlam bir ruh köküne baÄlı bulunduÄumuzu, tarih boyu pek çok yüksek medeniyetler kurduÄumuzu bütün bütün unutarak mazisi olmayan bir millet görünümü sergilemeye baÅladık. Dahası, bir kısım komplekslere girerek kendimizi de, geçmiÅimizi de inkâr ettik. Hatta bazılarımız itibarıyla millî kimliÄimizden utanır hale geldik. Böylece her gün biraz daha kendimizden uzaklaÅarak âdeta yabancı deÄerler baÄımlısı olduk. Åanlı geçmiÅimiz itibarıyla her zaman, düÅünen, konuÅan, kendini ifade eden, uÄradıÄı her yere inanç ve estetik telâkkilerini aksettiren âbideleriyle tarihin âyâd-ı cemilâi olmuÅ bir milletin; evet bu ölçüdeki bir bilinirliÄin, Åehametin, ihtiÅamın zirvelerinden; bilinmezliÄin, tanınmazlıÄın, saygı duyulmazlıÄın çukurlarına yuvarlanması ne hazindir! Bu millet böyle hazin bir duruma müstahak deÄildi ve bu meÅâum durum âilelebedâ böyle sürüp gidemezdi de. O, Åimdiye kadar elli defa ölüm çukurlarını âAllahâın izniyleâ diriliÅ Åehrahlarına çevirmiÅ, elli defa inkıraz gibi görünen durumları yenilenme vesilesi gibi deÄerlendirmiÅ ve her zaman olaÄanüstü bir performans göstererek âbir kısım beden insanı menfaatçiler, gününü gün etmek isteyen çıkarcılar veya millî ve dinî deÄerlerimizi inkâr eden küfür yobazları istemeseler deâ aydınlık geleceÄe yürüme adına yepyeni yöntemler geliÅtirmiÅ ve hemen her sarsıntıdan sonra, bir kere daha âvira bismillâhâ deyip ayakları üzerine doÄrulmuÅ; kendine ait duyguları ve düÅünceleriyle yeniden dört bir yana açılabilmiÅtir. Åöhret u Åandan uzak, her türlü âlâyiÅ ve gösteriÅe kapalı, tevazu ve mahviyetle kanatlı, sadakat ve emniyet edalı, nefsanî arzular karÅısında da fevkalâde mukavemetli bu hamiyet erleri, atalarından tevarüs ettikleri tarih Åuuruyla dinî ve millî deÄerlerimizi dünyaya tanıtmanın havarileri olmuÅ ve tıpkı ilkler gibi: âGirdik reh-i sevdaya…â diyerek zahmeti rahata tercih edip çaÄın en önemli hâdiselerinden birini gerçekleÅtirmiÅlerdir. Bugün, dünyanın dört bir yanında kızaran güller renklerini bu ay yüzlülerden ve bu ay yüzlülerin ruhlarında taÅıdıkları mânâlardan almakta; içtimaî coÄrafya onların düÅünce kanaviçelerine göre çaÄ edalı bir dantelâ gibi örgülenmekte ve bütün insanlık âdeta onların kadim fakat eskimeyen bestelerini mırıldanmakta. Bu tertemiz duygu ve düÅünceler mebdeâlerine ait görüntüleriyle küçük birer damla gibi görünseler de, iÅin ruh ve mânâsını kavrayabilenlerce, her zaman deÄiÅik vâridâtla köpüren engin denizler mahiyetindedirler. Ä°Åin tabiatının gereÄi, belli süre sadece kendi çevrelerini aydınlatmakla meÅgul görünen bu ıÅık süvarileri, Åimdilerde, hakikî derinlik ve ruh güçlerini öne çıkararak, tıpkı yaÄmur yüklü bulutlar gibi, sevinç olup, neÅe olup, ümit olup, sevgi olup Åakır Åakır her yana boÅalarak muhabbete, hoÅgörüye susamıŠkupkuru gönülleri Cennet bahçelerine çevirme humması yaÅıyorlar. Denebilir ki, bugün yeryüzü, bir baÅtan bir baÅa, onların saçtıkları tohumlarla yeni bir bahara hâmile ve bir kutlu vilâdet heyecanı içinde; tekmil insanlık da böyle bir oluÅumun âhissi kableâl-vukuâ esintileriyle gelen biÅaretlerle coÅkun mu coÅkun. Sesler, naÄmeler farklı farklı olsa da, vicdanlarda duyulup sezilen hep aynı mânâ.. ve seherlerde esen yeller Eyyubâa hayat ırmaÄından bir ses, Yakubâa Yusufâun gömleÄinden Ä°brahimî bir koku duyurmakta. Bu bizim, son bir kere daha geriye dönüÅümüz, hakikî konumumuza yürüyüÅümüz sayılabileceÄi gibi, bütün insanlıÄa alternatif bir diriliÅ mesajı da sayılabilir. Aslında bugün, deÄiÅik buhranlarla kıvrım kıvrım hafakanlar yaÅayan milletler de, ümit adına böyle bir meltem beklemekteydi. Ne mutlu, böyle bir meltemi harekete geçirecek olan merkezdeki kutlulara!. Ne mutlu, bu diriliÅ esintilerine karÅı sinelerini açıp bekleyenlere!. Biz, sevgiye açık ve kendilerini, insanî deÄerler âbidesini ikame etmeye adamıŠbu kahramanlarla bir gün mutlaka dünyanın renk ve deseninin deÄiÅeceÄine ve insanlıÄın rahat bir nefes alacaÄına inanıyoruz. Ä°htimal, geleceÄin dünyasında, insanî düÅünce son bir kere daha ıÅıÄını onlarla parlatacak.. insanî emeller onlarla realize edilecek ve ütopyalara inat pek çok hülyalarımız da onlarla gerçekleÅecektir.. evet bir gün bütün bunlar mutlaka olacak ve mevsimi gelince, o gönlü boÅ, talihi karanlık kimseler, bu aydınlık ruhlar karÅısında diz çöküp af dileyecek ve ettiklerine nadim olup aÄlayacaklardır. Ne var ki, kaçırdıkları fırsatları da hiçbir zaman telâfi edemeyeceklerdir. KeÅke duyguları süflî, düÅünceleri azgın, tavırları da haÅin bu kaba ruhlar; bir yakın gelecekte, çaresiz vicdan azabıyla kıvranacakları gün gelmeden, hakperestlik ve kadirÅinaslık duygularına sıÄınarak biraz daha insaflı olabilselerdi; insaflı olup yarınlarını karartmasalardı..! Günümüzde fedakârlıÄın sahâbîcesiyle, dört bir bucaÄa, yedi cihana yetiÅmeye çalıÅan ve her zaman yaÅama tutkularını baskı altına alıp yaÅatma hisleriyle hareket eden ve hareket ederken de gösteriÅe-âlayiÅe girmeyen; her halleriyle tevazu ve mahviyet diyen bu esâtirî kahramanlar, bütün olumsuzluklara raÄmen, o hiçbir zaman dinmeyen aÅk u Åevkleri, sürekli köpürüp duran himmet ü heyecanları ve insanlıÄa hizmet iÅtiyaklarıyla tarihte emsali az görülmüŠbir civanmertlik sergilemekte; uÄradıkları herkese gönüllerinin dilinden bir Åeyler fısıldamakta; her yere taze fideler dikip her yanı Cennetlere çevirmekte; her zaman canlı, her zaman hızlı, her zaman müthiÅ bir performans göstererek kendilerini ifade etmeye çalıÅmakta ve tabiî herkesi sonsuza çaÄırmaktadırlar; imanlı, azimli, kararlı ve gelecek adına da ümitle dopdolu olarak… Yürüdükleri yol yürünmez gibi görünebilir; ne var ki onlar, zaten bunun böyle olacaÄının farkındadırlar. Evet onlar bir gün yolların bütün bütün sarpa saracaÄını; bütün köprülerin yıkılacaÄını daha baÅtan hesaba katmıÅlardı; biliyorlardı zaman zaman bir kısım gulyabanîler tarafından yollarının kesileceÄini.. çevrelerinde kin, nefret ve düÅmanlık fırtınalarının estirileceÄini; evet yürüdükleri yolun doÄru olduÄuna inançları tamdı ama, akla-hayale gelmedik bazı Åeylerle engellenebileceklerini de hiçbir zaman göz ardı etmemiÅlerdi. Bu itibarla da onlar, bütün olup biten bu Åeyleri ve olacakları Hak yolunun hususî meÅakkatleri sayıyor ve heyecanlarından hiçbir Åey kaybetmeden sürekli koÅuyor; endiÅelerine takılan menfilikler karÅısında da Allahâa teslim oluyor, imanın o sarsılmaz kalesine sıÄınıyor, yaÅadıkları çaÄı ve hâdiseleri iyi okumaya çalıÅıyor ve Cenâb-ı Hakkâın muvaffakiyet vaadine güvenerek yürüyorlardı/yürüyeceklerdi rıza ufkuna doÄru. Aslında, kalb-kafa bütünlüÄü mülâhazasına baÄlı yaÅayan, özü-sözü doÄru bu insanları, Åimdiye kadar inandıkları deÄerlerden vazgeçirmeye kimsenin gücü yetmediÄi gibi, onları Allah rızası yörüngesinde hareket etmekten ve bu duygularını da, Yaratanâı, bütün cihanlara anlatma gayretine baÄlamaktan alıkoyamazdı. Onlar böyle bir sorumluluk duygusu ve vazife Åuuruyla ömür boyu sıradaÄlar gibi dimdik yerlerinde durabilmiÅ, her zaman tipiye-borana meydan okumuÅ, sürekli karla-buzla savaÅmıŠve her mevsim meyve veriyor olmanın sırrını keÅfederek hep gül yetiÅtirmiÅ ve gül türküleri söyleyegelmiÅlerdir. Onlar, hareketleri itibarıyla her zaman bir saat gibi ahenkÂli, beyanları itibarıyla da heyecan, tazelik ve istikamet örneÄidirler. Ne hareketlerinde bir aritmi ne de sözlerinde bir halâvetsizlik vardır. Kalbleri bir melek kalbi gibi saf ve duru, dilleri de iç derinliklerinin sadık birer tercümanıdır. Bu itibarla da, onlar hemen her zaman tavır ve davranıÅlarıyla imrendirici, söz ve beyanlarıyla da heyecan uyandırıcı olmuÅlardır. Onların gönül dünyalarında sürekli Hak mülâhazası köpürür durur; beyanlarında ise, derin bir Allah aÅkı, varlık sevgisi ve insanlara karÅı da bir muhabbet, bir Åefkat, bir müsamaha, bir af nümâyândır. Hak rızası, onların kilitlendikleri biricik hedef; eÅya ve hâdiseleri doÄru okuyup, doÄru yorumlamak, vazgeçemeyecekleri bir tutku; insanları sevip herkese sine açmaları da tabiatlarının gerçek rengidir. Onlar, o derinlerden derin aÅklarıyla Hakkâa bakan duruÅlarını seslendirdikleri aynı anda, sevginin sırlı ve sihirli anahtarlarıyla da paslanmıŠve küflenmiÅ gibi görülen en katı kalbleri, en sert tabiatları balmumu gibi yumuÅatarak içine girer ve Yüce Yaratıcıânın teveccühüne mazhariyetin hakkını eda etmeye çalıÅırlar. Sevilirler, severler; en amansız ve imansız saldırılar karÅısında dahi peygamberâne bir azimle sarsılmadan, hep daÄlar gibi yerlerinde dururlar; çevrelerine bakarken de göklerin gözleriyle bakarlar; ne hıÅımla gelip çarpan fırtınayla devrilir ne de en müthiÅ zelzeleyle sarsılırlar. Gelen dalga ve saÄanaklara baÄırlarını açarlar; gidenlere de bir avuç toprakla dahi olsa cömertlik saçarlar. Bu koçyiÄitler, Hak rızası gibi en büyük bir iÅe gönül vermiÅ olmanın Åuurundadırlar ve ona ulaÅma uÄrunda da her Åeyi göÄüslemeye kararlıdırlar. Åahısları itibarıyla hep mum gibi baÅları önlerinde küçük görünümlü, yanıp aydınlatmaya teÅne ve iddiasız göründükleri aynı anda her zaman gerilimde ve kanatlarını germiÅ bekleyen üveyikler gibi ruhanîlerle yarıÅmaya da hazırdırlar. Onlar, duruyor gibi göründükleri zamanlarda bile, iç aktiviteleriyle hep canlı, hep kararlı ve hep hummalıdırlar. Yer yer, denizler gibi çevrelerini dalgalarıyla sularlar, zaman zaman da uzakları buharlarından oluÅan bulutlarla serinletirler. Yakın-uzak her tarafa âb-ı hayat sunar ve nice yıldan beri sürüm sürüm hale gelmiÅ cansız cesetlere diriliŠüfler gezerler. Oturur-kalkar hiç durmadan çevrelerine ruhlarının diliyle gönül hikâyeleri söyler ve her türlü dedikoduya ve toplum içinde kin-nefret uyaracak tartıÅmalara karÅı sürekli kapalı dururlar. Ve yine onlar, her zaman insanlara yararlı olma hülyalarıyla yaÅarlar; insanlıÄın deÄiÅik bunalım ve mânevî ızdıraplarını ruhlarının derinliklerinde duyar; semtlerine uÄrayanlara sürekli açık durur; dert dinler, dertlerle inler, dertli sineler arar; kendileri gibi muzdarip gönüllerle el ele vererek âh u efgân dindirmeye koÅarlar. Yerinde fitne-fesat ateÅleri üzerine yürür; dikenler arasında da olsa mutlaka gül diker ve hep gül türküleri söylerler. Bazen o gül renkleri filizinden dıÅarıya fırlamıŠtomurcuklar gibi bin bir ızdırabın teessürüyle kan rengine bürünür; bazen hafakandan çatlayacak hale gelir, naÄmeleri âdeta bir çıÄlıÄa dönüÅür; ama her Åeye raÄmen, ellerini göÄüslerine kor, bir âeyvallahâ mırıldanır ve yürürler hedeflerine doÄru çevrelerine tebessümler yaÄdırarak; yürürler ve uÄradıkları her yer, Cennet bahçeleri gibi yeÅerir.. el verdikleri kimseler âb-ı hayat içmiÅ gibi dirilir.. himmet elleri âyed-i beyzââ gibi göz kamaÅtırır.. gayretleri bütün sihirbazların büyülerini bozar ve gezip uÄradıkları yerlerde en firavunca düÅünceler dahi dize gelir. Onlar, iman kaynaklı öyle bir vâridât ve zenginliÄe sahiptirler ki, Karunâun hazineleri onların servetlerine nispeten çer çöp gibi kalır; hatta eÄer isteseler, bu ilâhî servet ve gınâ ile cihanları bile peyleyebilirler. Onların ömürlerinin kazanç ve mevhibe kefesi her zaman dopdolu; ziyan kefesi ise, Åeytanları çileden çıkaracak mahiyettedir. Onlar, ömür sermayelerini nerelerde deÄerlendireceklerini çok iyi bilirler.. ve fâni Åeyleri bâki hakikatlerle deÄiÅtirmede fevkalâde mahirdirler. Vakitlerini asla boÅ geçirmez; iÅ ve hizmette geri kalmayı ise katâiyen hazmedemezler. Himmetleri âlî, iradeleri güçlü, azimleri de mütemâdîdir; iman ve aksiyon onların en önemli birer kalb ve davranıŠdisiplinidir. Allahâtan baÅka kimseden korkmaz, kimseden endiÅe duymaz ve her zaman dimdik dururlar; dimdik durur yürürler fevkalâde bir tevazu ve mahviyet içinde cihanları aydınlatmaya doÄru. Her zaman yüzleri yerde ve alçak gönüllüdürler. Bazen o semâvî düÅünceleriyle rüzgârlar gibi eser ve her tarafa tohumlar saçarlar; bazen de her yana yaÄmurlar gibi boÅalır, yeryüzünde hayat olur akarlar. Ne iÅlerinin iyi gitmemesi, ne ticaretlerinin kesada takılması, ne üst üste krizlerin, buhranların ümitleri alıp götürmesi katâiyen onları sarsamaz. Sık sık ahd ü peymanlarını yeniler ve Allahâın kendilerine lütfettiÄi maddî-mânevî her çeÅit nimeti; Åeâiri ihyâ mânâsına ruhlarının âbidelerini ikame etme yolunda harcarlar. Din-diyanet nerede ve Yaratanâın teveccühü hangi yönde ise hep orada durmaya çalıÅır ve sürekli Oânun isteklerini yerine getirme istikametinde koÅarlar. Bunu yaparken de dünya iÅlerinde baÅarılı olmaya fevkalâde özen gösterirler. Ãyle ki, o koçyiÄitleri sadece bu yönleriyle görüp tanıyanlar, onları Ahiret-bilmez dünyalılar sanırlar. Hak rızasıyla irtibatlarını gördüklerinde de, onların aÅk u heyecanıyla ürperir ve kendilerini ilk saftakilerin arasında zannederler. Onlar boÅ durmayı ve avare ömür tüketmeyi hiç mi hiç sevmezler. Sürekli hareket halinde ve her zaman din ü dünyayı imar peÅindedirler: okuyup yazma biliyorlarsa, bir Åeyler karalayarak, bilmiyorlarsa bilene bir kalem armaÄan ederek, ne yapıp yapıp hizmet kervanına iÅtiraklerini devam ettirmeye çalıÅırlar. Her zaman ilmi sever; âlime karÅı saygılı davranır; aklı baÅında ve kalbi hüÅyâr kimselerle oturur-kalkar ve sürekli, sohbet-i Cânanâla nefes alır verirler. Yeryüzünde hakikî insan kalmasa, dört bir yandan ufukları toz duman kaplasa, sokaklar bütün bütün çamur seylaplarına yenik düÅse; her tarafı dikenler sarsa ve zakkumlar gülleri gölgede bıraksa; meydanlar saksaÄanlarla dolsa ve saksaÄan sesleri bülbül naÄmelerini bastırsa, bal kâselerinin etrafında eÅek arıları uçuÅup dursa; ormanların ürperten vahÅeti sokaklarımızda kol gezse, ilme hürmet kalmasa, mârifet kapı kapı kovulsa, insanlık bütün bütün vefasızlıÄa kurban gitse; dostluklar yıkılıp dostlar düÅman tavrını alsa onlar sarsılmadan hep yerlerinde durur ve âHer Åey devrilebilir ben ayaktayım ya.! Her taraf kupkuru çöle dönmüÅ; gözyaÅları gibi bir kaynaÄım olduktan sonra ne ehemmiyeti var.! Yürümek için Allah iki ayak lütfetmiÅ, iÅ yapmak için de iki pençe; iman gibi bir sermayem var, gönlüm gibi de bir serhaddim.. dünyaları imara yetecek fırsatlar deÄerlendirme bekliyor; Rabbime dayanıp bunlarla cihanı Cennetlere çevirebilirim.. topraÄa atılan her tohum birkaç baÅak verdikten sonra, gelecek adına gam u keder de niye.! Ve hele bir de, Allah ötede birleri binlere ulaÅtıracaÄını vaad ediyorsa!.â der yürürler hedeflerine doÄru, harap olmuÅ yollara ve yıkılmıŠköprülere raÄmen. Yürür ve ırmaklar gibi geçtikleri her yere hayat götürür, herkesin ve her Åeyin ateÅini söndürür.. ateÅ gibi kendilerini yeyip bitirme pahasına baÅkalarını soÄuktan korur.. mumlar gibi erir gider; erir gider ama, binlerce göze ıÅık olur akarlar. Kâh leylîler gibi pusuya yatar ve baÄırlarını rahmet esintilerine açarlar, kâh eÅref-i saatlerde âhlarla inler ve ızdırap rıhtımlarından ekstra inayetlere yürürler. Onların yürüdükleri bu yol, hak dostlarının gelip geçtiÄi bir güzergahtır ve bu yolda yürüyenlerin de yolda kaldıkları hiç görülmemiÅtir. Onlar her zaman imanlı, ümitli, pür-heyecan ve her Åeylerini Hak yolunda bezledecek kadar da cömerttirler; burada bir verip, ötede onlarcasını elde edecekleri ümidiyle ömürlerini hep verme Åölenleriyle geçirirler. Onların nazarında, dini koruma, kollama ve onu dünyanın dört bir yanında imrendirecek seviyede temsil etmeden daha büyük bir pâye yoktur. Bu yüce pâyeye ermeyi hayatlarının biricik gayesi bilir ve dünyada bulunmalarını da sadece ve sadece ona baÄlı götürmeye çalıÅırlar. Hep bu duygularla nefes alır verir; her zaman bu düÅüncelerini projelendirme etrafında bir araya gelir ve bir araya geliÅlerini de Hakâla irtibatlandırarak derinleÅtirirler.. âMele-i Aâlâânın sakinleri de, onları tebrik neÅideleriyle alkıÅlar ve teyit dilekleriyle yollarına sular serper. Onlar, hiçbir zaman kendi rahatlarını düÅünmez; sürekli âAllahâ der, âfaziletâ der ve insanî deÄerler arkasında koÅarlar, peygamberâne bir tavırla herkese sinelerini açar ve her zaman baÅkaları için yaÅarlar. Onların bu ölçüdeki hasbîliklerine karÅılık Allah da, ellerin-ayakların iÅe yaramadıÄı çetin bir günde, bu gönül insanlarına melek kanadından tüyler ihsan ederek dünyada onları beklenmedik muvaffakiyet sürprizleriyle Åereflendirir; ötede de vuslat gölgesiyle serinletir.. kutsîler arasına alır.. özel konuklarına gösterdiÄi iltifatı gösterir.. sonra da bütün bu lütuflarını hoÅnutluÄuyla taçlandırır. Sızıntı, Eylül 2002, Cilt 24, Sayı 284