Bediüzzaman Nursî’nin son günleri

Yazar Editör

PROF. SUAT YILDIRIM

Bediüzzaman Saîd Nursî (1878-1960), 1895’ten itibaren ilk muhiti Doğu Anadoluda, 1907’den itibaren de tüm Osmanlı coğrafyasında kamuoyuna mal olmuş, ilim ve aksiyonu ile tanınmış bir şahsiyet. İslam’a vukufu, bilimsel gerçekleri izlemesi, dürüstlüğü, cesareti, entelektüel duruşu ile toplumu etkilemesi dünya çapında biliniyor. Sultan Abdülhamid’in son döneminde, İttihatçılar yönetiminde, Cumhuriyet’in tek partili ve 950 sonrası çok partili döneminde bildiği doğruları hiç çekinmeden dile getirmiş. Bunun bedelini de bütün bu devirlerde ödemiş. Özellikle son elli yıllık hayatı devlet ve toplumun büyüteci altında geçmesi sonucunda, devlet ve millet aleyhinde en küçük bir hareketi olmadığı kesinleşmiş bir şahsiyet.

Cumhuriyet öncesinde, sosyal hayatla ilgili gayretleri, toplumu yönetenlere yönelik çalışmaları daha bariz idi. Cumhuriyetten sonra ise tahkikî iman ihtiyacının ön plana çıktığını görerek siyasetle hizmet yerine, var gücüyle iman esaslarını kuvvetlendirmeyi, fertleri eğitmekle toplumu düzeltmeyi esas aldığını görüyoruz. Eserlerini okuyanları, kendisini dinleyenleri de bu  şuurla yetiştirdi. Din lehinde yazmayı, çalışmayı suç sayan ve elli yıl kadar yürürlükte kalan 163 sayılı ünlü lastikli  ceza kanununa rağmen eserleri ve gayretleri mahkûm edilemedi. Kendisi ve talebeleri hakkında açılan iki bin beş yüzden fazla mahkeme dâvası beraatla sonuçlanarak dünya hukuk tarihinde rekor kırdı. Kur’an-ı Hakim’in esas maksatlarına ve iman hakikatlerine dair hakikî bir tefsir olan Risale-i Nur külliyatı ile, Türkiye tarihinde Kur’an’dan sonra en çok yayınlanan ve okunan bir kaynak bıraktı. Bu eserler otuz kadar dile de çevrildi. Mücahede ile dolu seksen yıllık hayatı boyunca dünyasını, elinde taşıdığı bir sepete sığdırdı. Meziyetleri arasında  hakperestlik, dürüstlük, şefkat, fedakârlık, kimseye yük olmama da dikkat çekmektedir. Bir özelliği de kuvvetli vefa hissi ile yaşadığı yerlere ve insanlarına vefakârlığıdır (Barla, Kastamonu, Emirdağ Lahikaları, 26. Lem’a gibi eserlerinde bu özellikleri bariz olarak görünmektedir).

Dünya mutluluğu adına nimet neredeyse tatmayan, aile yuvası olmayan,   ömrü gurbet, savaş, esaret, bilhassa mahkemelerde, sürgünlerde, hapishanelerde geçen bu zat seksenini bulunca, hep özlemiyle yaşadığı ebediyete geçme zamanının geldiğini kesin olarak gördü. Yaşı sekseni bulduğu gibi, hicrî 1380 yılı da gelmişti. Gaybı bilmek Allah Teala’ya mahsustur. Ama O dileyince istisnaî olarak, dilediği mümine ilham edebilir. Sözler kitabı 1934 öncesi Barla köyünde tamamlanmıştı. Onun en sonunda, bitirme cümlesi ve tarihi kabîlinden, ed-Daî başlıklı kısa bir manzume vardır. Vefatından beş yıl kadar önce, beraatlar sonucunda eserlerinin yayın yasağı kalkınca 1955’te yeni harflerle yayınladığı “Sözler” kitabında da aynı manzume bulunmaktadır. Orada şöyle der:

Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde,

Said’den yetmiş dokuz emvat bâ âsam âleme.

Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş”.

