DERLEYEN: ERDEMLİLER YOLU AKADEMİ
. وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ . وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَد
Düğümlere üfleyip büyü yapan büyücü kadınların şerrinden ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden (Rabbimize sığınırız). (Felak; 4-5)
Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
«لَا تَقَاطَعُوا، وَلَا تَدَابَرُوا، وَلَا تَبَاغَضُوا، وَلَا تَحَاسَدُوا، وَكُونُوا إِخْوَانًا كَمَا أَمَرَكُمُ اللهُ»
Birbirinizle alâkayı kesmeyin! Birbirinize sırt dönmeyin! Birbirinize kin tutmayın! Haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun! (Müslim, Birr, 28)
Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Haset ve Kıskançlık hakkında olacaktır.
Haset; bir kimsenin, başkalarının sahip olduğu şeyleri çekemeyip, onlardaki nimetlerin ve iyi hâllerin yok olmasını ve hepsinin kendisine verilmesini arzu etmesi demektir.
Haset; bir kötülük saplantısı, bir yıkma ve yok etme hissidir.
Haset, insanın mahiyetine konulmuş bir duygudur. Bundan istifade etmesini bilen kişi, iradesiyle hasedini imrenme ve gıptaya dönüştürerek faziletli bir insan olabilir. Bu duyguya kendini kaptıran kişi, korkunç bir canavar hâline gelebilir.
Tarihi hadiselere bakıldığında karşımıza çıkan sonuç, hasedin nicelerini tepetaklak baş aşağı getirdiği gerçeğidir.
Haset; ötelerde ilk işlenen günahlardandır, Hazreti Âdem’e karşı bu kıskançlık oyunu, Kabil’le yeryüzünde bir kere daha yenilenmiştir. Öyle görünüyor ki, Goethe’nin ifadesiyle kıyamete kadar da tekrar edip duracaktır. İblis, Hazreti Âdem’i çekememişti, Kabil de Habil’i. Firavun, Hazreti Musa’yı, bir kısım diyanet mensupları da Hazreti İsa’yı çekemedi.
İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem) de bazı insanlar tarafından hasetten kaynaklanan tavırlara maruz kalmıştır.
Ebû Cehil’in, Muğîre İbn-i Şu’be’ye şu sözleriyle, bu hasedini ifade ettiğini görüyoruz: “Hz. Muhammed’in getirdiği haberlerin hepsi doğru. O yalan söylemez. Çünkü şimdiye kadar hiç yalanına şahit olmadık. Fakat Abdulmuttalib oğulları: Hacılara zemzem dağıtma hizmeti bizde, Kâbe’nin kilitlerini muhafaza hizmeti bizde, Hacılara yemek dağıtma hizmeti bizde diyorlar. Bir de kalkıp “Peygamber de bizden” derlerse ben bunu içime sindiremem.” Diyor.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), kıskanma ve çekememe konusunda oldukça sert ifadeler kullanır ve ümmetine bu ruhî rahatsızlıktan uzak durmalarını salıklar. İşte o nurefşan sözlerden mealen birkaçı:
“Hasetle iman bir kalbde beraber bulunmaz.” (Nesai,8)
“Ateş, odunu yakıp kül ettiği gibi haset de iyilikleri öyle yer bitirir.” (Ebu Davut 44)
“Benim ümmetime de geçmiş milletlerin hastalıkları bulaşacaktır; o hastalıklar, şımarıklık, küstahlık, servet çokluğuyla övünme, birbirine sırt dönüp uzaklaşma ve çekememezliktir.” (et-Taberani 9/23)
“Hasede girmedikleri sürece insanlar hep hayırla oturur-kalkarlar.” (et-Taberani 8/309)
İnsan, amel yapar yapar da –Allah korusun! – döner haset ederse, her şeyi birden gider. Böyle başkalarını kıskanma hâlet-i ruhiyesi içinde bulunan birinin ibadet ü taatin feyiz, bereket ve hayrını görememesi söz konusu olduğu gibi, kalben de asla terakki edemez ve Cenab-ı Hakk’a yaklaşamaz.
Öte yandan haset eden insan, Cenab-ı Hakk’ın bir insana takdir ettiği şeyi, kaderi tenkit manasında onu istemediğinden dolayı, kadere karşı gelmiş ve Allah’a karşı da edepsizlikte bulunmuş olur.
Haset eden insan, haset edilen kişiden evvel kendi kendini yer bitirir. Kalbi zaafa uğrar, bedeninde zaaf hissetmeye başlar, uykuları kaçar, dengesiz bir şekilde sağa sola saldırır durur. Hasan Basri hazretleri de “Ben haset edenden daha ziyade mazluma benzeyen bir zalim görmedim.” Diyerek bu hakikate dikkatlerimizi çekmiştir.
Bu gibi manevi hastalıklar esasında küçük bir sapma ile başlar. Bu hastalıklar, ilk başını çıkardığında tevbe ve istiğfarla temizlenmeyip büyümelerine fırsat verilirse, zamanla kalbin bütün bütün kararmasına veya onun mühürlenmesine sebebiyet verebilir. Bu açıdan kalpte çok küçük olarak beliren bu tür duygulara karşı insan, daha başta hayat hakkı tanımamalı ve onların daha büyük günahlara davetiye çıkarmasına fırsat vermemelidir. Bediüzzaman Hazretleri, günahların bu özelliğini şöyle ifade eder: “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse kurt değil, belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırır.”
Baştan uyanık olup insanın içinde oluşmaya başlayan haset duygusunun önü alınmazsa bir müddet sonra omuz- omuza birlikte hizmet ettiğimiz insanlara karşı da oluşabilir.
Muhterem Müslümanlar!
Hasedin sebep olduğu korkunç yıkımı görmek için günümüzde yaşadığımız ibretlik olaylara bakabiliriz. Hizmet gönüllülerinin dünyanın dört bir yanına açılmasını, yaptıkları faaliyet ve projelerin alkış ve takdirle karşılanmasını çekemeyen hasetçiler oldu. Bu hasetçiler; yalan ve iftiralar atarak, tuzaklar kurarak, sahip oldukları bütün kozları kullanarak, İslami, insani, hukuki bütün değerleri çiğneyerek binlerce masum insanı hapislere doldurdular ve yapılan güzel işleri engellemeye çalıştılar.
Bu korkunç haset karşısında bize düşen, hukukî mücadeleleri vermenin yanında, sabah-akşam hasetçinin şerrinden Allah’a sığınmak, ihlâsla Allah’a yönelmek, Allah’ın emir ve yasaklarına özenle uymak, hasetçilere karşı uyanık olmak, hasedi harekete geçirici davranışlardan uzak durmak, hasetçiye karşı sabırlı olmaktır.
Aynı zamanda bu yaşananları bir musibet görüp kendimizle yüzleşip tövbeye yönelmek, yalnızca Allah’ın koruyuculuğuna sığınmak, her işinde bir hikmeti vardır deyip Allah’a tevekkül etmek en doğru davranış olacaktır. Rabbimiz bizlere; kardeşlerinizin meziyetlerini ve faziletlerini, kendimizdeymiş gibi görüp iftihar edebilme şuurunu lütfeylesin.
Cuma Hutbesi | Haset ve Kıskançlık WORD
Cuma Hutbesi | Haset ve Kıskançlık PDF