Baharları severim dedi
Oysa hiç bahar uğramamış ömründe
Beyaz saçları süzülürken alın çizgilerinde
Sırtının kamburunda yoldaş olmuş bastonunda
Gözlerinin kuytusunda
80 yılın sayfaları tek tek çevrildi çevirdikçe zaman aktı gitti tutamadığı yılları gibi. Yaşanmışlıklar, sevinçler, hüzünler, gurbet, acı ne çok şey birikmişti heybede. Heybede biriken her şey kamburunu biraz daha belli etmişti. Kambur sırtından çok yüreğine çöreklenmiş. Yitirdikleri, yolda bıraktıkları, geriye dönüp bakamadıkları.
80 yıl dile kolay söylemesi yükte hafif ama gönülde ağır. Dilinde her cümle sonunda bugünümüze şükür. Ötelerde sanki bakışları sanki çoktan kavuşmuş en sevdiğiyle sanki bedeni zorunlu bir bekleyişte. Kimsesiz değildi çünkü o çoktan bulmuştu sahibini. Teslim olmuştu bir tek onun önünde eğilirken onunla buluşurken ağır gelmiyordu kamburu. Teslim oluşu, bir annenin kucağındaki bebeğin huzuru ve en derinlerden gelen gözyaşları… Onu sevdiğiyle buluşurken izlemek zaman ve mekandan soyutlanmak demekti. Kendi iç dünyandaki hesapları bir kenara koymaktı.
Gençliğini sorduğunda dalardı uzaklara. Ömrüm baharı derdi. Dizlerin dermanı gençlik. Sürgünler, mahpusluklar, ayrılıklarla dolu ama ağızda kalan tat burukta olsa hoş. Kitaplarım derdi en çok onlara yanar içim. Kimi bir sobaya har oldu kimi gölün dibinde sırra kadem. Arkadaşlarım derdi uzun uzun susardı. Maviden griye dönerdi sanki gözleri. Hüzün bulutları gelir otururdu göz bebeklerine. Sordukça bulutlar sağanak olup yağardı yanaklarına. Vefa derdi vefa başkaydı. Çekilen bütün çilelere su serperdi dostların selamı. Dağılsakta dört bir yana bilirdik dua olurduk avuçlarda. Hepsi birer birer terk ettiler bu dünyayı. Bir ben kaldım yalanında… Ben de gün saymaktayım tahliyeye. İçimde bir yerlerde bir sızı başlardı o konuştukça. Keşke derdim zamanda yolculuk olsa gitsem yaşadığı her saniyeye şahit olsam.
Biz zamane çocukları bihaber kalmışız vefadan. Baharları beklerken güneşten şikâyet ederiz. Ayazı sevmeyiz kışa küseriz. Ah 80 yıllık ömre asırlar sığdıran yiğit okusak seni satır satır erir mi vicdanlardaki buz?