Kendisinin yazdığı dipnotta: “Yani Saîd bu tarihe kadar yaşayacak” diye yazmıştı. Yaşı sekseni bulduğunda, 1380 yılı, Ramazanı, Kadir gecesinde (23 Mart 1960’ta sabaha karşı) vefat etti. Açıkça görüldüğü gibi burada, 1380’de vefat edeceği ve mezarının yıkılacağı haberi yer almaktadır ki, vefatından dört ay kadar sonra 12 Temmuz’da gece vakti, geniş çapta güvenlik önlemleri içinde, mezarı yıkılarak bir askerî uçakla Afyon tarafına götürülüp bilinmeyen bir yere gömüldüğü tarihen bilinmektedir.

Bu parantez içinden sonra kaldığımız yerden devam edelim: Vefatına üç ay kala veda ziyaretlerine başladı. 2 Aralık 1959’da Ankara’ya gidip bir gece talebe ve dostları ile görüştü. 3 Aralık’ta beş yıl sürgün kaldığı Emirdağ’a, oradan Isparta’ya geçti. Konya’daki talebelerinin daveti üzerine, on beş gün sonra  Emirdağ üzerinden 19 Aralık’ta Konya’ya gitti. Mevlana’yı ziyaret edip talebeleri ile görüştükten sonra yerleşim yeri Isparta’ya döndü. Ankara’daki talebelerinin kendisini iştiyakla davet etmeleri üzerine 31 Aralık’ta oraya yöneldi. Bu gezisini gazeteler büyüttü, yalan yanlış spekülasyonlar yapıldı. Ankara’da Ulus semtindeki Beyrut palas otelinde bir gece kaldıktan sonra, muhtemelen dedikoduların devamını önlemek, ayrıca İstanbul’a veda ziyaretini gerçekleştirmek için ertesi gün İstanbul’a geçti. Bir insanın ülkesi içinde seyahat hürriyeti tüm dünyaca serbest iken seksen yaşındaki Bediüzzaman için sorun yapılması, hayatı boyunca hak ve hürriyetlerinin nasıl elinden alındığının bir resmidir.

3 Ocak 1960 akşamı, engellenen Ankara ziyaretini yapmak için dönüp,  geceyi yine Beyrut Palas otelinde geçirdi. Gündüzünde talebe ve dostlarıyla görüşüp son dersini yaptı. “Vasiyetnamem hükmündedir” dediği son dersinde Resûlullah Aleyhisselam’ın, Ashabının örnek hareketlerine yer verdi, bazı hatıralarını yâd etti. Doğruluktan ayrılmamalarını, müsbet yani yapıcı hareket etmelerini, iman ve Kur’an hizmetine ihlasla devam etmelerini, âsayişi korumalarını öğütledi. Alıp verdiği her nefesin bile istihbarat kontrolünde olduğunu zaten bilerek 6 Ocak günü, ikametgâhı olan Isparta’ya dönerken Konya’ya uğrayıp son olarak kardeşi Abdülmecid efendiye ve Mevlana’ya veda etti. Bu ziyaretlerini geniş güvenlik güçlerinin kontrolü altında yaptı. Oradan, beş yıl kalmış olduğu Emirdağ’a geçip dört gün kaldıktan sonra, Ankara’da eksik kalan ziyaretini tamamlamak için 11 Ocak’ta yola çıktı. Fakat şehir merkezine girmesi polis gücüyle engellendi.

Tekrar Emirdağ’a uğradı. Bir hafta kaldıktan sonra 20 Ocak’ta Isparta’ya döndü. Ramazan başladığında iyice hastalanmıştı. 19 Mart günü hastalığı en ağır bir halde iken şiddetli yağmura rağmen, yanındaki talebelerine Urfa’ya doğru yola çıkacağını söyleyip şoföründen mola vermeksizin Urfa’ya ulaştırılmasını rica etti. Aracın arka koltuğunda uzanarak, hastalıktan bitkin durumda Urfa’ya ulaşıp İpek Palas oteline indi. Polisler, Ankara’dan emir gereği derhal çıkıp Isparta’ya dönmesini tebliğ ettiler. O, cevaben buraya ölmek için geldiğini bildirdi, varışının ertesi günü, sabaha karşı rûhunu Rahman’a teslim etti. Geniş çapta güvenlik güçlerinin kontrolünde Halilürrahman camiinin haziresinde toprağa verildi.

 

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy