Anlayamazsın | Mehmet Parlak

Yazar Editör

İstesen de anlayamazsın beni,
Ne de ben seni,
Anlayamazsın ne kadar dilesen de kaygımı,
Anlayamazsın ne kadar uğraşsan da zorluklarımı.

Anlayamazsın,
Seninle aramıza serilen sınırdan öte yaşam tarzlarından,
Benim yaşamak için savaşmamı,
Anlayamazsın,
Ne özgürlüğün bana ne anlam ifade ettiğini,
Ne de her yazdığımın, konuştuğumun ne tehlikeler teşkil ettiğini,
Her seferinde sayamayacağın kadar kez üstünde düşünmem gerektiğini,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Havada parlayan güneşe gülümsediğim anları,
O anların nadiren huzur dolu olduğunu,
Huzurlu olsam da ardından bulutların geleceğini bildiğimi,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Güneşten sonra çıkan bulutların yaşattıklarını,
O gece evimde yaşadığım sarsıntıları,
İlk okuduğunda deprem sandın değil mi,
Tabii nereden bileceksin,
O geceyi yaşayanların hayatının,
Amatör birinin elinden olma piyeslere başrol olacağını,
Yıllarca ailesinden ayrı kalarak seyre giden insanların,

Hayatlarını değiştiren tek tayinin, bu alçakça oyun olacağını,

Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Bir gün kapının çalınmasıyla gece yarısı yatağından sıçramayı,
Kırılan vazonun tıkırtısında kaybolan hırsız olsa neyse,
Belki sen korkarsın,
Ama ben, nice hırsızlıklar gördüm,
Alkışlar arasında, fanatik toplulukların önünde duyurulan,
Ya o hırsızların müritleriyse kapımı çalan,
Ve gözümün önünde çalacakları hayatıysa babamın,
Sen çocukluğu babasının seyirde olmasıyla geçirmiş çocuğun,
Yeni seyirsiz hayatından sonra babasızlığa ne zaman alışacağını,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
O çocuğun her hafta telefondan gelen sese hasretini,
Giderilmeyecek özlemi sığdıramadıkları dakikalara,
Duyduğu üzüntüyü gizleyip anlattığı düşleri,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Diktatör olana diktatör dedin diye,
Sana “Satılmış bir zihniyetin siyasi bezirganları” diyenlerin,
Sağladığı adalete nasıl güvenilmeyeceğini,
Çaldıklarıyla inşa ettiklerine,
Aynı güvensizlikle,
Sırf baban için ayak basmanın ne demek olduğunu,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Hakk’a helal eyledi diye,
Kapalı kapılar ardına kapatılan babanın,
Gazeteleri ilk sayfadan manşet olarak sana sağladığı şöhreti,
Daha dün konuştuğun yakınının ününden korkup çektiği resti,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Ne beni ne de benim gibileri,
Anlayamazsın,
Yaşıtlarımızın aksine, bir gecede ne kadar büyüdüğümüzü,

Anlayamazsın,
Kapıya bırakılan çuvalın,
Çocukluğunun masumluğuna nasıl darbe yaptığını,
Annenin haykırışlarına verdiğin anlamsızlığın,
Gün gelip de morluk dolu bir cesede olduğunu anlamanın ne olduğunu,
Anlayamazsın,
Kimin cesedi olduğuna gelince,
Boş ver, o da ben de kalsın.

Anlayamazsın,
Ağzını bıçak açmayan annenin sessizliğinde,
Sesleri gürleyen akrabalarının,
Ellerine kan bulaşmış diplomalı piyonların,
Nasıl insan olamadıklarını seyrederken duyduğun kini,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Cehennemden kaçarken lavlar üzerine bırakacağın sandalın sağlamlığını,
Nispeten cennet sandığın topraklara ulaşmanın süreceği zamanı,
Ulaştığın vakit, gözyaşlarının özlemle buluşacağını,
Anlayamazsın,
Yaşamak uğruna vereceğin kararın sen de olan çatışmasını,
O an vereceğin kararı,
Ve kararının getirdiği zorlukları,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
Ne kadar anlatsak da yaşanmışlıkları,
Eskilerin ardından tekerrür edenin, hala yaşanılacak olmasını,
Bir gün uyandığında karşılaşacağın yasakların,
Senin özgürlüğüne edilen idam olmasını,
Şu an bunu yazanın,
” Paylaşırsam ne olacak? ” diye kendisini sorgulayışını,
Sesle belirttiği her fikrin duyulmasını istediği kadar,
Telefonundan uzak tutulması gerektiğini,
Anlayamazsın.

Anlayamazsın,
“Ben” merkezli yönetimden çıkabilecek,
“Biz” lerin var olduğu umutları,
Anlayamazsın,
Hayatının tersinin düzünden daha iyi olduğunu,
Soyutlamalara sebep olunacak oyunların temelsiz bir sahne dekoru olduğunu,
Ve yapanın başına elbet kendi soyutlanmasıyla yıkılacağını,
Yaşamadan,
Anlayamazsın.
Umarım, yaşamak zorunda kalmazsın,
Çaldıklarıyla var olan iktidarın varlığıyla sınanmazsın,

Ama tarihten olanın gölgesini hep ensende hissedersin,
Ve gözünü kapattığında,
Sahnede dekorları dizilen oyunu nasıl canlandıracağını bilirsin,
Dekor, perde, sahne,
Ve senaryoda yazılanlar eksiksizce şöyle,
“Ve önceden hayranlıkla tanınan balolu gemileri,
Kaptanın ölümüyle sulara gömüldü,
Batığının bacasından tüten kaptanın düşüncelerine,
Yeni yollar bulunmasın diye,
Şimdinin eli mikrofon tutan şarlatanlarına örüldü,
Geçmişin büyükleri, şimdinin körlerine büründü,
Neyse ki,
Babam bana yüzmeyi fırtınalı günlerde öğretti.
Önce sessizce suya atlamayı,
En başta sabırlı yaklaşmayı,
Sonra fırtınaya kapılmadan karaya çıkmayı,
Ve bunun ne demek olduğunu,
Öğrenmeden,
Anlayamazsın.”

Kaynak: Hizmetten | Mehmet Parlak

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy