Cuma Hutbesi | Dünyada İken Âhireti Kazanmak

Yazar Editör

DERLEYEN: ERDEMLİLER YOLU AKADEMİ

إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ

“Allah, karşılık olarak cenneti verip, müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe,111)

الكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ، وَعَمِلَ لِما بَعْدَ الْموْتِ، وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَه هَواهَا، وتمَنَّى عَلَى اللَّهِ الأمانِيَّ

Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Zekâsının hakkını verip her meseleyi enine boyuna düşünen akıllı insan, nefsini hesaba çekip onu dizginleyebilen ve sürekli salih ameller peşinde koşup ölüm ötesi için hazırlık yapan kimsedir; aklı kıt, zekâsı zayıf, doğruyu bulmaktan âciz ahmak ise, nefsinin arzularına tâbi olup onun bütün isteklerini yerine getirdiği hâlde hâlâ kurtulacağını uman, Allah’tan bağışlanma beklemeyi yeterli bulup sadece bu kuruntuyla teselli olan kimsedir.” buyurmuştur. (Tirmizî, kıyâmet 25)           

Muhterem Müslümanlar! Hutbemiz, Dünyada İken Ahireti Kazanma hakkında olacaktır.

İnsan, Allah’a ve âhirete inandığı nispette faziletli ve fedakâr olabilir. Fedakârlıkta bulunduğu hususların boşa gitmediğine inandığı nispette fedakârlık yapabilir.  Allah için verdiği şeyleri, Cennet karşılığında Allah’a sattığına inanan insan, hayata ait her şeyi yüce bir dava uğruna terk edebilir. Böylesine sağlam bir mana yapısına sahip olduktan sonra, milletinin refah ve saadeti için beyin sancısı çeken fertlerin, halledemeyecekleri hiçbir mesele yoktur. Dünyevî menfaatleri aşamamış, dünya ve maddi menfaat karşısında dize gelmiş insanlar ise, hiçbir meseleyi halledememişlerdir.

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), gayret ve himmetini bu hususa teksif buyurmuş, yetiştirmek istediği cemaatin himmetini de bu noktada toplamış, onlara, önce bu büyük dersi vermişti.

Sahabe her şeyi bu imanla hallediyor, yurdunu yuvasını terk etmeye âmâde yaşıyor, dünyada şahsı adına taş taş üstüne koymuyor,  Allah ve Resûlunü hoşnut ederek ahiretini kazanma adına, yerinde her şeyini feda ediyordu. Bunlardan bir tanesi de Süheyb-i Rûmî idi.

Süheyb-i Rûmî diye bildiğimiz Süheyb İbn Sınanın memleketi, Romalılar tarafından işgal edilince, Süheyb de ailesiyle birlikte esir edilerek Rum diyarına götürülmüştü.  Daha sonra Abdullah ibni Cüd’an tarafından satın alınarak Mekke’ye getirilmiş, Rumların içinde uzun süre kaldığından ve Rumca bildiğinden ötürü de, kendisine Süheyb-i Rûmî denmişti. O, hürriyetini ararken maddi ve manevi plânda gerçekten insanları esaretten kurtaran, Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile karşılaşmış ve İbn Erkam’ın evinde Müslüman olmuştu.

Çile, ızdırap, işkence… Hiçbir şey onu yolundan çeviremedi. Nihayet hicret emri gelip de herkes birer ikişer Medine’ye göç etti. Suheyb göç etmemekte ısrar ediyordu. Çünkü Resûl-i Ekrem ona; “Ben, sen ve Ebu Bekir,  üçümüz beraber gideceğiz.” demişti. Resûl-i Ekrem herkese izin vermişti ve gidebilenler de gitmişti. Fakat Suheyb sonuna kadar Peygamberimiz’in yanında kalmayı tercih etti.

Zekî bir insandı, Rumların içinde ticareti öğrenmiş, Mekke’de kısa zamanda epey para da kazanmıştı. Malı mülkü, altınları vardı. Resûl-i Ekrem’le beraber Mekke’ye gidecekti. Bu arada her şeyini saklamış, muhafaza etmişti.

Suheyb, henüz Mekke-i Mükerreme’den ayrılamamıştı. Nihayet bir fırsatını buldu, atına atladı ve Medine’ye doğru yola çıktı. Onun Mekke’den ayrıldığını gören müşrikler hemen takibe koyuldular. Müşriklerin yaklaştıklarını görünce Suheyb, sadağına elini attı, okunu hazırladı ve şöyle dedi: “Biliyorsunuz ki attığım ok yerini bulur, hedefimi vururum. Allah’a yemin ederim ki sadağımdaki oklar bitene kadar size teslim olma niyetinde değilim. Oklar bitince de kılıcımı çekerim. Belki beni öldürürsünüz belki de ben sizi haklarım ama elinize bir şey geçmez. Gelin, benim yakamı bırakın. Ben Medine’ye, Resûl-i Ekrem’e gideyim, bunun karşılığında isterseniz servetimin yerini size söyleyeyim, gidin onları alın, beni bırakın” dedi.

Müşrikler böyle bir teklife sıcak baktılar ve Suheyb’in yakasını bıraktılar. Suheyb, koşa koşa Kuba’ya geldi. Kendi kendine söz vermiş; Medine’ye Resûl-i Ekrem’le beraber gireceğim, demişti. Bu yüzden Kuba’da Allah Resûlü’ne yetişince çok sevindi. Allah Resûlü, daha O, yanına yaklaşırken: رَبِحَ البَيْعُ يَا أَبَا يَحْيَى / Çok kârlı bir ticaret yaptın! Ticaretin bereketli olsun ey Ebû Yahya.” dedi.

Bu cümle içinde şu manada vardı; Malını mülkünü verdin ama Allah’ın hoşnutluğunu kazandın, Resûllullah’a kavuştun, âhiretini satın aldın, “sen geldin ya önemli olan bu, malın ve mülkün müşriklerin elinde kalmasının bir önemi yok” demişti adeta.

İşte gerçek bir Mümin dünyada böyle bir ticaret yoluna koyuluyor, Cennet karşılığında malını veriyordu. Resûlullah’ın bu hasbî cemaati tereddütsüz, gözünü kırpmadan çoluk-çocuğunu Mekke’de bırakıyor, malının yerini müşriklere söylüyor, gidip de söylediği yerde altından ve gümüşten hazinelerini bulduklarında, doğru söylemiş diye Mekke müşriklerini dahi gıptaya ve hayrete sevk ediyordu.

Süheyb, yaptıklarıyla manevî terakkide zirveye ulaşmıştı. Sinesinden hançeri yiyen Hazreti Ömer, acaba yerine kimi tavsiye edecek diye bekleyenlerin, endişeli bakışlarına bir nazar atacak ve “Süheyb’e söyleyin benim yerime namaz kıldırsın.” diyecektir. Hazreti Ömer’in, hastalığı esnasında sahabe-i kiram cemaatine namaz kıldıran, Süheyb İbn Sinan olmuştur.

Değerli Mü´minler!

İnsan Allahın kendisine lütfettiği her şeyi onun yolunda kullanarak dünyada iken ahiretini kazanmaya çalışmalıdır. Gerçek manada sadece Allah için yaptıklarının onun yanında kalacağını bilmelidir.

Kur’an’da bu hususla ilgili şöyle buyrulur:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا Allah’ın sana verdikleriyle ebedî âhiret yurdunu mâmur etmeye gayret göster.” (Kasas;77)

Peygamberimizin de bir Kurban Bayramı’nda eşi Hz. Aişe’ye ifade ettikleri sözler çok manidardır. “Kurbandan bize ne kaldı?” diye Annemize sormuş. O da ihtiyacı olanlara dağıttıklarından dolayı kurbandan kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemişti. Efendimizde; özelde eşine genelde ise tüm ümmetine, tükettiğimizin değil, paylaştığımızın bizim olduğunu beyan eden şu sözleri emanet etmiştir: “Desene Aişem, bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu!’’ (Tirmizî, Kıyâme, 33)

Hutbemizi Yunusun şu güzel sözleriyle ve bir dua ile bitirelim.

Aciz kaldım zâlim nefsin elinden,

Şol dünyanın lezzetine doyamaz,

Sırtına almıştır gaflet gömleğini,

Ömrünün gelip geçtiğini bilemez.

İlâhi gaflet gömleğini giyene,

Müslüman dermisin nefse uyana,

Kazanıp kazanıp verir ziyana,

Hak yolunda bir pula kıyamaz.

İlâhi gafletten uyar gözümü,

Dergâhında kara etme yüzümü,

Yûnus eydür gelin tutun sözümü,

Dünyayı seven ahireti bulamaz.

Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl.

Cuma Hutbesi | Dünyada İken Âhireti Kazanmak     WORD

Cuma Hutbesi | Dünyada İken Âhireti Kazanmak     PDF

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy