Arafe Gününün Fazileti
Arafe gününün fazilet, hürmet, ehemmiyet ve kudsiyetini ve bugünde yapılan duaların makbliyetini bildiren pek çok hadis-i şerif vardır. “Arafe günü vakfe sırasında Cenab-ı Hakk’ın Cehennem’den azad ettiği kulların sayısı diğer günlerde azad ettiklerinden kat kat fazladır. Allah, arafe günü vakfe yapanlarla meleklere karşı iftihar ederek “Bunlar ne istiyorlar ki bütün işlerini bırakıp burada toplandılar?” der. Muslim, Hacc 436; Nesai, Hacc 194;
Bir başka Hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kim arafe günü dilini, kulağını ve gözünü haramdan korursa, iki arafe arasındaki küçük günahları bağışlanır.” Suyûtî, Câmiu’s-Sagîr, 3/471.
“Günlerin en efdali arafe günüdür… Duaların en efdali de arafe günü yapılan duadır…” Muvatta, Hacc 346, Kur’an 32.
Yine arafesi cumaya tevafuk eden haccın fazladan kutsiyet kazanıp hacc-ı ekber haline gelmesi gibi, hacc-ı ekberin arafe günleri de diğer hacların arafe günlerinden daha kutsidir. Nursi, Emirdağ L. 2/101-102.
Peygamber Efendimiz Arafe günü Arafat’ta bulunmayanların tutacakları oruç hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın, arafe günü oruç tutan kişinin bu oruç sebebiyle, (yaşadığı andan) önceki ve sonraki yıl olmak üzere iki senelik günahlarını bağışlayacağını ümit ediyorum.” müjdesini vermişlerdir.
Hz. Aişe’nin (r.a.) Arefe günü oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su dökülüyordu. Kardeşi Abdurrahman ona: – “Orucunu boz” dedi. Hz. Aişe: – “Resulullahın (s.a.v.), ‘Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin günahlarına keffaret olur.’ dediğini işittiğim halde iftar mı edeyim?” dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 458)
Efendimiz, bugünün faziletini şöyle anlatır:
“Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse âhiret ile ilgili olarak Allah’tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar.”
Mezkur hadisler incelendiğinde şu terkibe ulaşılır: Arafe günü, Müslümanların mağfiret bayramıdır; cehennemden kurtuluş bayramıdır. İlâhî merhametin galeyana geldiği böyle bir zaman diliminde içli yakarışlarla, samimî ve nasûhî tevbe istiğfarlarla Allah’a inâbede bulunulmalıdır.
Teşrik Tekbirleri
Nebevî tatbikat üzere arafe günü sabah namazıyla başlayıp, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, ister seferî, ister mukim, ister cemaatle, isterse yalnız olarak kılınan beş vakit namazın farzlarını müteakip selâm sonrası teşrîk tekbiri getirmek, hacdakilerle beraber bütün yeryüzündeki müslümanlara vaciptir.
Arafe günü Kur’an’da, “eyyâm-ı ma’dûdât / sayılı günler” ifadesinde zımnen geçmektedir: وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ “O sayılı günlerde (arafe ve kurban bayramı günleri tekbir getirerek) Allah’ı zikredin.” Bakara 2/203.
Teşrîk Tekbiri Şöyledir: “Allahü Ekber. Allahü Ekber. Lâilâhe illallâhü vellâllü ekber. Allahü ekber ve lillâhilhamd”
Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. O’ndan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Ve bütün hamdler O’na mahsustur.”
Namazların farzını müteakip verilen selâmdan sonra unutarak konuşan veya yerinden ayrılan biri teşrîk tekbiri söylemez. Teşrîk günlerinde kazaya kalan bir namaz, teşrîk günlerinde kaza edilirse teşrîk tekbiri getirilir; diğer günlerde ise getirmek gerekmez.
