Kürsü Gelirken yoldan dönenler Hizmetten22/08/20190473 Görüntüleme Bir hizmetin baÅında, o iÅi baÅlatan fertler henüz bir imtihana tâbi tutulmamıŠve hizmet dıÅı mülâhazalara dalmamıÅlarsa, onlar fevkalâde bir aÅk ve Åevkle vazifelerini yerine getirirler. Ne var ki, bazen bir süre sonra Åevk, yerini bedbinlik ve karamsarlıÄa; canlılık da atalete bırakabilir. Burada hemen Åunu da ifade etmeliyim ki, bu durum herkes için söz konusu da deÄildir. Vazifeye baÅladıÄı ilk günkü aÅk ve heyecanını sonuna kadar koruyan pek çok insan vardır. Eski devirlerden de bunun pek çok örneÄini göstermek mümkündür. Meselâ Hz. Nuhâun yanında yerini alan kimseler, her zaman yerlerini koruyarak gemiye bininceye kadar onunla beraber olmuÅlardır. ÃocukluÄundan itibaren her zaman Hz. Musaânın yanında bulunan Hz. YuÅa b. Nun, daha sonraki yıllarda Hz. Hızırâla olan beraberliÄinde, Tîh sahrasında kırk sene Ä°srailoÄullarıânın kalbî ve ruhî hayata yükseltilme ameliyesinde ve Amelikalılara karÅı verilen mücadelelerde hep Hz. Musaânın yanında olmuÅtur. Bununla birlikte zamanla Åevkini kaybeden, bir manada huzurla müÅerref olduÄu hâlde geriye dönenler de az deÄildir. Ä°srailiyattan olmakla beraber derin bir hakikati ders vermesi bakımından Hz. Musaânın (aleyhisselâm) baÅından geçen Åu hâdise oldukça dikkat çekicidir: Hz. Musa, kendisinden Tevratâı dinleyen, yıllarca arkasından koÅan bazı kimselerin, zamanla geriye dönüp daÄıldıklarını, dünyevî Åeyler karÅısında çözüldüklerini görür ve bu manzara karÅısında üzülür; üzülür zira peygamberliÄine inanan bazı kimseler onu terk edip yürüdükleri yoldan geriye dönmektedirler. Hz. Musa inkisar içinde ve bu iÅin hikmetini öÄrenme sadedinde Cenâb-ı Hakkâa Åöyle bir soru sorar: âYâ Rabbi! Nasıl oluyor da bir insan Seni bilip öÄrendikten sonra geriye dönebiliyor?..â Bunun üzerine Cenâb-ı Hak ona Åöyle buyurur: âYâ Musa! Onlar gerçekten Beni bilenler deÄil, gelirken yoldan dönenlerdir.â Evet, her dönemde bu Åekilde yollarda dökülüp kalan pek çok insan olmuÅtur. Bunlar, tama, makam-mansıp sevdası, korku, tenperverlik, kalp ve ruhu maddiyata kaptırma gibi mülâhazalarla yolda takılıp kalmıŠve gerisin geriye dönmüÅlerdir. Bu sayılan hususlar, her devrin insanı gibi günümüzün hizmet insanları için de söz konusudur. Bu konuda diÄer bir faktör de hizmette önde bulunanların fikir ihtilafına düÅmeleridir. Bu çok önemli bir husustur; zira önde bulunanlar arasındaki düÅünce ihtilafı, arkadakilerinin de ihtilafa düÅmelerine yol açar. Ki bu durum, arka saflarda bulunanların ümitlerini sarsar, yıpratır ve onların geriye dönmelerine sebebiyet verir. Bundan dolayıdır ki, önde yürüyenlerin çok kararlı olmaları fevkalâde önemlidir. Bu itibarla da, yapılacak iÅ ve hizmetler, evvelâ çok iyi istiÅare edilmeli, iyi-kötü rizikoları ve faydaları nazar-ı itibara alınarak çok iyi planlanmalıdır. Yani herhangi bir dünyevî iÅ gibi o iÅin teknisyenleri tarafından her Åey çok iyi gözden geçirilmeli, mutabakat saÄlanmalı ve sonra teÅebbüs edilmelidir. Bu mevzuda kesinlikle herhangi bir kusur yapılmamalıdır. Ä°Åin baÅında kusur yapıldıÄı takdirde, sonunda: âKeÅke Åöyle bir toplantı yapmasaydık!â türünden ifadelere sebebiyet verilir ki, bu da kaderi tenkit olur. Ãünkü mazi ve musibetlere kader açısından bakmak icap eder. Bu mevzuda yapılan herhangi bir tenkit ise kadere taÅ atmak demektir. Kadere taÅ atan ise kendi baÅına taÅ atmıŠolur. Bu itibarla, hizmet öncüleri katâiyen kusur etmemeye bakmalı ve mutlaka istiÅareye riayet etmelidirler. Zira her geriye dönüÅ, bir kısım fikir ayrılıklarına sebebiyet verir. Bunu bölünmeler takip eder ve o güne kadar yapılanlar bir bir yıkılır gider. Hizmet Ãmrün Ne Kadar? Hizmet ömrü, birkaç seneden ibaret olanlar vardır. Bu faaliyetler âAllahâın tevfik ve inayetiyleâ ihlâs ve Allahâı hoÅnut etme esasları üzerine planlanmıÅtır. Bu itibarla da bu yolda samimiyet ve ihlâsla yürüyemeyenler döküleceklerdir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Medine-i Münevvere için âMedine, tıpkı bir körüÄün cürufu ayırması gibi insanların kötüsünü iyisinden ayırır.â ifadelerini kullanmaktadır. Medineânin hususiyeti mahfuz, konu umumîdir; günümüzde de imana ve Kurâanâa hizmet eden kimseler arasında ihlâsını koruyamayanlar zamanla elenecek ve döküleceklerdir ve bunu deÄiÅtirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir. Ancak niyazımız odur ki, Rabbâimiz, bir adımlık dahi olsa imana ve Kurâanâa hizmet edenlerin ayaÄını kaydırmasın ve onları her zaman muhafaza buyursun! Cenâb-ı Hak, her büyük davanın, temellerinin atıldıÄı dönemlerde ham ruhların elenmesi için o dava müntesiplerini deÄiÅik imtihanlara maruz bırakır. Ãünkü temelde elenmeyen ham ruhların, daha sonra meydana gelebilecek çetin imtihanlar karÅısında elenmeleri söz konusu olacaktır ki, bu da tam felaket demektir. Bu sebeple iÅin bünyesine esas teÅkil edecek insanların, dönmeyenlerden olması için bir kısım elenmelerin olması zarurîdir. Bediüzzamanâın, etrafındakilere eleneceklerini, hasların hamlardan ayrılacaÄını söylemesini hatırlatmakta da yarar var. Evet, her dönemde elenen pek çok insan olmuÅtur. Bugün olduÄu gibi yarın da olmaya devam edecektir. Bu hususta kimsenin teminatı yoktur. (Allah bizi muhafaza buyursun!) Bu mevzuda âÃn saflarda koÅuyoruzâ türünden düÅüncelere kapılmamak gerekir. Böyle bir düÅünce yerine, âBirer nefer olarak bu iÅe intisap ettik. Gelecekte yeÅerecek bir bahçeyi suluyoruz.â demeli ve âRabbâim, saÄlam ellere teslim edeceÄimiz ana kadar bizi takatimizin fevkinde imtihanlara tâbi tutmasın!â dileÄinde bulunmalıyız. Bize düÅen, anlatmak Ehl-i hidayet, bir vazife olarak inandıÄı, bulduÄu, bildiÄi, tattıÄı, dolduÄu, doyduÄu ve onunla olgunlaÅtıÄı hakikatleri baÅkalarına ulaÅtırmalı ve onları da kurtarmalıdır. Bu, evvelâ insanî ve vicdanî bir borçtur. Bilen insan, mahiyetinde ve vicdanında Hakkâın bir ihsanı olarak bulunan bu hakikati, bilmeyenlere anlatmalı ve Allahâa giden yolları onlara da açıp göstermelidir. BaÅkalarına hak ve hakikatleri anlatma mevzuu, insanî bir mesele olmasının yanında, hem Allahâın âyât-ı beyyinatıyla hem de Efendimizâin (aleyhissalâtu vesselâm) nurlu beyanlarıyla bizzat emrettiÄi ve belki de birçok müâminin öbür âlemde kurtuluÅ reçetesi olabilecek çok yüce bir vazifedir. Ãzerimize insanî bir borç olan bu meseleye ilâhî iklimden gelen tayflar ıÅık tutmuÅtur. Pek çok ayet ve hadisle bu mevzu herhangi bir tevil ve tefsire tâbi tutulmayacak kadar açık ve nettir. Dolayısıyla bizler bundan, her hâlükârda ilâhî hakikatleri anlatmakla mükellef olduÄumuzu anlıyoruz. Hatta bir gün yeryüzünde hiç kimse kalmasa, dıŠdünyalarda, Sirius yıldızına baÄlı bir kolonide, Herkül burcunun etrafında ayrı bir sistemde, Samanyoluânun bilmem hangi bucaÄında insanlar olabileceÄi ihtimaliyle oralara doÄru kentler kura kura sıçrayacak, atlayacak, ferden olmasa bile nevâen o noktalara ulaÅmayı düÅünecek, düÅleyecek ve gönlümüzün ilhamlarını orada bulunan (eÄer varsa) insanların sinelerine de boÅaltacaÄız. Onlarla hemhâl olacak ve onlara da Allahâa giden yolları göstereceÄiz. Efendimizâin (aleyhissalâtü vesselâm) dediÄi gibi âLâ ilâhe illallah deyin, felâh bulun, kurtuluÅa erin.â diyecek ve hep bununla soluklanacaÄız. Bu, bizim vazifemiz. Onların vazifesi de bu sese kulak vermek, kendilerini huzura çaÄıran bu nidayı dinlemek ve gezdikleri her yerde doÄru yolu araÅtırıp onu bulmaya çalıÅmaktır. Netice itibarıyla Cenâb-ı Hak, herkesi kendi günahıyla muaheze edecektir. Biz onlara hakikati duyurmakla mükellef olduÄumuzdan, vazifemizdeki kusurdan ötürü muaheze olacaÄız. Onlar da araÅtırmadıklarından ve eÄer duymuÅlarsa hakikate yürekten kulak vermediklerinden ötürü muaheze olacaklar. Rabbâim bizleri emr-i biâl-mâruf yapma imkânına sahipken, onu yapmamak suretiyle baÅ aÅaÄı gitmekten muhafaza buyursun! (Ãmin) Kaynak: Fethullah Gülen Tarih: 31 Ocak 2014