Arafe Günü Yapılabilecek Du ave Zikirler
Arafe günü, Arafat’taki hacıları taklit maksadıyla halkın herhangi bir mescid ya da yerde toplanması; nasıl ki hacdakilerin teşrîk tekbirlerine başlamasıyla diğer bütün mü’minler de başlıyorlar, onlarla aynı günde bayram edip kurbanlarını kesiyorlar.. öyle de, arafe gününün şuurunda olarak kalben niyeti halis tutup vakfe saatlerine denk gelen vakitlerde (hatta gün boyu) şahsen veya cemaaten bunu gelenek hale getirmeksizin topluca tevbe ve istiğfar edip dua ve niyazlarda bulunmakta bir beis olmadığı gibi, aksine “haccın yümün ve bereketinin toplandığı bugünde sıdk-ı ihlâsla istenildiği takdirde Arafat’takilere lutfedilen İlâhî mağfiret ve nimetlerden nasibdâr olmak kuvvetle muhtemeldir.
İhlâs sûresini yüzer defa tekrar ile okumak, mübarek arafe gününde yapılması müstahsen olan bir âdet-i İslâmiyedir. Bazı yörelerde bin ihlâs-ı şerif okunması gelenek olmuştur. Beş yüz arafe’de, beşyüz de ondan önceki günde olmak üzere ikiye taksimle de bu okunabilir. Böyle bir okuyuşun bereketiyle kalbte bir takım hakikatlerin açıldığını ve çoğu manevî duyguların bundan gıdasını aldığını bazı İslâm ulemasının tecrübeleri göstermektedir. Mektubat 340, 343; Şualar, s.299.
“Aslında Allah’ın her günü mübarektir. Fakat insanların o mübarek günleri değerlendirmesiyle onlar ayrı bir bereket kazanır ve birer altın dilimi haline gelirler.” Fasıldan Fasıla, 3/42
Bayram Günlerinin Faziletleri
Rasulullah (sas), bayram namazına giderken ve gelirken yollara dizilenlerin bayramlarını kutlardı. Dihlevî, 2/92. Allah Rasulü, bayram namazları sonunda sadaka ve hediyeler verirdi, vermeye teşvik eder, bu verilenlerin günahların bağışlanmasına sebep olacağını bildirirdi. Müslim, Salâtü’l-Iydeyn 9.
Bayram namazlarında mü’minlerin kalpleri kulluk cihetiyle ittihad eder (birleşir), dilleri bir kelime üzerinde toplanır. “Ramazan ve kurban bayramlarını Lailahe illallah, Allahü Ekber, Sübhanallah ve Elhamdülillah’lar ile süsleyin.” Suyûtî, Câmiu’s-Sagîr, 4/69. buyurulmuştur.
Ayette de “Allah size hidâyet ettiği için, (bayram) tekbirleri getirerek Zât’ını tazim etmenizi ister.” [Bakara, 2/187] buyurulmuştur.
Dinî bayramların kendine mahsus bir kutsiyeti vardır ve bu kutsiyetin yüzü suyu hürmetine, Müslümanları hayır yolunda sa’y ü gayretlerde bulunmaya teşvik etmek, gâyet güzel bir İslâm ahlakıdır.
Hakikatte en büyük bayram, bir insanın hidâyete erdiği gündür; Gülen, age, 3/144. en kutsal bayram hediyesi bir insanın hidâyete ermesidir. Nursi, Tarihçe-i Hayat, s.522. Bu hidâyet ise ister zâtî hidâyet (kafirin müslüman olması), isterse sıfâtî hidâyet (müslümandaki kafir sıfatlarının İslâmlaşması) olsun farketmez. Yaratılış gayesi Allah’a kulluk olan insanoğlunun bayramları da, kulluk şuurundan hali olamaz, olmamalıdır.
Bayramlar, Allah’a yakınlaşıp İlâhî hoşnutluğu kazanmak istikametinde bolca amel-i salihlerde bulunmak için kaçırılmaz fırsatlardır. Nursi, Kastamonu Lâhikası, s.101.
Gündüzleri olduğu kadar geceleri de kıymetlidir. “Kim her iki bayramın [ramazan ve kurban’ın birinci günün] gecesini, sevabını Allah’tan umarak (ibadetle) ihya ederse, kalplerin öldüğü günde kalbi ölmez.”
Bayramın En İyi Şekilde Dğerlendirilmesi
Bayramları, varlık gayesi ve dava mefkuresi doğrultusunda yaşamak, hac yapıyor gibi kazanca vesile olur ki meselâ: “Kurban bayramında ihtiyaç sahiplerine /talebeye himmet elini uzatmak için maddî-manevî gayretten geri kalmayan mü’minler, o anda Arafat’ta ve Müzdelife’de olan kimselerin sevabına denk, belki de daha çok sevab kazanmış olabilirler. Zira hactakilerin himmeti şahsî, burada bulunanlarınki ise içtimaî; orada şahsî füyuzatın artırılması, burada ise bir milletin yeniden ihyâsı sözkonusudur.” F. Fasıla, 2/147,
İnsanın hayatındaki bütün kareler, yaratılış gayesi olan kulluk vazifesinden manzaralar ile doldurulmalıdır. Günler ve saatler, hep ibadet endeksli ayarlanmalı, tasnif edilmeli. Bu meyanda bilhassa dinî kitaplar okumaya özel vakitler ayrılmalı; ve bunun için bayram günleri bile birer fırsat bilinmelidir. Gülen, age, 2/147-148.
Bu Günleri Başka Hangi Ibadetlerle Değerlendirmeliyiz?
Hacca gitme imkanı bulamadığından dolayı gönlü hicranla dolu olan ve her sene Ka’be yollarına düşenleri gözyaşlarıyla uğurlayan insanlar da niyetlerindeki samimiyet ve mülahazalarındaki saffet sayesinde çok büyük lütuflara mazhar olabilirler. Bugün, sadece kendi hesabına değil ümmet-i Muhammed için de hac yapacak, o kutsal mekanları “Ümmet ümmet” iniltileriyle daha bir ısıtacak gönüllere ihtiyaç vardır. O mukaddes topraklar, “Allahümme feracen ve mehracen liümmeti Muhammedin” deyip ağlayacak, etrafındakilere de insanlık için gözyaşı dökme iştiyakı mayalayacak sinelere muhtaçtır. Hacca gidemeyenler de aynı mülahazalarla bu kutlu zaman dilimini bütün insanlık hesabına değerlendirmelidirler…
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, Zilhicce’nin ilk on günüyle ilgili hadislerden hareketle bu günlerin fazileti hakkında şöyle demektedir: “Bu on gece, Kur’an-ı Azimüşşan’ın “Ve’l-fecri veleyâlin aşrin” (Fecr: 1) kasemi ile, onlara verdiği ehemmiyete binaen o geceler Leyle-i Kadir ve Beraat ve Mi’rac nev’inde büyük kıymetleri var. Çünkü: Hac sırrıyla bütün âlem-i İslâm namına her taraftan gelen binler hacıların bütün kâinatla alâkadarane bir tarzdaki makbul hasenatlarına ve ümmet-i Muhammed (s.a.v.) hakkında ettikleri dualarına, o gecelerde amâl-i sâliha ile meşgul olan mü’minler hissedâr oluyorlar.”
Bu mülahazalar çerçevesinde, bu yıl Hacc gibi umumi ve çok faziletli bu ibadet yapılamıyor. Ancak bu fiili durum O Kutsal Makamların ve mübarek zaman dilimlerinin kutsiyetine bir helal getirmiyor. O nedenle zaruretlerde göz önünde bulundurularak teknolojini imkanlarından da istifade ederek, Arefe günü Arafat’ta olabilecek 3- 5 inanmış (kaç kişiye kadar müsaade ediyorlarsa gerekirse önceden özel izinde alınarak) gönülle bu nedereti umumi bir dua seferberliğine dönüştürme imkânı olabilir. Canlı olarak katılabileceğimiz bir program üzerinden ortak dua yapabiliriz. Arafat’ta yapılan dualara iştirak edebiliriz. İşte kendimizi hayalen hacda hissetmek, onları izleyerek kendimizi onların içinde saymak yoluyla manevî bir hâl kazanabiliriz. İnşallah dua ve ibadetlerimizin hacıların yaptıkları ubudiyete dâhil olmasını ümit ederek ibadet edelim…